GÖRÜNEN KÖY…
“Dışından Baktım Bir Yeşil Türbe, İçine Girdim Estağ-Firullah Tövbe” deyimi, dışarıdan bakıldığında güzel görünen bir iş ya da bir yerin, içeriden bakıldığında hiç de öyle olmadığını anlatmak için kullanılır.
Bu deyimi, Halil Şıvgın Çubuk Devlet Hastanesi’nin içler acısı icraatını, faaliyetlerini ve hizmetlerini anlatmak için kullandım.
Hastane, bina olarak hakikaten çok güzel yapılmış. Yapımında emeği geçenleri kutlarım. Allah onlardan razı olsun…
Hastane, yapılış olarak Ankara’daki çoğu hastaneden daha muhteşem ve gösterişli adeta bir sarayı andırıyor. Ama içindeki personel, araç ve gereç tam teşekküllü olmayınca ne işe yarar?
Keşke bu hastane bir çadırda hizmet verseydi de; İçinde hastalara güler yüzlü davranan ve hizmet veren doktor, sağlık memuru, hemşire, hastabakıcı olsaydı…maalesef bunların sayısı çok az…
İlçe Kaymakamı Cemal Şahin Çubuk Devlet Hastanesi ile ilgili yaptığı bir açıklamada, "Yeni hastane binası ile birlikte sunulan sağlık hizmetinde ve sağlık hizmeti alan vatandaş sayısında önemli ölçüde artış yaşanmaktadır. Uzman doktorumuz 2011 yılında 33 iken bu gün 37'ye çıkmış bulunmaktadır. Şu anda hastanemizde pratisyen doktor sayısı 9 oldu. Personel sayısı 2011 yılında 287 iken 2012 yılı sonunda 319'a yükseltildi. 2010'da 230 bine yakın hastaya poliklinik hizmeti verilirken, 2011'de bu sayı 308 bin ve 2012 yılında ise 372 bin 155 kişiye çıktı. Yatan hasta sayısı 2011 yılında 4 bin 193'den 2012 yılında 5 bin 362'ye çıkarken, yapılan ameliyat sayısı 2011 yılında 2 bin 216'dan 2012 yılında ise 5 bin 483'e çıktı."
Uzman sayısı 37 olan hastane de, hastalar neden Ankara’daki, özellikle Ankara ve Numune hastanelerine sevk ediliyor? Ayrıca her yıl binlerce hasta nasıl tedavi ediliyor? Herhalde Hastane’nin dispanser vasfından olsa gerek… Bazı doktorlarımız işin kolayını bulmuşlar…
Hastanedeki Aksaklıklar Saymakla Bitmez :
Yoğun Bakım Hastası Servise Nasıl Alınır?
Yoğun bakım ünitesi ihtiyaca cevap vermiyor. İki yoğun bakım ünitesinden ancak biri aktif durumda.. Diğeri herhalde ihtiyaç duyulmadığı için atıl durumda bekletiliyor. Buna rağmen yoğun bakım da yatması gereken bir hasta ise servise alınabiliyor.
Hastane ile ilgili olarak zaman zaman hasta veya hasta yakınları ile görüşürüm. Hemen hemen hepsinin de ortak görüşü aynıdır ve sorduğum sorulara hep aynı cevapları alırım.
Bir hasta yakınından aldığım bilgiye göre; Ameliyat olan diğer hastalara yer açmak için, yoğun bakımda tedavi edilen hasta, servise alınır. Hasta yakını, servis personeli ile hastanın yatış işlemlerini yaptıktan sonra, hastanın kaldığı servise gider. Servise girdiğinde hayretler içinde kalır. Hastanın burnunda oksijen hortumu (hava hortumu) var. Hortum havada kalmış vaziyette, boşta ve maalesef oksijen makinesine bağlı değil.. Görevli kat hemşiresini çağırır. Hortumun neden takılı olmadığını sorar. Hemşire bağlantı yerindeki cihazın bozuk olduğunu söyler.
Bu arada hasta oksijen alamadığı için morarmıştır. Aynı zamanda da ateşi yükselmiştir. Hasta can havliyle bağırır. Koridordaki hemşirelere sesini duyuramaz. Bu defa aynı serviste yatan astım hastası da hemşireye seslenir. Oda sesini duyuramaz. Oradan geçmekte olan doktor servise girer, hastanın durumunu görür görmez. Bu hasta yoğun bakım hastası, derhal yoğun bakıma indirin” der ve hastayı tekrar yoğun bakım ünitesine gönderir.
Akşam üzeri servise teknisyen çağırılır ve bozuk olan cihaz tamir edilir..
Oysa bu cihaz daha önceden de bozuktur. Çünkü, tesadüf olacak ya, aynı hasta on gün önce yine bu servise alınmış. O gün de çalışmaz durumda olduğu için oksijen tüpü getirilip takılmış, hastanın durumu ağırlaştığı için yoğun bakıma alınmıştır. Servisin olmazsa olmazı olan bu cihazların bozuk olup olmadığı neden kontrol edilmez? Oysa Hastane yeni bir hastane!.. Hayret doğrusu…
Bu aksaklığı Başhekime anlatmak için makamına gittim. Ama sekreteri kırk dereden su getirdi. Başhekimle görüşmem mümkün olmadı…
Yoğun Bakımın Diğer Ünitesi Neden Atıl Durumda?
Yoğun bakımın bulunduğu yerin hemen yanında bir yoğun bakım ünitesi daha var. Ama ne yazıktır ki atıl durumdadır. Çünkü içerisinde gerekli donanım, araç ve gereç yok. Oysa yoğun bakım ünitesinde ameliyatlar sonucu zaman zaman yer olmamaktadır. Bu konuda Bakanlıktan neden araç, gereç ve gerekli donanım istenmiyor? Yoksa ihtiyaç yok mu? İhtiyaç yoksa yoğun bakım ünitesindeki acil hastalar, neden servise alınıyor?
Servislerde Yatan Müdavimler Varmış..
Geçtiğimiz yıllarda, gerçek hastalar servislerde yer olmadığı için yatıp tedavi olamazken, İddialara göre, birtakım uyanıklar yer bulup, hastaneye yatışlarını yaptırıyorlarmış.. Özellikle de bu olaylar Kış aylarının başlamasıyla oluyormuş..
Geçtiğimiz yıllarda aldığım duyumlara göre birtakım sorumsuz insanlar bir hafta bir poliklinikten, bir iki hafta diğer poliklinikten işini ayarlayıp soğuk Kış günlerini servislerde yatarak böyle geçiriyormuş.. Doğruysa çok yazık… İnşallah önümüzdeki yıl böyle nahoş olaylarla karşılaşmayız.
112 Acil Ambulanslarda Görev Yapan ATT’ler Yeterli Değil…
ATT (Acil Tıp Teknisyeni), kazaya uğramış hastaya ya da kazazedeye ilk yardımı yapar. ATT’nin hastaya uygulaması gereken ilk yardımın (abc’si) 3 temel kural vardır. Bunlar; solunum, dolaşım, açık hava yol’udur.1
Ambulansta görev yapan ATT’ler acil bir hastaya ancak ve ancak yukarıdaki müdahaleleri yapar. Bir kalp hastasına bu müdahaleleri nasıl yapar? ATT’lerin kalp krizi geçiren bir vatandaşa müdahale edip de hayata döndürdükleri kaç kişi vardır? Bu nedenle hastanın durumuna göre ambulansta bir de doktor bulunması gerekir. Örneğin kalp krizi geçiren bir hastaya 112 Acil Ambulansı giderken, içinde kardiyologla birlikte ATT’lerin olması gerekir. Yoksa yapılan müdahale sonucu hastanın kurtulması mucize olur. Örneğin, 5 Mart 2012 tarihinde kalp krizi geçiren anneme ve 26 Şubat 2013 tarihinde kalp krizi geçiren enişteme 112 Acil Ambulans çağırdık. Her ikisine de evlerinde ATT’ler tarafından müdahale edildi. ATT’ler her ikisi için de bir ışık var dediler. Hastaneye götürdük, ama ne yazıktır ki her ikisini de kaybettik. Belki de ATT’ler ile birlikte kardiyologda gelip müdahale etseydi. Kim bilir şimdi her ikisi de yaşıyor olacaktı.
Geçtiğimiz yıllarda bir perşembe günü (21.01.2010), Çubuk Perşembe Pazarı’nda rahatsızlanan bir vatandaşı arkadaşları Hastane’ye götürür. Hasta, “karnım ağrıyor” der. Doktor hastaya ağrı kesici verir ve evine gönderir. Hasta yaklaşık 130 kilodur. Oysa hastanın diğer tetkiklerinin de yapılıp müşahede altına alınması gerekirdi. Hasta evde bir saat sonra tekrar rahatsızlanır. Yakınları bu defa hastayı Ankara’ya (Numune Hastanesi’ne) götürürler. Burada yapılan müdahaleler sonucu hasta yine evine gönderilir. Hasta eve getirilir. 1,5 saat sonra evde hayatını kaybeder. Peki, burada sorumlu kim?
Yine Yılbaşı (31.12.2013) akşamı bir ağabeyimiz evde kalp krizi geçirir. Yakınları 112 Acili ararlar ve “hastamız kalp krizi geçiriyor” derler. 112 Acil Ambulansı eve geç gelir. İçinden yine her zaman olduğu gibi yine ATT’ler iner. Ambulanslarda neden kardiyoloji uzmanı olmaz hala bir anlam verebilmiş değilim.
ATT’ler hastayı ambulansa alırlar. Burada hastanın damarının açmak için 10 dakikaya yakın uğraşırlar. Hasta yakınlarının, neden hareket etmiyorsunuz” dediğinde ise ATT’ler, “ambulans hareket ederse damarı açamayız” derler. Neticede ambulans hareket eder hasta Hastane’ye götürülür. Acildeki nöbetçi bayan doktor hastaya müdahale eder ve ‘dilaltı’ verir. Hastayı hayata döndürmeyi başarır. Hasta Gözlem Odası’na alınır.
Hasta Acil Servisi’ne ambulansla getirilmeden önce, Üstelik hastanın bir kalp hastası olduğu da bilindiği halde Kardiyoloji Uzmanı hastaneye neden çağırılmadı? Hastanın Acil’e geldiğinde Kardiyoloji Uzmanının hastane de hazır bulunması zorunlu değil mi idi?
Yine hasta Gözlem Odası’nda da bir saate yakın bekletilmiştir. Bu süre zarfında kardiyoloji uzmanı neden aranmadı? Arandı ise neden gelmedi veya çok önemli gerekçesi nedir? Çünkü koskoca Çubuk Devlet Hastanesi’nde bir tek Kardiyoloji Uzmanı vardır ve Çubuk’ta oturmaktadır. Arandığında 5 dakika da yürüyerek evinden Acil’de gelir.
Üstelik hastaya bayan doktor müdahale etmiş. Çünkü Kardiyoloji uzmanı erkek..
Hasta, Ankara’ya Yüksek İhtisas Hastanesi’ne sevk edilir. Acilin önünde 2 ambulans beklemesine rağmen Acildeki yetkili tarafından 112 aranıp ambulans istenir. Çünkü bırakın acilde nöbet tutan doktorun, Hastane Başhekiminin bile o ambulansları bir santim ileri götürmesi mümkün değildir. Ambulansın hareketine Ankara 112 Acil’de görev yapan operatörler karar veriyor ve yönlendiriyor. Sistemi böyle işliyor.
Bu arada zaman akıp gitmektedir. Nihayet beklenen ambulans gelmiştir. Hastaya yolda da ATT’ler tarafından birkaç defa müdahale yapılmıştır. Hasta yolda hayatını kaybetmiştir. Çünkü Yüksek İhtisas Hastanesi’ndeki doktor hastayı görür görmez, “bu hasta ölmüş” der. Ama yine de bir umut hastayı hayata döndürmek için çok mücadele eder. Hastaya müdahale eden doktor, “hasta yarım saat önce gelseydi, belki kurtarabilirdik” demiş…
Yine Ankara Hacettepe Hastanesi’nde kalp ameliyatı olan bir vatandaş birkaç gün önce Çubuk Devlet Hastanesi’ne kontrole gider. Yapılan kontroller sonrası hastaya kan verilmesi gerekiyormuş, hastaya ne demişler, biliyor musunuz? Size ameliyat olduğun hastaneden kan verecekler” demişler. Ne güzel bir cevap değil mi? Hastalarla alay mı ediliyor. Birtakım doktorlara göre Çubuklular hafife mi alınıyor? Buna bir anlam verebilmiş değilim.
Peki, Çubuk Devlet Hastanesi’nin bir hastası Ankara veya Numune Hastanesi’ne sevk edildiğinde, sen, “muayene olduğun hastaneye mi gideceksin” diyecekler? Bu ne saçmalık…
Bu tür örnekler saymakla yetmez…
Yetkililer zaman zaman sağlık sektöründe devrim yaptık diyorlar. Bu mu devrim? İnsan sağlığı bu kadar ucuz mu?
Ambulanslarda neden uzman doktorlar bulunmuyor, bulunursa çok mu lüks olur?
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere:
“112 Acil numarasına yapılan tüm çağrılar Komuta Kontrol Merkezi’ne ulaşmaktadır. Bu
birimdeki yetkili personellerle, çağrılara cevap verilmekte ve en yakın ambulans olay yerine
hızlıca yönlendirilmektedir. Ambulansın olay yerine yönlendirilmesinden sonra hastanın sevk
edileceği hastane servislerine bilgi verilmektedir” denilmektedir.
Hastane Yönetimi 112’den Sorumlu Olmalı…
Hastanenin Acil Servisi’nin önünde 2 adet 112 acil ambulansı var. Maalesef, ne acilde görev yapan doktorun ve ne de hastane yönetiminin birini bile hareket ettirme yetkisi yok. Yetki Komuta Kontrol Merkezi’ndeki “operatörlerin” elindedir. Bunlar da ambulansları yönlendirmede geç kalıyorlar.
Ama yaşanan olaylar ve kaybedilen hayatlardan dolayı, durumlar hiçte iç açıcı değil..
Hastane yönetimini, doktorların ve hatta acil de görev yapan doktorların 112 acil ambulansını yönlendirme gibi bir yetkileri yok.
Tetkikler sonucu akciğerlerinde nodül olan ve su biriken bir hasta yoğun bakım da yatmaktadır. Yapılan tetkikler sonucu hastanın Atatürk Araştırma Hastanesi’nde tedavi edilmesi gerekir. Prosedür gereği hastaya bakan doktor 112 acilin nakil bölümünü arayarak hastasının Sanatoryum’a gitmesini sağlaması gerekir. Fakat doktor, işin kolayını seçerek hasta yakınlarını çağırır, “siz şimdi hastanızı yoğun bakımdan alıp eve götürün, oradan 112 acili arayın, oradan da ilgili hastaneye götürün. 112’yi ben ararsam, beni sallarlar” der. Bir doktoru sallayan 112 acil, hasta yakınını dünden sallamaz mı? Bu nasıl bir doktorluktur. Bunlar ‘Hipokrat Yemini’ etmiyorlar mı? Ya da ne yemini ediyorlar?
Doktor hasta yakınlarına, “hastanızı cuma gününe kadar götürmezseniz, ben taburcu edeceğim” der. Neyse ki devreye hastanenin başhekimi girer ve Sanatoryum’dan randevu alınır ve hasta 112 Hızır Acil Servisi Ambulansı ile Sanatoryum Hastanesi’ne götürülür.
Hasta yakınları ısrarcı ve prosedürü bildikleri için böyle bir uygulama olmuştur. Yukarıdaki gibi bir olayla karşı karşıya kalan gariban vatandaş ne yapacak?
Acil Servisi ile 112 Acil Ambulans Görevlileri Arasında Sorunlar Varmış!..
Ayrıca Acil’de görev yapan hemşire ve sağlık görevlileri bir müddet 112 Acil hizmetine katılmak istememişler. Şimdilik bu sorun çözülmüş gibi görünüyor. Ama gerekli önlemler alınmazsa ileride bu birimler arasında tekrar sorun çıkabilir.
Radyoloji, Ultrason ve Tomografi için Torpil Gerekiyormuş…
Hastanede doktorların istediği radyoloji, ultrason (doppler) ve tomografi çekimleri için zaman zaman ileri bir tarih veriliyor. Yine birtakım iddialara göre daha önce sıra almak için bir hemşire veya hastabakıcı tanıdığınız varsa bu sorun anında çözülüyormuş. Hasta ve yakınlarının en fazla şikayet ettiği konulardan birisi de bu..
Bilgi İşlemin Programı Yetersizmiş…
Hastanenin acil servisinde, her gün saat 17.00’den sonra nöbet tutan uzman doktorlar, bilgi işlemdeki eksiklikler yüzünden uzman doktor olarak değil de, pratisyen hekim olarak görülüyormuş. Bu nedenle de uzman doktorun yazdığı (branşları ile ilgili) bazı ilaçlar eczanenin bilgisayarında karşılanamadığı için hasta tedavi için gerekli olan ilaçlarını alamıyormuş, dolaysıyla mağdur olmakta imiş.. Konuyla ilgili olarak bilgi işleme ilgili programın konulması gerekiyormuş.. Bilgi İşlemde grev yapan personel ise böyle bir hatanın olmadığını beyan ediyorlar. Ama yine de sorun henüz çözülmüş değil.. Hastane yönetiminin bundan haberi yok mu, varsa neden bu sorun hala çözülemiyor?
Eczacılar ve hasta ve hasta yakınları bu konudan çok şikâyetçiler…Hatta bazı eczacılar, “böyle bir uygulama Ankara’nın diğer içlerinde yok sadece Çubuk’ta var” diyorlar.
Hastane Dispanser Görevi Yapıyor…
Zaman zaman hastaneye giderim. Bunu rutin hale getirdim. Yine bir gün (20.03.2013) hastaneye gittim. Saat 11.00 itibariyle polikliniklerin baktıkları hasta sayılarına göz gezdirdim. Sonuç hiç de iç açıcı değildi. Şöyle ki;
Göz Polikliniği: 38
Diş Polikliniği (2): 18
Diş Polikliniği (3) : 19
Diş Polikliniği (4) 18
Diş Polikliniği (5) : 17
Ortopedi Polikliniği (1. doktor) : 28
Ortopedi Polikliniği (2 doktor) : 38
Kadın Doğum Polikliniği (1. doktor): 61
Kadın Doğum Polikliniği (2. doktor) : 26
KBB Polikliniği (1. doktor): 39
KBB Polikliniği (2. doktor) : 52
Dermatoloji Polikliniği : 52
Çocuk Hastalıkları Polikliniği : 36
Psikiyatri Polikliniği : 26
Enfeksiyon Polikliniği : 7
Üroloji Polikliniği: 7
Beyin ve Sinir Cerrahisi Polikliniği : 10
Kardiyoloji Polikliniği : 28
Göğüs Hastalıkları Polikliniği : 23
Genel Cerrahi Polikliniği (1.doktor) : 18
Genel Cerrahi Polikliniği (2.doktor) : 24
Genel Cerrahi Polikliniği (3.doktor) : 28
Dahiliye Polikliniği : 77-88
Bu sayılar öğleden sonra (15.30’ya kadar) daha da artıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse:
Dahiliye Polikliniği : 89-119
Psikiyatri Polikliniği: 79
Kardiyoloji Polikliniği: 40
Ortopedi Polikliniği (1. doktor) : 46
Ortopedi Polikliniği (2. doktor) : 54
Genel Cerrahi Polikliniği (1.doktor) : 31
Genel Cerrahi Polikliniği (2.doktor) : 49
Genel Cerrahi Polikliniği (3.doktor) : 30
Göz Polikliniği : 33
Yine Tarih 3.01.2014
(Saat: 11.08 itibariyle)
Dahiliye Polikliniği (1.doktor) : 50
Dahiliye polikliniği (2.doktor) : 53
Nöroloji Polikliniği: 32
Genel Cerrahi Polikliniği (1. doktor) : 14
Genel Cerrahi Polikliniği (2. doktor) : 9
Genel Cerrahi Polikliniği (3. doktor) : 30
Kardiyoloji Polikliniği : 34
Göğüs Hastalıkları Polikliniği : 51
Ortopedi Polikliniği (1.doktor) : 28
Ortopedi polikliniği (2. doktor): 29
Fiziksel Tıp ve rehabilitasyon : 26
Enfeksiyon polikliniği : 2
Beyin ve Sinir hastalıkları Polikliniği : 14
Saat 11.20 itibariyle :
Psikiyatri Polikliniği : 21
KBB Polikliniği (1. doktor) : 56
KBB Polikliniği (2. doktor) : 60
Dermatoloji Polikliniği . 56
Çocuk Polikliniği (1. doktor) : 33
Çocuk Polikliniği (2. doktor) . 26
Saat 11.30 itibariyle:
Kadın (Doğum) Hastalıkları Polikliniği : 111
Göz Polikliniği : 30
Bu rakamlar o gün ne ise bugünde üç aşağı, beş yukarı aynı seyrediyor.
Döner Sermaye Uygulaması Kalkarsa Ne Olacak?
Hastane şu anda ‘Döner Sermaye’ sistemine göre faaliyet gösteriyor. Doktorlar performansa göre maaş alıyor. Yani ne kadar çok hasta, o kadar çok para.. Gözümüz yok. Allah daha çok versin… Ama o doktor hastanın tedavisi için ne kadar başarılı olur? Tartışılır.
Döner Sermaye Sistemi’nde nicelik (sayı) önemli.. Oysa hasta tedavisinde nitelik yani hastanın muayenesinin uzun bir süreyi kapsaması gerekir. Hastasını 15-30 dakika arasında muayene eden doktorlar, Döner Sermaye Sistemi’nde tabiri caizse ücret yönünden cezalandırılmış oluyorlar. Bu yüzden bu sistemin yeniden düzenlenmesi gerekir.
Döner Sermaye uygulamasının bu yıl kalkacağı söyleniyor. Şimdilerde ortalama en az 30 en fazla 120 hastaya bakan doktorlar o zaman 20-30 hastadan sonra hasta bakabilecekler mi, yoksa tayinlerini mi isteyecekler, ya da özel muayenehanelerini mi açacaklar? Bekleyip göreceğiz.
Vatandaş ‘İcapçı Doktor’un Ne Olduğunu Bilmiyor …
Hasta ve yakınları icapçı uzman doktorun ne olduğunu bilmiyor. Hastane yönetimi de bu konuda vatandaşları aydınlatmıyor. Belki de böyle işine geliyor.
Nöbeti çoğu zaman hastane yerine evde tutan ve her an hastaneden çağrılmayı bekleyen doktora ‘icapçı doktor’ denir.
İcapçı nöbeti (Ev nöbeti): Uzman adedi nöbet tutacak miktarlardan az, fakat birden fazla olan kurumlarda uzmanlar sırayla ev nöbetini tutarlar. Bunun için aylık ev nöbet listeleri hazırlanır. Ev nöbetçisi mesai saatleri dışında kurumun idari ve tıbbi her türlü gereklerinden sorumludur. Ev nöbetçisi akşam vizitelerini yapmaya, mesai dışında bulunduğu yeri bildirmeye, kuruma her davette gelmeye mecburdur.
Oysa hasta ve hasta yakınları, “Acilde ‘icapçı doktor’ olarak, Göz, KBB, kadın doğum, pratisyen ve laborantlar nöbetçi olarak kalıyorlar. Allah vermesin o anda kalp krizi geçiren veya kanamalı bir hasta gelse o hastaya nasıl müdahale edecekler, her zaman olduğu gibi Ankara’ya mı sevk edecekler? Ya hasta yolda hayatını kaybederse, bunun sorumlusu kim olacak? “diyor.
Hasta ve hasta yakınları bu konuda büyük bir yanlışa düşüyor.
Acile bir hasta geldiğinde ve çağırıldığında (hastalığın branşıyla ilgili olarak) icapçı uzman doktorun 30 dakika içinde hastanede olması gerekirmiş. Çünkü öyle diyorlar!..
Acil servislerde hemen her branşın uzman doktoru ‘icapçı doktor’ olarak görevlidir. Ayrıca Genel Cerrahi Polikliniği’nde 3 uzman doktor olduğu için bunlardan birisine gerek duyulduğunda aile çağrılırlar. ( bunlar kendi aralarında bir nöbet çizelgesi yapar ve her gün birisi Acil’de ‘İçapçı Uzman Doktor’ olarak en nöbeti tutarlar.)
O gün acilde sürekli duran bir doktor daha görevlidir. O doktorun direktifi ile gelen hastaya göre uzman doktoru telefonla arayarak, acile çağırır. O doktor da zamanında gelmek zorundadır.
Metropol İlçe olduğumuzu için doktorlar ilçede oturmak zorunda değildir. Doktorların çoğu Ankara’nın çeşitli semtlerinde oturmakta ve buralardan hastaneye gelip gitmektedirler. Acil Servisi’nde hemen branşın uzman doktoru da nöbetçidir. Bu doktorlar uzmanlık konuları ile ilgili vakıalarda yarım saat içinde acil’de olmak zorundadırlar.
Örneğin kalp krizi geçiren bir hasta akşam saatlerinde acile getirildi ve acilde de pratisyen bir hekim nöbetçi diyelim.. Bu pratisyen hekim hemen nöbetçi Kardiyologu arar ve o kardiyolog yarım saat içinde acilde olmak zorundadır. Hastalar ve hasta yakınları bu uygulamayı bilmiyorlar ve bu yüzden telaşlanıyorlar. Ve hastalarını 112 acil veya özel araçları ile Ankara’da en yakın hastaneye götürüyorlar. Neden beklemedikleri sorulduğunda ise, “doktor Ankara’dan gelene kadar biz Ankara’ya ulaşırız” diyorlar. Onlara da hak vermek gerekir. Çünkü işin garantisine bakıyorlar. “Ya hasta doktor gelmeden ölürse” diyorlar. Vatandaşlar bu konuda sağduyulu hareket ederek içapçı uzman doktoru ısrarla istemelidirler.
2013 yılında bu içapçı uzman doktor uygulamasına nicelik (sayısal) olarak kaç defa başvuru yapılmıştır?
Hastane’de Doktor Sayısı Yeterli Değil…
Ayrıca Hastane de doktor sayısı az. Bir doktor her gün 120 hastaya nasıl bakar?.
Bir serviste 4-5 poliklinik var. Ama bunlardan birinci, ikinci, bazen de üçüncü poliklinikler faal, diğerleri genelde boş duruyor. Bu yüzden polikliniklerde yığılma oluyor.
Hastane de doktor açığı var. Yoksa bu polikliniklerin açılmamasının nedeni Döner Sermaye Sistemi’nden mi kaynaklanıyor? Bu düşünce aynen, “öküzün altında buzağı aramaya” benziyor. Yani insanın aklına her şey gelebiliyor.
Yükselme (uzmanlık) sınavını kazananlar, hiç durmuyor. Hemen kaçıyorlar. Bu nedenle Halil Şıvgın Çubuk Devlet Hastanesi bazı doktorlar için atlama tahtası olarak kullanılıyor. Doktorların çoğu Çubuk’ta kalmak istemiyor.
Hastane de, Beyin ve Sinir Cerrahi doktoru var. Ama ‘Emar’ yok. Bu doktorumuz hastaları neye göre tedavi edecek?
MR (Emar) görüntülemesi beyin tümörleri, inmeler ve sinir sisteminin bazı kronik hastalıklarının (örn. multipl skleroz) saptanmasında en duyarlı tekniktir. Demans ve hipofiz bezi hastalıklarının değerlendirilmesinde de sıkça kullanılır. MR ile gözdeki ya da iç kulaktaki küçük yapılar da incelenebilir. Emar, Beyin Cerrahi’nin olmazsa olmazıdır.
Göğüs Hastalıkları Uzmanı var. Ama akciğerleri su toplayan bir hastanın tedavisi hastane de yapılamıyor. Hasta Ankara’ya sevk ediliyor.
Bazı Hemşire Ve Hasta Bakıcılar Sorumsuzmuş !..
Hasta yakınlarının iddialarına göre; Servislerde görev yapan hemşire ve hasta bakıcılar (birkaçı hariç) sorumluluklarının bilincinde değil,. Bazı hasta bakıcılar yoğun bakımdaki bazı hastaların altını alırken söyleniyorlarmış, yine bazı hemşireler servislerdeki hastaları yeteri kadar kontrol etmiyorlarmış, hatta odalarında TV seyredip, çay içip, sohbet ediyorlarmış., cep telefonuyla konuşuyorlarmış.. Servislerdeki bazı cihazlar bozukmuş.. Kendilerine seslenen hastaları duymazdan geliyorlarmış..
En önemlisi de yoğun bakımda kalan hastaların yemeğini, hasta yakınları veriyormuş.. Peki hemşirelerin görevi ne?
Görevini layıkıyla yapan yönetici, doktor, sağlık memuru, laborant, hemşire, memur ve hastabakıcıları tenzih ederim. Benim sözüm görevini layıkıyla yapmayanlara…
Hastane de karşılaştığım hasta veya yakınları zaman zaman, “Çubuk’ta da diğer hastaneler gibi Doç. Dr ve Prof. Dr.’lar neden yok” diyorlar. Yöneticilere ve siyasilere soruyorum, neden yok? Çünkü, bu unvanların olması için üniversite hastanesi olması lazımmış. Bir zamanlar Çubuk devlet hastanesi Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’ne bağlı idi. Ve o zaman bu unvanlar vardı…
Olmuyor beyler, olmuyor. Modern bir hastane binası yapmakla ilçedeki sağlık sorunları halledilemiyor. İsterseniz hastanenin dış cephesini ve koridorlarını altın kaplama yapın, perdelerini de atlas kumaştan yapın. Ne değişir? Hastanenin içinde hastasına güler yüzle hizmet verecek doktor olacak, bu doktorlar insana insan gibi muamele edecek. Ayrıca hastane de; yeterli sayıda ve modern çağın gerektirdiği araç, gereç ve donanımlar fazlası ile olacak, en önemlisi de bunları iyi yönetecek, gecesini-gündüzüne katacak iyi bir kadro olacak ..
Hastane de Emar (MR) Yok…
Hastane de Emar (MR) yok. Radyoluji, Tomografi, Ultrason, Röntgen, Kemik Dansitometre ve EEG cihazları mevcut.. Dijital Mamografi Cihazı için ihaleler Mart-2013 sonlarında başlamış ama henüz bitmemiş, ihale süreci devam ediyormuş, nasıl oluyorsa?
Hastane de, Sağlık Bakanlığı Ankara 112 Ambulans Servisi’nin 2 aracı ile bir adet de hasta nakil aracı var. Tabii ki yeterli değil…
Vatandaşlar zaman zaman ambulansları boş yere meşgul ediyorlarmış, örneğin parmağına bir kıymık batan bile 112’yi arayıp ambulans istiyormuş. Bu yüzden durumu gerçekten acil olan hastalara bazen geç ulaşılıyormuş… Doğru söze ne denir…
Vatandaş ise boş yere Emar gelecek diye bekliyor. Oysa Emar, nüfusu 250 bin olan kentlere veriliyormuş. Ayrıca çok pahalı imiş. Bir Emar (MR) cihazı piyasada 1 milyon Euro civarında imiş… Peki, bu para insan sağlığından daha mı önemli? Devlet nelere para harcamıyor ki?
Ama ülkemizde iktidara gelenler lafa gelince ekonomide şöyle uçtuk, böyle kaçtık demesini bilirler? Ama hayati önem taşıyan sağlık konularında para musluğunu neden açmazlar?
Milletvekilleri, kendileri ve yakınlarının sağlığı söz konusu olunca da tedavi için Türkiye’de çözüm bulamazlarsa taaa Avrupalara ve Amerikalara kadar giderler.
Konu vatandaş olunca da kırk dereden su getirirler. Emar (MR) için 3 milyon lira ne ki…
Çubuk’un nüfusu henüz 83 bin civarında..Oysa çevre ilçelerin hastaları da Çubuk’a geliyor. Bu gözden kaçıyor.
Emar’ı, şu anda Ankara’ya gidip çektiriyorlar.
Çubuklular Emar’ı boşuna bekliyorlar.
Hastalara Kötü Davranılıyormuş…
Hastane de birtakım doktorlar hasta ve hasta yakınlarına kötü muamelede bulunuyorlarmış.. Oysa onlar doktorlar için velinimettir. Hastalar ve hasta yakınları, “Onlardan korkuyoruz, bazen şikâyetlerimizi bile anlatamıyoruz. Bize bağırıp çağırıyorlar. Bazen de hakarete varan söylemlerde bulunuyorlar” diyorlar. Oysa bu doktorlar unutmasınlar ki, onların sayesinde maaş alıyorlar. Üstelik hasta hakları da var.
Bir esnaf gelen bir müşteriye bağırıp çağırırsa, o müşteri bir daha o işyerine gelir mi?
Her hasta ve yakınının ‘Saygınlık Görme Hakkı’ vardır: “Her bireyin, saygı, itina ve ihtimam gösterilerek, güler yüzlü, nazik, şefkatli ve sağlığa uygun şartların sağlanmış olduğu, gürültü ve rahatsız edici bütün etkenler bertaraf edilmiş bir ortamda sağlık hizmeti alma hakkı vardır.
Hastane çalışanları sizinle tartışma hakkına sahip değildir. Şikâyetler ‘Hasta Hakları Ofisi’ ile çözümlenir” denilmektedir. Ama kimin umurunda…
.
Başhekim’e Ulaşmak İmkânsız…
Hastane Yönetimi yeni değişti sayılır. Vatandaşlar, “Daha önceki hastane yönetimi ile neredeyse her an görüşebiliyorduk. Şimdi ki Hastane Yönetimi ile görüşmek ise imkânsız. Başhekimi hastane koridorunda görsek tanımayız” diyorlar.
Biz gazeteci olarak, Başhekim (yönetici) Uzm. Dr. (S.S.) ile gerek telefonla ve gerekse birebir görüşmek istediğimizde sekreteri, “başhekim toplantıda” veya “şu anda müsait değil” diyor başka bir şey demiyor. Bizleri, Başhekimle görüştürmemek için adeta kırk dereden su getiriyor. Diğer basın mensubu arkadaşlarda aynı dertten muzdarip. Bizler görüşemiyoruz. Siz vatandaşlar nasıl görüşeceksiniz?
Güzelim “Hastane” maalesef bu durumda…
Keşke hastane hizmetleri çadırda verilseydi de, İçindeki personel ve cihazlar tam teşekküllü olsaydı. Personelde güler yüz olsaydı.
İlçe hastanesi döner sermaye sistemi ile çalışıyor. Bunda da amaç ne kadar çok hasta, dönerden o kadar fazla maaş!..
Böyle bir sistemde; yani doktoru bir köfteci yerine koyar gibi; ne kadar çok köfte, o kadar çok ekmek satarsan o kadar fazla kazanırsın” mantığıyla sağlık hizmetlerini yürütmeye çalışırsan olacağı budur işte!..
Çubuk Devlet Hastanesi’nde; Görevini layıkıyla yapan yönetici, doktor, sağlık memuru, hemşire, hastabakıcı, memur ve diğer görevlileri tenzih ederim.
Diş Polikliniği 75. Yıl Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’nin Uhdesinde…
Hastanedeki Diş Polikliniği 75. yıl Ağız ve diş Hastanesi’ne bağlı olarak çalışıyor.
Bu klinikte 5 diş doktoru görev yapıyor. Bunların ikisi geçici, diğer üçü ise asıl doktor olarak görev yapıyor. 100 bin nüfuslu Metropol İlçenin diş sağlığı beş ( 3+2) doktora emanet.. Olacak şey mi bu?
Poliklinikte görev yapan diş doktorları, “Polikliniğimizde malzeme sıkıntısı yok. Bu malzemelerle her türlü diş tedavisi yapabiliyoruz. Bazen kendi maharetimizi sonuna kadar zorluyoruz. Yalnız cerrahi müdahaleyi yapacak uzman doktorumuz yok. Tek eksiğimiz uzman doktor.. Hastalara bazen çok acil cerrahi bazı müdahaleleri yapamıyoruz. Bu nedenle de bazı hastalarımızın şikâyetlerine cevap veremiyoruz. Özellikle 20’lik yaş dişlerini çekemiyoruz. Bu dişler bazen ‘pıt’ diye alıyoruz, bazen de sorun çıkartıyor. Alamıyoruz. Hastaları istemeyerekte olsa Ankara’ya sevk ediyoruz. Bu da bizi endişelendiriyor” diyorlar.
Evet, koskoca Metropol İlçede hayati cerrahi müdahaleler için ‘uzman diş doktoru’ yok. Çubuk’a da bu yakışır doğrusu…
25.12.2013 tarihinde saat 12.00 itibariyle diş polikliniğinde bakılan hasta sayısı:
- No’lu diş polikliniği : 23
- “ “ “ : 14
- “ “ “ : 23
- “ “ “ : 28
- “ “ “ : (7 Yaş altı) 0
03.01.2014 tarihinde saat 11.10 itibariyle diş polikliniğinde bakılan hasta sayısı:
1 No’lu Diş Polikliniği : 12
2 No’lu Diş Polikliniği : 7
3 No’lu Diş Polikliniği : 22
4 No’lu Diş polikliniği : 14
5 No’lu Diş Polikliniği : 11
Bu sayılar öğleden sonra en az ikiye katlanarak artıyor. Bir diş doktoru günde ortalama 50 hastaya bakıyor.
20’lik yaş diş çekimi diğer dişlerden farklıdır. Çoğu zaman uzmanlık gerektirir. Yirmilik dişlerin çene kemiğindeki konumu, duruş pozisyonu, büyüklüğü, üzerinin kemikle kaplı olması veya mukoza ile kaplı olması çekimi zorlaştırabilir. Bu nedenle Diş polikliniğinde gerekli uzman olmadığı için her türlü 20’lik yaş diş çekimi yapılamamaktadır.
Bu konuyla ilgili şikâyetleri olan hastalar Ankara’ya sevk ediliyormuş… O hastalar Ankara’daki diş polikliniklerine sevk ediliyorlarmış. Hastaların 20’lik dişleri orada bir dakikada çekiliyormuş…
Aldığım bilgiye göre eski hastane binası; Sağlık Bakanlığı 75. yıl Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’ne bağlı olarak “Ağız ve Dış Sağlığı Merkezi” olacakmış. Bu binada tadilat yapılması gerekiyormuş. Tadilat planı yapılmış.
Bu nedenle Sağlık Bakanlığı Çubuk Bölge Sekreterliği’nin konuyla ilgili işlemleri hızlandırması gerekiyormuş…
Bunun için de ilçedeki siyasilerin güçlerini ortaya koymaları ve bu işlemi hayata geçirmeleri gerekiyor. O zaman uzman diş doktorları da olacakmış!.. İnşallah olur!..
Çünkü, Çubuklunun işi artık İnşallah’a ve Maşallah’a kaldı. Çubuk Halkının kaderi böyle mi olacaktı?
Hastane Yakında Guinness Rekorlar Kitabı’nda Yer Alırsa Şaşırmayın…
Çubuk Devlet Hastanesi’nde; 2012 yılında tedavi olan hasta sayısı 372 bin 155 kişiye çıkmış. Ve yine 2012 yılında yatan hasta sayısı 5 bin 362, ameliyat sayısı ise 5 bin 483 imiş..
Döner Sermaye Sistemi ile hastaya bakmak her gün rutin hale gelmiştir. Bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı 3,5 saatte 111 hastaya veya bir dahiliye uzmanı bir günde (08.30 – 12.00 ve 13.30 -- 15.30 saatleri arasında) 119 hastaya nasıl bakabilir? Burası Çubuk olmaz olmaz demeyin!..
Hastanede Döner Sermaye Sistemi uygulaması olmasa doktorlar bu kadar çok hastaya bakabilirler mi?
Bir defa Döner Sermaye Sistemi’ndeki uygulamalar daha fazla hasta bakmaya çok müsait… Ayrıca, bu ekonomik şartlarda tabii ki doktorlar da evlerini geçindirmek zorundalar... Bu yüzden her türlü zahmete ve yorgunluğa katlanarak daha fazla çalışmak zorundalar. Ellerinde ‘döner’ gibi fırsat varken neden faydalanmasınlar? Siz olsanız aynısını yapmaz mısınız? Devletin vatandaşlarına daha iyi bir sağlık hizmeti sunması için, diğer sektörlerde olduğu gibi, doktorların da gerekli maaş iyileştirmelerini yapması gerekir. Bu devletin asli görevidir.
Doktorlar, bütün iyileştirmelere rağmen nankörlük yapıp, hastalara gereken muayene ve muameleyi yapmazlarsa o zaman onlara gerekli cezai müeyyideleri uygulayabilirsiniz. Şimdiki şartlarda böyle bir davranış sergileyemezsiniz. Netice de vatandaşın her türlü mağduriyetine yardım ve destek vermiş olursunuz…Bu nedenle sağlık konusunda iyileştirmeler yapılmalı…
Bu sayılar Avrupa standartlarının üzerinde seyrediyor. Avrupa standartlarına göre bir doktorun bakması gereken hasta sayısı 20-25 arasındadır. Oysa bizdeki sayı çok fazla.. Günde ortalama 50 hasta bakan bir doktorun, akşamları birde acilde ‘icapçı doktor’ olarak nöbete kaldığını düşünürsek, bu doktor hastalarına nasıl faydalı olabilir? Bu
Polikliniklerde görev yapan doktorlar genel olarak sadece hasta kayıt ediyorlar. Hastaya şikayetlerini soruyorlar, buna göre de ya kan tahlili, ya ultrason, ya tomografi, yada röntgen istiyorlar. Hastayı muayene etmek yok. Tansiyonunu ölçmek yok. Peki, o zaman yanlarındaki sekreterlere ne gerek var? Aslında sekreterler hasta kaydı yapacak, doktorlar da muayenelerini yapacaklar…
“Fısıltı Gazetesi” Hastanede İzdiham Yaratıyor
İlçedeki fısıltı gazetesinin uzantıları hastanede de izdihama neden oluyormuş. Birtakım kendini bilmezler 2014 yılında hastanelerin özelleşeceğini, özellikle de göz ve diş muayenelerinin paralı olacağını yaymışlar. Bunlara itibar eden vatandaşlarda yeni yıla birkaç gün kala bu polikliniklerin önünde uzun kuyruklar oluşturmuşlar…
Oysa yetkililer, “2014 yılında özelleştirme diye bir şey yok” diyorlar. Ama Özel Sigorta Şirketleri’nin beklentisi maalesef özelleştirme yönünde…
“Çubuk Devlet Hastanesi ve Yerleşke Ne İşe Yarar” Diyenlere;
Çubuk son zamanlarda dizi çekimlerinin gözde mekânı olmuş. Nasıl mı?
‘Behzat Ç.’ İsimli dizinin ardından ‘Hıyanet Sarmalı’ isimli dizinin çekimleri de Çubuk’ta yapılıyormuş.
Çekimler özellikle de; Gazi Üniversitesi Çubuk Yerleşkesi, Halil Şıvgın Çubuk Devlet Hastanesi ve ilçe merkezindeki mekânlarda sürdürülüyormuş.
Televizyon kanallarının ilçelerinde uzun soluklu dizi film çekecek.olmasından oldukça memnun olan yöre halkı da kısa sürede film ekibiyle kaynaşmış.” Duyurulur…
İ
Ne güzel değil mi? Hiç değilse ilçe olarak TV’lerde görüneceğiz. Ne mutlu bir haber değil mi? Böyle haberler hasret kalmıştık(!)
Devlet Vatandaşına Yolunacak Kaz Gözüyle Bakıyor…
Muayene ücretlerinin yanında ilaçtan, reçeteden, eşdeğer ilaçtan alınan katkı/katılım payı ile özel hastanelere verilen fark ücretine dek çok sayıdaki ödeme, yurttaşları çileden çıkarıyor.
Sağlığın ücretsiz olduğu söylemlerinin gerçek olmadığını vurgulayan hastalar bazen, “Soğuk algınlığı ve baş ağrısı için yazılan bir reçeteye bile bir dünya para ödüyoruz. Artık doktora gidip muayene olmak, katkı payları vermek yerine eczaneye giderek ilacımızı alıyor, tedavi olmaya çalışıyoruz. Böyle sağlık sistemi olur mu?” diye yakınıyor.
Eczacılar ise tahsildar konumuna getirildiklerini ve zaman zaman hastalarla gereksiz tartışmalar yaşadıklarını vurgulayarak “Reçetelerin yarısından fazlası katkı-katılım paylarına gidiyor. .
İktidar, artan sağlık harcamalarının faturasını yine yurttaşa kesiyor. Çok sayıda alanda katkı katılım payının alınması, ekonomik zorluklarla boğuşan hastaların belini daha da büküyor.
Çalışan hastalardan bu kesintiler eczanede direkt yapıldığı için çoğu kişi bu katkı paylarını hemen fark ediyor. Asıl problem emeklilerde yaşanıyor. Emekli olan yurttaşlar, muayene olduktan sonra ve ilaçlarını aldıklarında herhangi bir ödeme yapmadıkları için bu kesintileri ancak maaşını alacağı zaman fark edebiliyor.
Kesintiler, çoğu zaman belli bir fiyatın altında olan ilaçları yurttaşın doktora gidip muayene olmadan, katkı paylarını ödemeden direkt eczaneye giderek almasına yol açıyor. Böyle olunca yurttaş ilacı cebinden parasıyla almış oluyor.
Birtakım Eczacılar, Katkı katılım paylarının yurttaşı canından bezdirdiğini anlatarak, “Canımızdan bezdik. Belli rakamın altındaki reçetelendirilmiş ilaçların çoğu hasta tarafından parası ödenerek alınmaya başlandı. 10-15 liralık bir reçete için vatandaş tedavisinin tekrarlanması durumunda kesinlikle hekime gitmiyor. Çünkü gittiğinde ona yakın bir katılım payını, belki de daha fazlasını ödemek zorunda kalıyor.
Devlet tasarruf tedbirlerini ilaç üzerinden yapmaktan vazgeçmeli, sağlık alanının diğer taraflarına dönüp bakmalı. Katkı/katılım paylarını eczane hastadan almaktan zorlanıyor. Parası olmayan hastalar sonradan getiririm diyor ama bu kez de para gelmiyor. Bir nevi katkı payını toplayan değil onu ödeyen durumuna düştük. Sağlık Bakanlığın tahsildarı tabiri caizse veznesi durumuna düşürüldük” diyorlar.
Hastanede muayene fişini alıp muayene olan hasta, doktordan E-Reçete şifresini alıp eczaneye gidiyor. Aldığı ilaçtan yüzde 20 ve ayrıca (5 + 3) 8 lira muayene ücreti kesiliyor. Ayrıca aldığı 3 ilaçtan sonra da her ilaç için bir lira alınıyor. Bu kesintilerin yüzde 20’sini eczane, (5 + 3) 8 lirayı da Sağlık Bakanlığı alıyormuş.
Hastalar emekli ise; maşlarını aldıkları aya göre kesinti yapılıyormuş. Örneğin her ay alanlardan maaş aldıkları gün, 3 ay da bir alanlardan ise maaşı aldıkları gün kesinti yapılıyormuş
Hasta emekli değilse bu payları peşin olarak ödüyormuş.. Hasta bir de visa kartı ile ödeme yaparsa, Devlet katkı payını eczanenin hesabından kesiyormuş, ama eczacının alacağı para 45 gün sonunda hesabına geçiyormuş. Eczacılar bu uygulamadan da çok şikâyetçiler…
Haydi Çubuklular Bağış Kampanyasına…
Uzak ihtimal bile olsa halkı ilgilendiren konularda halkın kampanyalar yoluyla devlete ve millete yardımcı ve destek olması sağlanabilir.
Hastane de olmayan cihazlar için zaman zaman kampanyalar yoluyla hastaneye kazandırılabilir.
Emar (MR) cihazının piyasa değeri 3 milyonmuş.. Sağlık Bakanlığı’nın bu cihazı Çubuk Devlet Hastanesi adına alması ise şu anda imkânsız gibi görünüyor. Çünkü nüfus ile ilgili bir sorun var. Nüfusun 250 bini geçmesi lazımmış..
O halde iş başa düştü.
Çubuklu hayırsever esnaflar geçtiğimiz yıllarda zaman zaman kampanyalar düzenleyerek, eski hastaneye ek cihazlar aldılar, emniyete de araç aldılar.
Şayet ilçedeki (iktidara yakın olan siyasiler) Emar cihazının Sağlık Bakanlığı tarafından Hastane’ye kazandırılması yönünde bir gelişme olmazsa böyle bir kampanya tekrar düzenlenebilir. Ve hastaneye bir Emar cihazı alınabilir. Çünkü bu kampanya ile 100 bin kişiye yardım edilmiş olunacaktır. Dolaysıyla onların hayır duaları alınacaktır.
Yüce Peygamberimiz bir hadisinde, “Sizin hayırlınız. İnsanlara faydalı olanınızdır” buyurmuştur.
Ama Çubuklular böyle bir kampanyaya soğuk bakarlar…
SONUÇ:
Soruyorum… Günde ortalama 50-100 hastaya nasıl bakılır? Doktor bu hastaları tek tek muayene ederek nasıl sağlıklı teşhis koyabilir? Bu soruların cevabını ülkenin sağlık yöneticileri verebilir mi? Hiç sanmıyorum!
Ama dün olduğu gibi bugün de ağız birliği etmişçesine, “Sağlıkta çağ atladık” demesini çok iyi bilirler. Bu söylemlere her iktidar döneminde rastlamışsınızdır.
Çağ mı atladık? Çağın gerisinde mi kaldık? Bunu en iyi değerlendirmesini halkımız yapacaktır elbet! Ama halkta bunu yapacak ne derman kaldı ve ne de yürek!..
Tabiri caizse eski düzen devam ediyor. Eskiye göre 3-5 değişiklik olmuş o kadar…
Madem eski düzen devam edecekti. Neden trilyonlar harcayıp yeni Hastane yaptınız. Ve tüyü bitmedik yetimin hakkını heba ettiniz? Eski hastanenin nesi vardı?
2013 yılında bu içapçı uzman doktor uygulamasına nicelik (sayısal) olarak kaç defa başvuru yapılmıştır?
Bu hastanede acil hasta başvuruları ve acil operasyonlar için ‘İcapçı Uzman Doktor’ nöbeti maalesef işletilmemektedir. İşletilse idi hastalar Ankara’daki hastanelere sevk edilmezdi. Ve maalesef yolda hayatlarını kaybetmezlerdi…
Israrla bunun neden işletilmediğini yetkililere soruyorum ve ivedi olarak cevap bekliyorum.
Döner Sermaye Sistemi’nde nicelik (hasta sayısı) değil nitelik (hastayı daha teferruatlı muayene) esas olmalı. Böyle bir uygulamada ise doktorların maddi yönden mağdur olmamaları için iyileştirmeler yapılmalı ..
Çubuk halkının sağlığı bu kadar ucuz olmamalı…
Saygıdeğer Çubuk Halkı, bu konuda Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu’na başvurarak, Bilgi ve araştırma talebinde bulunabilirsiniz.
Üzülerek söylüyorum: Çubuk Halkının diğer sorunlarda olduğu gibi sağlığı da maalesef Allah’a emanet…
İlçe halkına böyle bir sağlık hizmetini reva (layık) görenlere yazıklar olsun…