Şuayip YAMAN
Yoksullarla Dayanışma ve Eğitim Vakfı (YOYAV) Koordinatörlüğü’nde "26. Yoksullarla Dayanışma Haftası" etkinlikleri kapsamında, Çubuk Dernekler Federasyonu (ÇUDEF) tarafından “Toplumsal Barışı Yaşatan ve Yıpratan Yaklaşımlar” konulu panel gerçekleştirildi.
Sunuculuğunu TRT Program Yapımcısı ve Spikeri Yasemin Aras’ın yaptığı; Çubuk Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde düzenlen program, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunulmasının ardından İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan panelin açış konuşmasını yapan Çubuk Dernekler Federasyonu (ÇUDEF) Genel Başkanı Recep Taş, katılımcılarla konuşmacılara takdir ve teşekkürlerini ileterek başladığı konuşmasında, 26 yıldır YOYAV’ın organize ettiği “Yoksullarla Dayanışma Haftaları”na yıllardır aktif bir şekilde katılıp, belirlenen konularda bilimsel katkılarda bulunmaktan duyduğu memnuniyeti vurgulayarak, bu hayırlı hareketin Hakk’ın himayesinde ve halkın hizmetinde daim olması dileğinde bulundu.
ÇUDEF Genel Başkanı Recep TAŞ konuşmasını şöyle sürdürdü; “ Yoksullar için 6 yıldır çeşitli program ve etkinlikler düzenliyoruz.
Bilindiği üzere geçen yılın etkinliklerinin ana teması “Yardımda Yarış” idi bu yılki etkinliğin ana teması ise ‘Toplumsal Barış” olarak tespit edildi.
Böyle bir paneli neden yaptık?
Federasyonun kuruluşunda da ifade edildiği üzere kimi hedefler belirlemiştik.
Her şeyin devletten beklendiği bir anlayışın edilgen bir toplumu doğurduğu gerçeğinden hareketle bu anlayışı ortadan kaldırmak, gerginlikler yaratmadan, hiç kimseyi dışlamadan, ötekileştirmeden, yaratılmışların en şereflisi kabul ederek insani değerleri en yüce değer olarak kabul etmiş, toplumda yaşayan ön yargıları yok ederek birlik, beraberlik ve hoşgörüyü tesis etmek, milli refleksi diri tutmayı hedef almıştık.
Amacımız; Allah’ın yarattığı insanı en değerli yaratık kabul edip, insani değerleri diri tutmaktır. Buradan yola çıkarak Çubuk’un ve çevresindeki insanların birlik ve beraberliğini bizim için hayati derecede önemlidir demiştik…..
Sahnedeki Türkiye haritasının mozaiğine baktığınızda Anadolu’nun bütün renklerini bünyesinde taşıyan ve bu renk zenginliği ile değer kazanan kilimi görürsünüz. Bu kilimden bir renk çıktığında nasıl kilim değerini yitirirse ayı şekilde her vatandaşımız bizim için değerlidir.
Bir insanın fikir ve eylemlerinde; akıl, hukuk ve ahlak varsa yani erdem varsa o kişi medenidir. Medeni insanların oluşturduğu toplumlar medeni toplumlardır. Medeni toplumlarda birlik, beraberlik ve hoşgörü vardır.
Bir başka ifade ile her insanın özünde Yezidi duygu da vardır. Hüseyni duygu da vardır. Bizim görevimiz Yezidi duyguyu bastırıp Hüseyni duyguyu hayatımıza hâkim kılmaktır.
İbrahim KALIN’ın; “BARBAR, MODERN, MEDENİ” adlı kitabında günümüzde barbarlığın, modernliğin ve medeniliğin eş zamanlı olarak tecrübe edildiğinden bahseder. Bu açıdan bakıldığında medeniyet kelimesinin içini boşaltan batı’nın medeniyet adına söyleyecek bir şeyinin kalmadığını görüyoruz. Zaten milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY, Batı Medeniyetine “Tek Dişi Kalmış Canavar” diyerek teşhisini koymuştu.
Günümüz Dünyasında da; Emperyalist ülkeler eskiden sömürmeye gittikleri ülkelere şimdi hem sömürmek hem de süründürmek üzere gidiyorlar. Üstelik çağdaş yöntemlerle, 15 Temmuzda olduğu gibi darbelerle, toplumsal çatışmalar üreterek sonuca gitmeye çalışıyorlar.
Böyle bir durumda bile bu yüreği büyük Türk Milleti başkasının yarasını sarmak için seferber oluyor.
İslam ülkeleri yerlerde sürünürken 40 yıllık terör vahşeti de yetmezmiş gibi emperyalizmin kucağındaki menfaat çeteleri ve hainlerde ne hazindir ki, Türkiye’yi Halep’e çevirmek istiyorlar.
Bu yüzden bu tür şer odaklarının oyunların gelmeyeceğiz.
“Bölünürsek yok oluruz, bölüşürsek çok oluruz” sloganı ile emperyalizme karşı tek vücut olarak durduğumuzda hem ülkemize ve hem de çevremize ilaç oluruz.
Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberlik içerisinde ayakta durduğu sürece tüm mazlumlara yetişebileceği kudrete sahip olacaktır. Bizler gerçekten olması gerekeni hakkıyla bölüşürsek, çok oluruz, bölünürsek yok oluruz. İçimizde ki ve dışımızda ki bütün hinlere karşı, emperyalist devletlere karşı ayakta durduğumuz takdirde, bu yüce Türk Milleti Allah’ın izniyle çevremizde ki tüm kardeşlerimizin de yarasını saracaktır. Ayrıca kendi yaralarımızın da merhemi olacaktır.’’
ÇUDEF Yönetim Kurulu üyesi Fatma Yılmaz tarafından ilçemizin 7 merkez ve 77 köyden mahalle olan yerleşim yerlerinde çekimi yapılan “Bölünürsek yok oluruz. Bölüşürsek çok oluruz” konulu slayt gösterisi ilgiyle izlendi.
Oturum Başkanlığını Yoksullara Yardım Vakfı (YOYAV) Genel Başkanı Dr. İbrahim ATEŞ’in yönettiği Panel’de;
- Prof. Dr. Musa Kazım ARICAN (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı),
- Doç. Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ ( Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı),
- Faruk Ali YILDIRIM (Alevi İnanç Birliği Vakfı Genel Başkanı-İş Adamı)
- Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı) birer bildiri sundular.
Paneli yöneten Yoksullara Yardım Vakfı (YOYAV) Genel Başkanı Dr. İbrahim ATEŞ, panel öncesi yaptığı kısa konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer konuklar, kıymetli konuşmacılar, değerli Federasyon Başkanımız, sevgili kardeşlerim!
TBMM Eski Başkanlarından Etik Kurul Başkanı Sayın Köksal Toplan’ın huzurlarıyla başlatılıp, 12-18 Aralık 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilen 26. Yoksullarla Dayanışma Haftası’nın içerdiği 20 hizmet türünden 71 etkinlikten biri olan bu panelde siz saygıdeğer konuklarımızla bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
3 yıl önce Yoksullara Yardım Vakfı (YOYAV) olarak ana temamız “Bölünürsek yok oluruz, Bölüşürsek çok oluruz” idi.
Bu yıl ise “Toplumsal Barışı” ön planda tuttuk. Toplumda barışın zamanı ve mevsimi yok.
Toplumsal barış; Allah’ın emri, Peygamberimizin tavsiyesi, dinimizin direktifidir.
Barışı korumak ve kollamakta tüm insanların bilincindedir.
Paneli gerçekleştiren kardeş kuruluşumuz ÇUDEF’i gönülden kutluyor, gayretlerinin meşkûr, hizmetlerinin makbul ve ecirlerinin bol olmasını diliyorum. Sunacakları bildirilerle bizleri aydınlatacak ve bilgi dağarcığımıza yenilerini ekleyecek olan değerli panelistlerimize şükranlarımızı sunuyor ve rıza-i İlahî ile ödüllendirilmelerini niyaz ediyorum.
Salonumuzu şereflendiren siz kıymetli konuklarımızın da, dile getirilen düşünceleri dinleyip değerlendirerek toplumda barış havasını estirmede etken olmanızı temenni ediyor, cümlenizin Cennet, Cemâlullah ve Şefaat-i Resulullah ile taltif edilen müstesna ve mümtaz kişilerden olmanızı niyaz ediyorum.
Efendim toplumsal barış; Allah’ın emri, Peygamber’in tavsiyesi ve dinimizin direktifidir. İslam’ın icabı ve insanlığın insicamı olan barışı koruyup kalıcı kılmak da, bütün insanların görevidir.
Bu görevin bilincinde olan siz değerli dinleyicilerimize alanında uzman ve konusuna hâkim olan kıymetli konuşmacılarımız dile getirecekleri değerli düşüncelerle bizleri aydınlatacak ve bilgi birikimimize kıymetli katkılarda bulunacaklardır.
Ben, panel yöneticisi olarak sözü fazla uzatmadan konuyla ilgili düşüncemi, hafta dolayısıyla kaleme aldığım bir dörtlükle özetleyip, değerli konuşmacıları yanıma davet ederek sözü sahiplerine bırakmak istiyorum:
Üç önemli sözcük var:
“Bağış, huzur, istikrar.
Onlar olmazsa eğer,
Dünya olur bize dar.”
Hepinize hürmet ve muhabbetlerimi sunuyor, hocalarımızı huzurunuza davet ediyorum. Buyurunuz efendim.”
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Musa Kazım ARICAN, “ Toplumsal Barış; Hepimizin amacı ve umudu, kültürümüzün, geleneğimizin sürmesi, derneklerimizin yaşaması adına çok önemli bir unsur.
Toplumsal kültürün olduğu bu tür şehir ve kentleri birlikte yaşama merkezi olarak görüyorum.
Ben Hataylıyım. Hatay’da çeşitli etni-sitelere rağmen toplumsal barışın sekteye uğradığını bilemezsiniz.
Aslında bizim köklerimizde birlikte yaşam mayası ve yoğurdu mevcuttur. Ama dışarıdan gelen tehditler bunu tehdit etmekte... Maalesef yeni nesiller bu tehditten istemeyerek de olsa nasibini alıyor...
Yüce Allah murat etseydi, bunlar olmazdı. Ama oluyor.
Toplumsal barışı tehdit eden hususların başında;
- Zihin hali, dışlayıcı bakış,
- Ben Merkezci egoist anlayış,
- Taassup, bağnazlık, katı düşünce, baskı inanç ve zıt görüşlere müsamaha etmeme yer almakta...
Toplumsal barışı tehdit eden hususlardan biride önyargıdır.
Toplumsal barışla ilgili olarak Yunus Emre ile başlayan süreç Mevlana’dan Hacı Bektaşi Veli’ye kadar hep aynı temalar ön planda tutulmuş hep aynı şeyler söylenmiştir.
“Yaratılanı sevelim yaratandan ötürü” (Yunus Emre)
“Her ne ararsan kendinde ara” (Hacı Bektaşi Veli)
“Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” (Mevlana)
Gençlerimize ve çocuklarımıza ne ararlarsa kendilerinde aramalarını söylemeliyiz. Buna “müsamaha” diyoruz.
Çocuklarımızı Narsizm’den uzak yetiştirmeliyiz.
BU evlatlarımızı müsamahalı yetiştirmeliyiz. Öncelikli olarak gençlerimizi , çocuklarımızı hatayı kendilerinde aramalarını öğretmeliyiz.
Başkalarına tahammülü, başkalarına saygıyı, sevgiyi gündeme getirir, öğretirsek onları topluma kazandırırız.
Çocuklarımıza iki şeyi öğretmeliyiz;
- Çocuklukta merhameti,
- Yetişkinlikte ise adaleti öğretmeliyiz.
Hani ne derler , “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Önce aynaya bakıp (empati yaparak) ardından uyulması gereken bir hususa kendimizin dışındakileri uyarmalıyız.
Hepinize kardeşçe bir yaşam diliyorum...”
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Doç. Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ, “ Mensubu olduğumuz Yüce dinimizin temel hedefi; Adil, huzurlu bir toplum meydana getirmektir.
Bir hedef ve bir amaçla meydana gelen topluluğun insana ve bireye bakış açımızda 2 husus,
- Kur’an-ı Kerim,
- Hz. Muhammed’in sünnetleridir.
Nisa Süresi’nin ilk ayeti “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”Bu ayet Hz. Adem ve Hz. Havva’dan bahseder.
Bir başka ayette, “Ruhundan üfleyip, can bahşettim.”
“Biz ona ruhumuzdan üfledik..." (Enbiya, 21/91)
Her birimiz bir insanlık gücüne sahibiz.
Kur’an hep vahdetten ve aynı ruhtan bahsediyor. Ve hem de farklılığı ortaya koyuyor.
Hucurat Süresi 13. Ayet; “Ey İnsanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en sakınanızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”
Nur Suresi 35. Ayeti’nde; “ Allah, göklerin ve yerin nurudur...” buyrulmuştur.
Göklerin ve yerlerin yaratılmasında farklı yaratılmış olmamız ve olmamamız çokluğumuzu meydana getirir.
“Lailahe İllallah, Muhammed en Resulullah” bizi tevhide ulaştırır.
Her birimiz farklı simamız farklı parmak izimiz farklı, görüşlerimiz farklı...
Siz beden be sizden farklı mıyız?
Rabbimiz bize bir görev yüklüyor.
Bakara Suresi 208. Ayeti; barıştan bahseder.
Bakara Suresi 208. Ayet; “ Ey iman edenler! Hepiniz topluca barışa ve güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
Barış; Allah’ın Esma-ül Hüsnası’ndan biridir.
Furkan Suresi’nde ise Allah’ın kulları anlatılır; “Selam olsun size” der.
Sokağımızda da, ilçemizde de, ilimizde de, yurdumuzda da ilahi bir sorumluluktur; Barış...
Barış; Şiddetin ve öfkenin olmamasıdır.
Barışın asli bir değer olarak tesis edilmesi gerekir.
Barışı hayatımıza katmamız gerekir.
Yeryüzünü kan gölü haline getiren de, savaşı, eziyeti getiren de insan. Barışı getiren de yine insan.
Keşke insanoğlu melekleri değil de, Rabbini haklı çıkartacak bir yaşam sürse...
Allah’ın rahmetinden kuşku duymamalıyız. Çünkü her birimiz hesabımızı Allah’a ayrı ayrı vereceğiz.
Ruhla nefsin çatışmasını kaldırıp, kendimizle barışıp bu yurdu ‘Barış Yurdu’na çevirelim.
Geleceğimizi en iyi şekilde kurmak için; Tüketici değil, üreten sağlıklı bir toplum olalım.
Bizim ülke olarak sevgi merhamete ihtiyacımız var.
Sabır ve dirayete ihtiyacımız var.
Hoşgörü ve adalete ihtiyacımız var.
Güven ve sadakate ihtiyacımız var.
Edep ve nezakete birbirimizi dinlemeye, Allah için sevmeye ihtiyacımız var.
Aslında hepimizde aynı şeyi istiyoruz. Ama konuştuğumuz lehçeler farklı...
Mümin sever ve sevilir.
Bakara Suresi 208. Ayette; “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barışa ve güvenliğe (İslam’a) girin.” Buyrulmakta.
Bu nedenle “Müminim” diyen herkesin barışa yönelmesi gerekir...”
Alevi İnanç Birliği Vakfı Genel Başkanı-İş Adamı Faruk Ali YILDIRIM, “ Günümüzde barış, kardeşlik, ve birlikte yaşama o kadar zorunlu hale geldi ki; Bir ekmek, bir su kadar önemli..
Dinimiz, mezhebimiz, ırkımız aynı olduğuna göre; Hz. Muhammed Mustafa’nın dini ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti de hepimizin birlikte yaşamasına yeterli bir vesiledir.
Hz. Muhammed’in 1400 yıl önce sarf ettiklerini biz bugün sarf etsek birlikte yaşamayı sağlamış oluruz.
Suudiler Vahabi’dir. Ama Ehl-i Beyt-i severler. Ama bizde maalesef Ehl-i Beyt’e hala düşmanlık besleyenler vardır.
Anadolu Erenleri, Anadolu’ya İslam’ı getirmişler ve İslam’ı aşılamışlardır. 24 Oğuz boyunun tamamı İslam’ı kabul etmiştir.
Unutulmasın ki; kimsenin mezhebi, kimsenin mezhebinden üstün değildir; Sadece yorum farklılığı vardır. Ehli Beyt sevgisi de ortaktır.
Bu yüzden bu güzel milleti bir yaşatmak çok önemli.
Dünyada yaşayan bütün mazlum insanlar hem bize muhtaç ve hem de bizim İslam anlayışımıza muhtaç...
Ne kadar hoşgörü, ne kadar kardeşlik varsa o kadar da birlik ve beraberlik olur.
Biz Cem Ev’lerinde kadın-erkek birlikte cem ederiz.
900 sene önce Hacı Bektaşi Veli; kadın-erkek eşitliğini dile getirmiştir.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti anlamadan bu günlere geldik. Anlasaydık böyle olmazdık.
Bugün gençler arasında Deistlik ve Ataistlik var. Din adamlarımızın çocukları bile bunların pençesinde...
Birtakım mezhep ayrılıklarını bir tarafa bırakalım; Birbirimizi dışlamayı bırakıp, birbirimize vakit geçmeden sarılmalıyız.
“Bir ev kül olmuş. Sadece bir levha yanmamış”
Vaktiyle bir yörede bir ev yanmış. Ev kül olmuş. Küllerin arasından yanmamış bir levha çıkmış.
Levhanın üzerinde Peygamberimizin şu önemli sözü yazıyormuş;
“Benim üç sevgilim var ki; Onlarla iç ateşimi söndürürüm;
- Hz. Ali,
- Hz. Fatıma,
- Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan”
Bizim Müslüman toplumumuzun en büyük sevgisi Ehl-i Beyt sevgisidir.”
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL; “ Dünyanın karşı karşıya kaldığı üç temel sorun;
- Adaletsizlik,
- Paylaşımsızlık,
- Hoşgörüsüzlüktür.
1.) Adalet; kendimiz için savunduğumuzda değil, en fazla haksızlığa uğrayanlarda yerini bulur.
Hiçbir adalet savunucusu adil değildir. Adaleti her türlü işte aramalıyız.
2.) Paylaşımsızlık; Vermemek, nifakta bulunmamaktır. Dünyada cebindeki parayı en çok veren ülkeler sıralamasında üçüncüyüz.
Bizim milletimiz mülteci konusunda da çok hassastır. Bu milletin bir ferdi olarak büyük bir mutluluk duyuyorum.
3.) Hoşgörüsüzlük; Avrupa’da çok ibadethane (cami) yapılıyor. Ama hepsinde de saldırılar (İslamofobi) gittikçe artıyor.
Oysa ülkemizdeki bir sinagog ve Kiliyse bir saldırı olsa dünyada yer yerinden oynar.
1600’lerde bile gayri Müslimler, Anadolu da huzur içinde yaşıyordu. Hala da yaşıyorlar.
Peki, hoş görmek için yaratana ihtiyaç var mı?
Burada düşüncelerden birisi; Farklı fikir ve görüşlere tol ere olmak çok önemli.
Hüsn-ü zan; İyi kanaat beslemek, karşındaki hakkında iyi şeyler düşünmek demek.
Bunu aksi su-i zandır. Onun kötü olduğunu düşünmek, hakkında negatif düşünmek demek.
Müslümanlar arasındaki ilişkilerin hüsn-ü zan üzerine kurulu olması gerekir. Özellikle aile içi ilişkilerde eşler, çocuklar ve ebeveyn birbirlerine hüsn-ü zan beslemelidirler. Negatif şeyler düşünmemelidirler.
Herkes karşısındaki için öyle düşünmeli, kendisi hakkında da hüsn-ü zan düşünülecek ortamı bozacak işler yapmamalı, şüpheye sev ettirmemelidir.
Hüsn-ü zan; Toplumsal hoşgörü için de çok önemli. Hüsnü zan sahibi olmak için;
Yönetenin yönetilene,
Güçlünün güçsüze,
Zenginin fakire,
Büyüğün küçüğe, hoşgörülü olması gerekir.
“Üstünlük takvadadır”
Üstünlüğü filanca şehirden olmakla da değil. Üstünlüğü takva da aramak gerekir.
Cenab-ı Hak, insanı en güzel şekilde yaratmış, her insana ayrı bir özellik vermiştir. İnsanların renkleri, dilleri, sosyal ve ekonomik durumları farklılık göstermektedir.
Yine bu hususta Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) Veda Hutbesinde: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Hepiniz Ademdensiniz, Adem ise; topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten sakınanınızdır. Arab’ın Arab olmayana, hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” buyurmuştur.
Takva; Allah’a karşı gelmekten, dünya ve ahrette insana zarar verecek inanç, söz ve davranışlardan, günahlardan sakınmak anlamına gelir.
Yüce Allah, Al-i İmran Suresi 102. ayetinde; “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” buyurmaktadır.
Allah’ın rızası ve dünya-ahret mutluluğu, ancak takva ile mümkündür. Takva ve Allah sevgisi olmayan yerde gerçek huzur ve mutluluğu bulmak mümkün değildir. Gerçek huzur ve mutluluk için kalplere takva ve Allah sevgisini yerleştirelim.
Her zaman ve her yerde Allah’a isyan etmekten uzak duralım. Diğer insanların hak ve hukukuna da saygılı olalım. Mal varlığımızla, fiziki güzelliğimizle, dünyevi imkanlarımızla böbürlenip, insanları küçümsemeyelim. Bunlar hiçbir zaman üstünlük vesilesi değildir.
Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”
Hayırda yarışmak toplumsal barış için çok önemli.”
YOYAV GENEL Başkanı Dr. İbrahim ATEŞ, “ Her şeyi devletten beklememek gerekir.
Yüce Allah hepimizi;
- Barış yolunda yürümeyi ihsan eylesin,
- Barışı tesis-temin devam ettirsin,
Dini fikri faaliyetler bir kitap haline getiririz.
Bugün burada konuştuklarımızı bir kitap haline getireceğiz. Böylece söylenen sözler uçmaz, kalıcı olur.” Dedi.
Plaket Töreni;
Programın hazırlanmasında emeği geçenlere plâket takdiminde bulunuldu.
ÇUDEF Genel Başkanı Recep TAŞ tarafından YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim ATEŞ’e,
İlçe Kaymakamı Uğur SEZER tarafından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Musa Kazım ARICAN,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Hakkı ÜNAL tarafından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL’e,
İlçe Müftüsü Tahsin YAZGAN tarafından Alevi İnanç Birliği Vakfı Genel Başkanı-İş Adamı Faruk Ali YILDIRIM’a,
Çubuk Eğitim Gönüllüleri Dernek Başkanı Hatice ERKAN tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Doç. Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ’ye,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı İbrahim TAŞKESTİ tarafından Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Hakkı ÜNAL’a,
ÇUDEF Yönetim Kurulu Üyesi Fatma YILMAZ tarafından Sunucu TRT Program Yapımcısı ve Spikeri Yasemin ARAS’a birer plâket takdim edildi.
Çubuk Eğitim Gönüllülerine Toplu Bakış
İlçe Kaymakamı Uğur SEZER, ihtiyaç sahibi öğrencilere burs olarak dağıtılması için, toplanan bir miktar paranın bulunduğu zarfı, Çubuk Eğitim Gönüllüleri Dernek Başkanı Hatice Erkan'a teslim etti.
Ayrıca Çubuk Eğitim Gönüllüleri’nden burs alan öğrencilerin bir aylık burs miktarı İlçe Kaymakamlığı tarafından üstlenildi.