Dörtlük Sisteme İlişkin Bazı Görüşlerim

Prof.Dr. Mehmet Gürol

 

Okul öncesi eğitim: Zorunlu olmasında yarar vardır. Çünkü eşitsizlik ve farklılıkları azaltmada eltili olabilmektedir. Ayrıca çocukların duygusal, zihinsel, motor ve dil gelişimlerine katkı sağlamakta; ilkokula uyumunu kolaylaştırmaktadır. Bununla birlikte kırsal kesimde yaşanacak sıkıntılar nedeniyle bu zorunluluk kademeli olarak uygulanabilir. Maliyetini ise devlet karşılamak durumundadır.

İlköğretime başlama yaşı: Çocukta mantıklı düşünme, yorum, bir işi başından sonuna gerçekleştirebilme yetileri altı yıldan sonra gerçekleşir. Altı yaş öncesi çocuğun beynindeki bilişsel yapılar okul temelli akademik öğrenme için henüz gelişmiş değildir. Altı yaş öncesi dönemde dikkat süresi kısadır. Bu nedenle 40 dakikalık derslerde bu çocukların oturmaları ve dikkatlerini derse vermeleri zordur. Erken yaşta ilköğretime başlayan çocukların okula uyum ve sağlıklı sosyal ve psikolojik gelişim açısından sorunlar yaşamaktadırlar. Bununla birlikte, 60-72 ay arası çocukların gelişimleri incelenerek, uygun görülenlerin okula başlamalarına da esneklik getirilebilmelidir.

İlkokulun süresi: Sayın Bakanımız Dinçer 4 yıl olarak belirlemelerini şu şekilde açıklamıştır: ‘Şu anda da 4 yıl aslında, 5 yılda da sınıf öğretmeni giriyor ama, 5. yıldan itibaren biz çocuklarımıza seçimlik dersler veriyoruz zaten. Seçimlik uygulamamız da çok yeni, çok farklı bir uygulama değil. Şu anda bile 5. sınıftan itibaren alan öğretmenleri çocuklarımızın derslerine girmeye başlıyorlardı ve bazı dersleri seçmelerine de biz izin veriyorduk. Yani, aşağı yukarı tam rakamları hatırlayamıyorum ama, 25 ders mesela zorunlu olarak alıyorsa haftada, 5 saat kadar da seçimlik ders alabiliyordu çocuklarımız 4 saat veya 5 saat gibi. Bu açıdan bakıldığında 4+4 olmasının tercih edilme sebeplerinden birisi bu zaten. Şu anda biz eğitim sistemimizle müfredatımızı ilköğretim birinci kademe diyorduk ve 4 yıllık bir eğitim yapıyorduk, ilköğretim ikinci kademe diyorduk ve 4 yıllık bir eğitim yapıyorduk. Ve şimdi birinci kademeye ilkokul diyeceğiz, ikinci kademeye ortaokul diyeceğiz, çok fazla bir şey değiştirmemiz gerekmiyor.’

 

Bakanımızın ifadesine göre bilimsel verileri kullanılıp kullanılmadığı açık değildir. Bu sürenin 4 yılla sınırlandırılmasının bilimsel bir temeli olmadığı gibi, gelişmiş ülkelerde de görülen yaygın bir uygulama değildir. Bu tür bir kademelendirme gelişimle ilgili bilimsel ilkelere uymamaktadır. Gelişimle ilgili bilimsel veriler çocukların somut işlem dönemini 6-11 yaş olarak ortaya koymaktadır. 12 yaştan itibaren çocuklar soyut işlem dönemine geçtikleri için öğrendikleri kavramların ve becerilerin düzeyinde bir farklılık olması doğaldır. 4+4 modelinin ilk kademesi çocukların somut işlem döneminin ortasına denk gelmektedir. Bu modele bir de zorunlu eğitime başlama yaşının 5’e alınması teklifi eklendiği zaman çocukların gelişimsel olarak bir dönemi tamamlayamadan ilk kademeden mezun olmaları ve daha soyut ve üst düzey eğitim vermeyi amaçlayan ikinci kademeye gitmeleri anlamına gelecektir. Bu nedenle 8 yıllık zorunlu eğitimin uygulamada karşılaşılan sorunlar nedeniyle iki ayrı kademeye ayrılması gerekirse, ilk kademenin en az beş yıl sürmesi, gerek gelişimle ilgili bilimsel ilkelere gerekse gelişmiş ülkelerdeki kademelendirmeye uygun olacaktır.

Kademelerin süresi: Bence 5+4+3 olabilir. Çünkü ortaöğretimin 4 yıla çıkarılması ile ilk yıl (9. sınıf) ortak bir program çerçevesinde tüm öğrenciler için standart hale getirilmiştir. Bu ilk yılın programı ortak olduğundan ortaokul kapsamına alınması ve böylece ortaöğretimin ilk yılından itibaren farklı programlara ya da okullara ayrışmanın gerçekleşmesi sağlanabilir. Bu durumda ortaokulun 4. yılı aynı zamanda bir yönlendirme yılı olacaktır. Ortaöğretim ise üst düzey akademik eğitim sağlayan 3 yıllık kurumlar haline gelecektir.

 

Ortaokul düzeyinde eğitim programları: Kanunun son teklifinde ikinci kademe (ortaokul) düzeyinde ayrıştırmadan vazgeçilmiş ve öğrencilerin farklı ihtiyaçlarının, özelliklerinin ve tercihlerinin seçmeli dersler ve programlar yoluyla karşılanması öngörülmüştür. Programlarda seçmeli dersler yoluyla esneklik olması ve öğrencilerin ihtiyaçlarına ve özelliklerine göre farklı ilgi alanlarında seçmeli dersler alması doğaldır ve günümüzdeki uygulamada bu tür seçmeli derslere yer verilmektedir. Bunun yapılması yararlı olacaktır. Bununla birlikte, mesleki eğitim bu kademede olmamalıdır. Ancak sanat, spor ve din ile ilgili eğitim bu kademede başlatılmalıdır. Bakanımız da şu sözleriyle bunu desteklemiştir: ‘Bugün öyle alanlar var ki, o alanlarda çocukların çok erken yaşta eğitim almaları gerekiyor. Mesela müzik eğitimi. Eğer bir çocuk iyi bir piyanist olacaksa, iyi bir keman sanatçısı olacaksa vesaire, bu eğitimin aslında 5 yaşında, 4 yaşında başladığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca, iyi bir sporcu için yine çok genç yaşlarda eğitim almaya ihtiyaç var. Yine

aynı şekilde eğer bu ülkede gerçek anlamda bir din adamı yetiştirecekseniz yahut da iyi bir imam yetiştirecekseniz, o zaman da dini eğitimin daha uzun süreli verilmesine ihtiyaç var.’

Mesleki eğitim: Kapsamlı ve nitelikli bir genel eğitimin üzerine verilmelidir. Artık günümüzün meslekleri sabit becerilerden çok değişen teknolojiye ve koşullara uyum sağlayabilen ve kendini sürekli geliştirebilen bireylere ihtiyaç duymaktadır. Bazı mesleklere ilişkin beceriler ortaöğretim düzeyinde seçmeli programlar, dersler ve işyerinde eğitim uygulamalarıyla öğretilebilir ve ortaöğretim sonrası iş yaşamına atılmayı düşünen öğrencilere temel eğitimin ana unsurlarından yoksun kalmadan iş becerilerinin kazandırılması sağlanabilir. Bu uygulamaların sanayi ile işbirliği içinde modüler olarak düzenlenmesi ve çağın gerektirdiği bilgi ve becerilere yer vermesi gerekir.

 

Liselerin nitelikleri ve çeşitliliği. Ortaöğretim kurumları arasındaki büyük nitelik farklılıkları, daha iyi kurumlara olan talebi arttırmış ve bu kurumlara gidecek öğrencileri belirlemek için SBS türü sınavlar uygulanmaya başlanmıştır. Bu tür bir seçme sistemi eğitimin sınav odaklı olması ve öğrencilerin yoğun biçimde dershaneye gitmeleri sonucunu doğurmuştur. MEB SBS’den vazgeçileceğini belirtmektedir. Bu ancak ortaöğretim kurumları arasındaki nitelik farklılıklarının giderilmesi ile mümkündür.

Ortaöğretim düzeyinde 50’den fazla okul türü vardır. Her bir alan için ayrı bir okul açmak yerine farklı ilgilerin ve tercihlerin seçmeli dersler yoluyla karşılandığı çok programlı ortaöğretim yaklaşımı benimsenerek ortaöğretim kurumları arasındaki çeşitlilik azaltılabilir. Böylece aynı okulda okuyan öğrenciler için de farklı seçmeli derslerin ve etkinliklerin sunulduğu zengin öğretim ortamları oluşacaktır. Bu düzeydeki çeşitliliğin mesleki eğitimi de kapsaması ve genel eğitim kapsamında seçmeli dersler yoluyla öğrencilerin belirli mesleklere ilişkin beceri kazanmalarının sağlanması gerekir. Böylece üniversiteye devam etmeyecek olan öğrenciler ek bir mesleki eğitim kursu ile bir işe yerleşebilirler. Bu tür bir program zenginliği çok amaçlı lise kavramına uygundur ve ortaöğretim kurumları arasındaki ayrışmayı da azaltacaktır. Bu kapsamda ortaöğretim kurumları genel liseler, çok amaçlı liseler (mesleki ve teknik eğitimi kapsayan) ve fen liseleri biçiminde üç kategori altında yeniden yapılandırılabilir.

 

Sonuç olarak, ilgili yasa teklifini genel hatlarıyla olumlu buluyorum. Tek endişem acele edilmesi ve sistemin zarar görmesidir. Çünkü eğitimdeki yapısal değişiklikler tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Şu ana kadar yapılan değişiklikler teste ve ezbere dayalı eğitim sistemi sorununun çözümü konusunda hiçbir ilerleme kaydedememiştir. Çünkü bilimsel araştırmalara dayanmayan ve eğitimcilere güvenmeyen reform çabaları yer almaktadır. Bu tür değişimler ilgili çevrelerde bilimsel araştırma sonuçlarına göre ayrıntılı bir biçimde çalışılmalı, tartışılmalı ve ortaya konan önerilerin olgunlaşmasına zaman verilmelidir.