Çağın bunalımları sık sık sohbetlerimizin konusu olur.
Değerlerin aşındığına atıfta bulunarak insan sorununa vurgu yaparız.
Meseleyi çoğu zaman iyi ve kötü kavramları etrafında tartışır, yargılarımızı da bu kavramlara göre veririz.
Kendi gerçeklik dünyamızda bu kavramların birer karşılığı vardır. Ancak herkes için iyi ve kötü kavramları aynı karşılıkları ifade etmeyebilir.
Gerçekte iyi ve kötünün ne olduğu, değerlerin toplumların yaşama biçimlerinde ve onların şekillenmesinde etkilerinin ne olduğu hep sorgulana gelmiştir.
Değer, bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçüdür. Biyolojik olarak sağlık, kuvvet, ekonomik olarak mal-mülk, estetik açıdan güzellik, ahlaki açıdan fazilet, dini açıdan kutsal olmak üzere çeşitli değerler vardır. Genel olarak doğru, iyi, güzel şeklinde üç esas değer kabul edilebilir. Bu anlamda değerler inançlara dayandığı sürece önem kazanır.
Değer kültürden bağımsız olarak düşünülemez. Bireyin sahip olduğu kültürü ve inançları davranışlarına kaynaklık eder. Değerler bireylerin onları koruması veya göz ardı etmesine paralel olarak ya zamanla kaybolur ya da nesilden nesile aktarılarak devam ederler. Değerler, ancak zaman ve mekân üstü bir kaynağa dayanırsa ve bireyler tarafından içselleştirilebilirse kalıcı olur. İncilden Kurana, Hz. Adem'den Hz. Muhammede, Aristodan Kanta, Farabiden Gazzaliye kadar herkes, değerin metafizik bir kökeni olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Günlük yaşamda yer alan ve bir şeyler hakkında insanların yargılarını belirleyen değerler, felsefi düşünce, ahlaki ilke ve inançla ilişkilendirilmişlerdir.
Değerleri, değişmeyen ve bütün insanlara uygulanabilir ilkeler olarak gösterenler olduğu gibi, değerleri bireye ve onun seçimine vurgu yaparak insanların kendi özgür seçimlerine bırakarak oluşturmaları gerektiğini ileri sürenlerde vardır.
Son zamanların modasına uyarak pragmatist bir yaklaşımla, değerlerin zamana, mekâna bağlı, dolayısıyla göreceli olduğunu iddia edenlere göre ise evren sürekli olarak değişmektedir. Buna bağlı olarak değerler de değişmek zorundadır.
Bu yaklaşım tamiri güç sonuçlara yol açmıştır. Bu anlayışla insanların kişisel ve sosyal gelişimine katkı yapan şeyler değerli, onların gelişimini engelleyen ve deneyimlerini sınırlayan şeyler ise değersiz sayılarak değer tamamen faydaya indirgenmiştir.
Aslında bu teori Batı ahlakında temel bir kırılmayı ifade etmektedir.
Özellikle son dönemde pragmatizm, pozitivizm ve post modern değerler birleşerek Batı ahlakını oluşturmuştur. Bu ise tümüyle sabiteleri tartışılır hale getirmiştir. Erdemin yönlendiriciliği tamamen yok olmuştur. Bu yönelim, özellikle inanç alanlarını tahrip etmiş, kadim ritüellerini uygulanamaz hale getirmiştir. Bazı değerler muhtevasızlaştırılarak muğlâklaştırılmıştır. Böylece pek çok değer zamanın ve mekânın dışına itilmiştir. Bu durum dünyamızda pek çok felakete yol açmış kan, şiddet ve savaş sıradan hale gelmiştir.
Görüldüğü üzere birbiriyle örtüşmeyen değer algılamaları mevcuttur. Değerler konusunda öncelikle aile ve din gibi kurumlar sorumlu olmakla birlikte, değerden arındırılmış bir eğitim sistemi de düşünemeyiz. Çünkü değerler sayesinde önce bireyler, sonra da toplum şekillenecektir.
Değerlerinin farkında olan, bunları içselleştirerek günlük yaşamında uygulayan bir nesle gün geçtikçe daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Tarihin başlangıcından beri paraya, makama, şöhrete, mala mülke en yüksek değerleri uygun gören insanlar her zaman var olagelmiştir. Ancak dürüstlük, erdemlilik, adalet, insana saygı, dostluk, vefa bizim en çok ihtiyacımız olan değerlerdir. Bu açıdan sorumluluklarımız çok fazladır. Nurettin Topçunun ifadesiyle eğer bir ülkede ticaret ve alışveriş bozuksa, gençler idealsiz, yürekler merhametsiz, hisler bayağı, iradeler gevşek ise bunda hepimizin sorumluluğu vardır. Eğer çıkarcılık en büyük değer haline geldiyse, kurnazlık uyanıklık olarak nitelendiriliyorsa, insanlar bulundukları makamlara değer katamayıp değerlerini oradan almaya çalışıyorsa daha yapacak çok işimiz var demektir.
Karakter sahibi olabilmenin, Türk toplumunda adam olmak deyimiyle karşılandığını unutmadan, değer üretebilen erdemli bir kişilik olmak herkesin öncelikli vazifesi olmalıdır.