Şuayip YAMAN
Çubuk ve çevresindeki 60'nin üzerinde derneğin bir araya gelerek oluşturduğu Çubuk Dernekler Federasyonu (ÇUDEF) tarafından organize edilen Aşure ve Birlik Günü etkinliği, Atatürk Park'ında gerçekleştirildi.
Sunuculuğunu Yunus Kanaat’ın yaptığı program; Tüm şehitlerimiz için Ankara Zincirli Cami Baş İmamı Nuri Aydın’ın Kur'an'ı Kerim tilaveti ve meali Şerifi’ni okumasıyla başladı.
İmam Nuri AYDIN, Ali İmran süresinin 102, 103, 104 ve 105. ayetlerini okudu ve Türkçe meallerini açıkladı:
ÂLİ İMRÂN-102 Ayeti Türkçe Meali: Ey o iman edenler! Allah’a nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakkı ile muttaki olun ve her halde Müslim olarak can verin.
ÂLİ İMRÂN-103 Ayeti Türkçe Meali: hepiniz Allah’ın ipine sıkı sıkı sarılın, birbirinizden ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün, sizler birbirinize düşmanlar iken O sizin kalplerinizin arasında ülfet husule getirip yanaştırdı da nimeti sayesinde uyanıp kardeş oldunuz. Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu sizi ondan kurtardı. Şimdi size ayetlerini beyan ediyor ki Allah’a doğru gidebilesiniz.
Âli İMRAN-103 Ayeti Türkçe Meali: Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
ÂLİ İMRÂN-104 Ayeti Türkçe Meali: Sizin içinizden hayra davet eden (mürşitlerden) bir cemaat olsun ve marufla emretsin ve münkirden nefyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.
Âli İMRAN-105 Ayeti Türkçe Meali: Ve kendilerine beyyineler (açık deliller) geldikten sonra, fırkalara ayrılıp ihtilafa düşenler gibi olmayın! Ve işte onlar, onlar için “azim azap” vardır.”
Çubuk Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Recep Taş insan ve insanın önemini belirttiği açılış konuşmasında, “Bugün ilçede tüm grupları bir araya toplamanın gururunu yaşıyoruz. Ön yargılardan kurtulmak ve birliktelikleri artırmak için 11 yıldır “Aşure ve Birlik Günleri” programları düzenliyoruz.
Bu programla Türkiye’nin tarihinin, coğrafyasının gereğini yapmak mecburiyetindeyiz. Birlik ve beraberliğini pekiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu tür programları on yıldır yapıyoruz.
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli, Makalat adlı eserinde, “İnsan suya yaramalı, su abdeste yaramalı, abdest namaza yaramalı. Zira Namaz da, Allah'u Teala'ya en yakın olma halidir.” Der.
Adeta bir yaşam döngüsünü işaret eder. Bir başka ifade ile hayatta her şeyin bir başka şeye yaraması gerektiğine de işaret eder.
Buradan yola çıkarsak; O halde bizim yaptıklarımızın bu güne kadar bir yararı olmuş mu diye kendi kendime sorup cevaplarını da bulmaya çalıştım.
İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Her şeyi dinleyelim ondan sonra karar verelim. Önyargıları yıkalım.
Ülkemiz doğduğundan beri yöneticilerimiz “Hep bu gün her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır” diye bahsederlerdi.
Bugün bile, “Milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var” diyoruz. Öyle görünüyor ki bu sözün hiçbir zaman modası geçmeyecek, eskimeyecek, pörsümeyecek. Üzerinde oturduğumuz Anadolu coğrafyası başka bir şeye izin vermeyecek. Nasıl olsun ki, İçimizde her dönemde olduğu gibi hainlerimiz de var, Yezitlerimiz de var.
Bu programla çoraklaşmış duyguları yumuşatmayı hedef aldık.
Biz daima insanı en yüce değer olarak kabul ettik. Onu yüceltmeyi öncelikli görevimiz bildik.
Bir defa düşünelim;
Din iki cihanın saadeti için var. İnsanın olmadığı yerde din neyin iki cihan saadetini verecek. Bu nedenle İnsanın olmadığı yerde bilimin, felsefenin ne önemi var. Yaratılmışların en şereflisi insan değil mi? Eğer inanmış insanlar olarak hepimizin hedefi insan-ı kâmil olmak ise insana değer vermeden o hedefe ulaşmak mümkün mü?
O zaman bu milli ve beraberliği nasıl sağlayacağız.
İmam Caferi Sıdık, “Her ay Muharrem, Her yer Kerbela” demiştir. 1500 yıla yakındır süregelen o acı hiç bitmedi. Bugün hala Yezidiler var.
Esas itibariyle her insanın fıtratında (yaradılışında) biraz Yezid’lik, biraz Hüseyin’lik var. Bize düşen içimizdeki yezidi duyguyu bastırmak, Hüseyni duyguyu doruğa çıkarmaktır.
Bütün olguları, bütün birlikleri kucaklayan bir düşünce var. Hepimiz İslam’ız; Allah’ımız bir, Peygamberimiz aynı, kitabımız aynı.
Yüce Allah Kur’an’da, “Müslümanlar kardeştir, kurşunla kaynatılmış binalar gibidirler” diye bildiriyor.
Bütün Müslümanlar kardeştir. Diye müjdeleyen Kur’an ile ahir zamanda beni görmeden bana tabi olan insanlar benim kardeşimdir diyen Hz. Peygamberimiz bizim kardeşliğimizin tapusunu vermiştir.
Bizim davamız ne aş ve ne de ekmek kavgası, insan olma kavgasıdır.”
İlçe Belediye Başkan Vekili Hasan Hüseyin Karakuş, “Kerbela’da Hz. Hüseyin'in de içerisinde bulunduğu 72 Müslüman hunharca şehit edilmiştir. Bu olay İslam âleminde kıyamete kadar unutulmayacak derin izler bırakmıştır.
Kerbela olayının yaşandığı bu ay Müslümanların her zaman hüzünle andıkları bir ay oldu.
Kerbela hadisesi İslam tarihinin en hüzünlü olaylarından biridir. İslam dinini peygamberi Hz. Muhammed’in biricik torunu, cennetle müjdelenmiş İslam halifesi Hz. Hüseyin ve ailesinin haince şehit edildikleri olay Muharrem’in onuncu günü gerçekleşmiştir.
Muharrem’in onuncu günü yani Aşure gününde birçok olay yaşandığı rivayet edilir. Her bir rivayet eden olay müjdeli iken Kerbela olayı bunların tam tersi hüzün verici bir olay olarak Aşure günlerinde anılmaktadır.
Kimse birliğimizi, dirliğimiz bozmasın.”
İlçe Kaymakamı Uğur Sezer, “Mevlana’nın, “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek için çareler arayın”.
Sözüne harfiyen riayet edersek ayrışmanın ve bölünmenin hep üzerinde oluruz.
“Senin ırkın benimkinden farklı, senin düşüncen benimkinden farklı” diyoruz ama aşurenin içindeki ayrı ayrı lezzetleri bir araya getiriyoruz.
Her birimiz ayrı ayrı fikir ve kültürdeniz. Bizler bir veya beraber olacağız.
Hocalarımız daha iyi bilirler; Bugüne “Aşure” denmesinin nedeni, Aşure isminin hikmeti olarak, o günde Cenabı Allah on peygamberine on değişik ikram ve ihsanını zikreder.
Bu yüzden Muharrem 10’un ne anlama geldiğini bileceğiz.
İşte böylesine manalı ve kutsi hâdiselerin yaşandığı bu mübarek gün ve gece, asr-ı saadetten bu yana oruç ve infak gibi ibadetlerle değerlendirilmiştir.
Aşurenin her anlamda iyi irdelenmesi ve örnek alınması gerekir. İslam dini ve kültürlerini en iyi şekilde öğrenmemiz gerekir.
Dün Kerbela’da Hz. Hüseyin’in mübarek başını kesenler, bugün Suriye’de biribirine kurşun sıkanlar aynı ümmetin evlatları...
Mevlana’nın dediği gibi; Küsmek ve darılmak için bahaneler bulmak yerine sevmek ve sevilmek için bahaneler aramalıyız.
Bu günü birlikte idrak ediyoruz.
Bilindiği üzere Hicri Yılbaşı ile Muharrem ayının 10. gününü Aşure Günü “ olarak idrak ediyoruz.
Aşure Günü’nün acılarımızın yanı sıra güzel günlere de vesile olduğunu görüyorum.
İşte bu gün de Hz. Hüseyin’in şehit olduğu gündür. O günü Müslümanlar lanetledi. Hiçbir Müslüman o günden beri çocuğunun adını Yezit koymamıştır.
Yunus Emre bir dörtlüğünde; “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim, sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz." Demişti.
Hepimiz İslam ağacının kollarından geldik. Güneydoğu’da şehit evlatlarımızı Alevi mi? Sünni mi diye ayırt etmedik, etmeyeceğiz de...”
YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, “Aşure günü, her yıl herkesin hürmet ve muhabbetle karşılayıp maddî ve manevî bakımdan değerlendirmeye çalıştığı kutlu günlerden biridir.
Yurdumuzda yediden yetmişe değişik kesimlerden insanların önemli bir kısmının büyük bir ilgi ve ihtimamla karşıladığı günlerden biri olan Aşure günü dolayısıyla düzenlediğimiz bu toplantıya katılarak bir kere daha bizimle birlikte olma incelik ve yüceliğini gösteren güzîde heyetinizi gönülden ve samimi duygularımızla selamlıyor, Aşure günü ile ilgili düşünce ve yorumlarımızı dile getirmemize vesile olan bu güzel birlikteliği oluşturan siz saygıdeğer konuklarımıza takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Bu günün ülkemize, ulusumuza ve mensubu olduğumuz insanlık ailesine iyilik ve güzellikler getirmesi dileğiyle sözlerime başlarken, içinde bulunduğumuz Muharrem ayı ile Aşure gününün hepimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Tarih boyunca darda ve zorda kalan bazı büyük insanları Aşure günü kurtaran yüce Allah'ın, günümüzde hunharca akıtılan kanları durdurmasını ve Gazze'yi kan ve gözyaşına boğan zalim İsrail'e layık olduğu azap ve gazabını bir an önce göndermesini yüce Allah'tan niyaz ediyorum.
Aşure günü, hicrî takvime göre Muharrem ayının onuncu günüdür. Sağlam kaynaklara dayanmamakla beraber bugünde gerçekleştiğine inanılan bazı olaylar bulunmaktadır.
Hz. Nuh'un gemisinin Cudi Dağı’na oturması, Hz. Yunus'un balığın karnından çıkarılması, Hz. Musa ve İsrail oğlulları'nın Firavun'un zulmünden kurtulmaları, Hz. Âdem'in tövbesinin kabul edilmesi, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın doğumları, Hz. Davud'un tövbesinin kabul edilmesi ve Efendimize geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine Allah tarafından teminat verilmesinin bugünde gerçekleştiğiyle alakalı -her ne kadar kesinlik kazanmasa da- bazı kaynaklarda değişik bilgiler kaydedilmektedir.
İslam tarihinde Aşure gününün ayrı bir önemi vardır. Çünkü bu günde (10 Muharrem 61) Hz. Hüseyin Kerbela'da şehit edilmiştir. Bu sebeple Şiiler, bu günü Hz. Hüseyin'in intikamını alma sözünü tazelemek amacıyla dövünerek bir matem havası içinde geçirmektedirler.
Bu merasimler bugün İran'da da gelenek haline gelmiştir.
Esasen Aşure gününde oruç tutmak Yahudilere farz kılınmıştı. Onlar bu günü bayram telakki edip çeşitli merasimler tertip ederek bir yıllık günahlarından temizlenmek niyetiyle oruçla geçirirlerdi.
Cahiliye döneminde Kureyşlilerin de tuttuğu bu orucu, kaynaklarda Allah Resulü'nün de gerek peygamberliğinden önce ve gerekse peygamberliğinden sonra tuttuğuna dair değişik rivayetler vardır.
Allah Resulü'nün, Medine'ye hicret ettikten sonra Hz. Musa'nın şeriatına uyarak Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki sefer bu orucu tuttuğu ve Müslümanlara tavsiye ettiği bilinmektedir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Medine-i Münevvere'ye geldiğinde oradaki Yahudilerin Aşure gününde oruç tuttuklarını görünce, onlara bugün oruç tutmalarının sebebini sorduğunda, onlar: 'Bugün, Allah'ın Musa'yı ve İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, Firavun ve askerini denizde boğdurduğu gündür. Hz. Musa şükür olarak bugün oruç tutmuştur. Biz de onun için bugün oruç tutuyoruz." dediler. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.): "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz." buyurdu ve o gün oruç tuttu.
Ebu Hanife ve bazı Şafiiler Aşure orucunun önceleri vacip olduğunu, fakat bu hükmün Ramazan orucu ile kaldırıldığını, Hanbeliler ve bir kısım Şafiiler ise müstehap olduğunu kabul etmektedirler. (Müstehap: sevimli olan, tercih edilen ve güzel bulunan iş)
Dinde oruç tutulması tavsiye edilen bugün, İslam'ın daima teşvik ettiği hayır ve hasenat işlemek için bir vesile sayılmalı ve bu samimi niyetin dışına çıkılmamalıdır.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de çeşitli etkinliklerin sergilendiği Aşure günü, bazı kurum ve kuruluşlarla vatandaşların toplantılar tertipleyip tarihî ve güncel konuları gündeme getirmelerinin yanında ikram edilen aşure tatlısı ile birlik ve beraberlik duygularının geliştirildiği manalı ve muhtevalı bir gündür.
Bugün aynı zamanda Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit olduğu gündür. Dolayısıyla bugün toplumun farklı kesimlerince değişik düşünce ve ayrı amaçlarla farklı faaliyetlere sahne kılınmaktadır.
Kimi Hz. Peygamber'in tavsiyesine uyarak Muharrem ayının 9. ve 10. günlerini ya da 10'u ile 11. günlerini Allah rızası için oruç tutarak değerlendirmekte, kimi birçok insanın darlık ve zorluktan kurtarıldığı bu tarihî günde günahlardan arınıp manen kurtuluşa ermek için çevresindeki dar gelirli insanlara ihsan ve ikramda bulunmakta, kimi Hz. Hüseyin'in vefatı için matem tutmakta, kimi de aşure tatlısı yapıp yakınları ile dostlarına ikram etmektedir.
Bunlar ve benzeri düşüncelerle Aşure günü bir araya gelen insanlar, birlik ve beraberlik ruhunu güçlendirme gayretlerinin yanında, inanç ve anlayışlarını yaşamaya ve yaymaya çalışmaktadırlar.
Bu arada ülkemizde son yıllarda bazı belediye ve sivil toplum örgütleri ile kimi esnaf kuruluşlarının değişik yerlerde aşure tatlısı ikram etmesi de dikkat çekmektedir. Hatta bazı siyasi partilerin de aşure yaptırıp dağıttıkları görülmektedir. Ancak Aşure orucu ile etkinliklerinden alınması gereken derslere dikkat edenlerin sayısında fazla artış görülmemektedir.
Aşure orucu, Hz. Musa ile İsrail oğullarını Firavun'un zulmünden kurtaran Allah'a bir şükür vesilesi olarak Allah rızası için yapılan bir ibadet olmanın yanında, insanlığın örnek alması gereken bir vefakârlık simgesidir.
Biz Müslümanlar, Allah Teâlâ'nın emirleri ve sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)'in tavsiyeleri doğrultusunda davranışlarımızı dizayn ederek Hz. Musa'yı ve tüm peygamberleri böyle sever ve sayarız. Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtarıldığı Aşure gününde oruç tuttuğu gibi biz de oruç tutarız.
Dün Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtarıldığı için Aşure günü Allah'a şükür olarak oruç tuttuklarını söyleyen İsrail oğullarının, şimdi aynı günde komşuları olan masum Filistinlilere saldırıp sivil-asker, kadın-erkek, büyük-küçük ayrımı yapmaksızın, kendilerine karşılık verecek silah ve imkânlardan mahrum, dört bir yandan kuşatılarak ambargoya mahkûm olan naçar insanlara katliam girişiminde bulunup, masum yavrularla mağdur insanlara ölüm yağdırarak soykırım yapmasını şiddetle kınıyor ve tel'in ediyoruz.
Camileri, okulları ve hastaneleri dahi bombalayarak uluslararası kurallarla insan haklarını ayakaltına alan bu saldırgan zalimleri, yüce Allah'ın kahhar ismi şerifi ile kahretmesini diliyoruz.
Zulme sessiz kalmak, zalimin yanında yer almaktan farksızdır. Zulme sessiz kalmamak için, üzülmek ve sürdürülen vahşeti kınamak yeterli değildir. Zalimi durduracak etkin girişimlerde bulunmak gerekir.
İsrail'in Gazze'ye başlattığı vahşet hareketi bu gün on ikinci gününe girdi. Ölü sayısı 600'e, yaralı sayısı da 3 bine yaklaştı. Ne Arap dünyası, ne İslam dünyası, ne doğu dünyası, ne de batı dünyası kimsenin kılı kıpırdamıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Arap Birliği sadra şifa olacak bir karar alamıyor.
Gazze'de İmam-ı Şafii ile benzeri bilginleri yetiştiren medreselerin mekânlarına kurulan İslam Üniversitesi bombalanarak yerle bir ediliyor. Bu elim tablo, 'zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem' diyen merhum Akif ile benzeri mana büyüklerinin kemiklerini sızlatıyor.
Kıymetli konuklar!
Ülkemizde en çok üretilen ve tüketilen tatlılardan biri de aşure tatlısıdır. Bu tatlı toplumun tümü tarafından üretilip tüketilebilecek bir tatlıdır. Herkes baklava ya da kadayıf alıp yiyemez ama aşure tatlısını zengin de yapabilir, fakir de. Benim gibi şeker hastası olanlar bile bazen aşure tatlısına kaşık sallayabilir.
Evet, aşure tatlısını herkes yapıp yiyebilir ama ondan alınması gereken dersi alan az olur. Oysa başta ülkemizi ve dünyamızı yönetenler olmak üzere herkesin aşure tatlısından alması gereken dersler vardır. Bu cümleden olarak şunlar söylenebilir.
Bilindiği üzere aşure tatlısı, yarma, nohut, fasulye, incir, üzüm, fındık gibi farklı cinslerden olan gıda maddelerinin bir araya getirilip bir kazanda kaynatılmasıyla yapılır. Herkes tarafından beğenilip iştahla yenilen aşure tatlısının meydana gelmesinde müessir olan husus, farklı maddeleri bir araya getirip yekdiğerine yaklaştırma ve kaynaştırma işlemidir. Aşurenin lezzetinin arttırılması, bu işlemin bilgi, ilgi ve beceriyle yapılmasıyla yakından alakalıdır.
Yurdumuzda ve dünyamızda aşure gibi tatlı bir toplum oluşturmanın yolu da, farklı kesimlerden kimselerin dostluk ve kardeşlik rotasında buluşturulup birbiriyle dayanışma ve kaynaşma bağlarıyla bağlanmalarını sağlamaktan geçer. Toplumlar, uluslar ve ülkeler arası ilişkilerin iyileşmesi için, aşure formülünün sürekli göz önünde bulundurulması ve icabının icrası cihetine gidilmesi gerekir.
Bu inanç ve anlayışla günümüzün kutlu, geleceğimizin umutlu ve yaşantımızın mutlu olmasını diliyor, yüce milletimize ve tüm insanlık ailesine barış, bereket, huzur, güven, sağlık ve saadet niyaz ediyorum.”
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkan Vekili ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslam İlimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenksu Üçer, “Bitmeyen acı, dinmeyen gözyaşı Kerbela ve Muharrem ayı” isimli bir konferans verdi.
Üçer; "Hicret", "Hicri yıl", "Muharrem ayı", "muharrem ayının onuncu gününü ifade eden aşure" ile "Kerbela Olayı"nın İslam toplumlarının hemen hemen hepsinde önem atfedilen unsurlardandır.
Bu öneme istinaden İslam coğrafyasında bu ayda oruç tutulur, aşure pişirilerek dağıtılır, Kerbela'da Hazreti Muhammed'in torunu Hazreti Hüseyin ile şehit olanlar yâd edilir.
- “İnsanlık tarihi için önemli hadiseler gerçekleşti”
Üçer, Muharrem ayının onuncu gününün, insanlık ve iman tarihi için birçok önemli hadisenin yaşandığı bir zaman dilimini ifade ettiğini dile getirdi.
Hadis kaynaklarında Hazreti Nuh'un gemisinin ve Hazreti Musa'nın kurtuluşu hakkındaki kayıtların yer aldığını anımsatarak, kültür tarihine ait eserlerde ise Hazreti Âdem'in tövbesinin kabulü, Hz. İbrahim'in ve Hz. Yunus'un kurtuluşları gibi önemli olayların aşure gününde gerçekleştiğinin kabul edildiğini hatırlattı.
Bugünün peygamberler tarihi açısından da önemli olduğunu vurgulayan Üçer, "Muharrem ve aşure aynı zamanda Peygamberimizin torunu Hazreti Hüseyin'in bu ayda ve aşure gününde şehit edilmesi nedeniyle artık daha çok bu müessif olayla da hatırlanır olmuştur." değerlendirmesinde bulundu.
- “Kerbela'nın doğru anlaşılması ve dersler çıkarılması gerekiyor”
Hazreti Hüseyin ve çoğu ehlibeytten 70'den fazla insanın, 10 Muharrem 61 yılında siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela'da şehit edildiğini anlatan Üçer, bu elim olayın Hazreti Muhammed'i ve onun ehlibeytini seven müminleri derinden yaraladığını belirtti.
Üçer, Müslümanlar tarafından Kerbela hadisesinin doğru okunması, anlaşılması ve dersler çıkarılması gerektiğini ifade ederek, şunları dile getirdi:
"Kerbela'nın en büyük mesajı birlik, beraberlik ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı doğru anlayamazsak İslam coğrafyasında, hüznün ve matemin en acılı hikâyeleri yaşanmaya devam edecektir.
Maalesef bugün Halep'ten Yemen'e, Gazze'den Myanmar'a İslam ülkeleri ve beldeleri adeta birer Kerbela olmuş durumdadır.
Kerbela'yı anlamak Hazreti Hüseyin'i iyi tanımaktır. Elbette Hz. Hüseyin'in yolu, Allah'ın elçisi Muhammed Mustafa'nın yoludur. Hz. Hüseyin'i anlamak hakkın, hukukun, özgürlüğün, adaletin, vefanın, sözüne sadık kalmanın yoluna baş koymaktır. Hazreti Hüseyin'i sevmek onun uğruna can verdiği değerleri sahiplenmektir."
- “Muharrem ayında oruç tutulması tavsiye ediliyor”
Hazreti Muhammed'in Muharrem ayının "haram aylardan" olduğunu bildirdiğini anlatan Üçer, "Ayrıca Hazreti Peygamber ramazan ayı orucundan sonra en faziletli orucun bu ayda tutulan oruçlar olduğunu bildirerek, Müslümanlara bugünlerde oruç tutmalarını da tavsiye etmiştir.
Bu bağlamda, Muharrem ayının onuncu gününün bir öncesi ya da sonrasıyla, özellikle tasavvuf ekolü mensupları arasında ise muharremin 1'inden başlamak üzere kimi 10 gün, kimi de 12 gün oruç tutulmaktadır." bilgisini verdi.
Üçer, Muharrem ayının ortak geleneklerinden biri olan aşure ya da aşure aşının birlik ve beraberliğin, paylaşma ve dayanışmanın bir simgesi olduğunu dile getirerek, "Tıpkı aşure aşında bir araya gelen farklı nimetlerin aynı ortak tada katkı sağlamaları gibi milletimiz asırlardır sürdürdüğü gelenekle bugün birlikte yaşamanın gereği olarak sevinci, kederi, nimeti, külfeti, muhabbeti ve meşakkati paylaşmaya devam etmektedir.
Hz. Hüseyin ve 72 yakınının Kerbela'da bugün şehit edildiğini hatırlatan Üçer, “Bu, aynı zamanda Kerbela şehitleriyle beraber bütün şahadet tarihini anlamamız ve Kerbela'yı daha iyi kavramamız için ne tür bir gayret ortaya koymamız gerektiğini anlatan da bir gün" dedi.
-“Farklılıklarımız zenginliklerimizdir”
Aşurenin bize sembolik bir mesaj verdiğini aktaran Üçer, şöyle devam etti: “Nasıl ki aşurede farklı nimetler kendi özelliklerini korumak suretiyle aşure kazanına ve aşureye ayrı bir tat katıyorsa, burada farklı dini algılarınız, milliyetleriniz, görüşleriniz, düşünceleriniz olsa da bu farklılıklarınızı muhafaza edin ama topluma o aşure aşındaki kıvamı ve tadı verin.
Bu anlamıyla bir sembolik değeri görmemiz gerekiyor. Farklılıklarımızı bir ayrıştırma vesilesi değil, bir zenginlik olarak görmenin de ötesinde, toplumu daha iyiye daha ileriye taşımak adına hayırda yarış vesilesi kılmalıyız" İslam dininde muharrem ayına özgü bir orucun olduğunu belirten Üçer, "Muharrem ayı nafile oruçlarla bezenmiş, ibadet yönü olan bir zaman dilimini ifade eder.
Üçer, “Peygamberimiz Ensar ile Muhaciri kardeş kıldı. Bu kardeşlik Mekke-Medine Kardeşliği, Anadolu Kardeşliği olarak devam ediyor.
Musahiplik (yol arkadaşlığı) ve Vandallık nereye dayanır?
(Vandallık veya akım olarak Vandalizm, bilerek ve isteyerek, kişiye ya da kamuya ait bir mala, araca ya da ürüne zarar verme eylemidir.)
Medine’ye hicret, Muharrem konuşmamaya değer.
Suriye 69 ülkenin savaştığı bir ülke.
Neden herkes Türkiye ile ilgileniyor? Bunlar üzerinde önemle durulması gereken hususlar...
Eskiden kızlarımıza, “gelinliğin kefenin olsun “derdik.
Şimdilerde “kızım arkandayız” diyoruz. Kızımız bir hafta sonra eve deliyor.
Suriyelilere ve İslam coğrafyasına “bahtınız İstanbul gibi olsun” diyorlar.
Yukarıdaki nedenlerle bizi biz yapan değerlerimizin ne olduğunu bilelim. Bütün dünyanın gözünün İstanbul üzerinde olduğunu bilelim. Ve buna göre hareket edelim.
Cenab-ı Allah, Hicret edin, ama güzel hicret edin” diyor.
Peygamberimizin ismi Mekke’de “Muhammedü’l Emin” idi.
Allâh Reûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nübüvvetten önce de mürüvvet itibarıyla kavminin en üstünü, soy itibarıyla en şereflisi, ahlâk bakımından en güzeliydi. Komşuluk hakkına en ziyade riayet eden, bilim ve sadakatte en üstün olan, emniyet ve güvenilirlikte en önde gelen, insanlara kötülük ve eziyet etmekten en fazla uzak duran, yine O idi.
Hiç kimseyi haksız yere kınayıp ayıpladığı, hiç kimseyle münakaşa ettiği görülmemişti. Öyle ki, Cenab-ı Hak bütün güzel haslet ve meziyetleri O’nda topladığı için kavmi kendisine «el-Emîn» vasfını lâyık görmüştü.
Emin ne demektir?
“Emin” sıfatı, Hazret-i Peygamber Efendimizin âdeta ikinci bir ismi olmuştur. Nitekim Fahr-i Kainat -sallallahu aleyhi ve sellem- 25 yaşına geldiğinde, Mekke’de sadece el-Emin (en emniyetli kişi) ismiyle çağrılıyordu.
Kâbe hakemliği esnasında O’nun geldiğini görenler “el-Emin geliyor!” diyerek sevinmiş ve her hususta kendisine itimat ederek O’nun la istişare etmişlerdir. Uğrunda canını, malını ve her şeyini fedaya hazır olan ashabı kiramın yanı sıra, O’nun canına kasteden hasımları bile Peygamber Efendimizin eminliği hilafına bir şey söyleyememişlerdir.
Efendimiz hakkında kullanılan Muhammedü’l-Emîn tabiri, müşriklerin de dillerinden düşmez ve onlar emanetlerini kendi yandaşlarına değil, Resulullah Efendimize teslim ederlerdi. Hatta Hazret-i Peygamber -aleyhissalatü vesselâm- hicret edeceği zaman dahi, üzerinde müşriklerin birtakım emanetleri vardı. Ve ölüm tehlikesine rağmen Hazret-i Ali’yi Mekke’de bırakıp onları sahiplerine teslim ettirmişti.
On Muharremin ikincisi Peygamberlerimizin kurtuluşudur. (Hz. Nuh ve Musa2nın kurtuluşu)
Muharrem ayı aynı zamanda tüm Peygamberlerin kurtuluşunu ifade eden sembolik bir değerdir.
Kurtuluşumuzun reçetesi peygamberlerin yoluna devam etmektir. Hz. Hüseyin siyasi ihtiraslar uğruna şehit edilmiştir. Bu olay tüm Müslümanları en derinden yaralamış, Müslümanların bağrını delmiştir.
Müslümanlar hala birbirini öldürüyor ise, Kerbelalar hala devam ediyor demektir.
Yeni Kerbelaların yeşermemesi için 1327 yıl önce yaşanan bir olayı ortaya koyup da birbirimize küsmemizin, darılmamızın bir anlamı yok.
Muharrem orucunun sadece Alevilere ait olduğuna dair yanlış bir inanç var.
Biz Aşure kazanını; Mevlevi’nin de, Rufai’nin de ve diğerlerinin de aynı aşure kazanını karıştırdığını bilmiyoruz.
Bunlarda “çifte vav” var. Biri “hü” diyor. Diğeri “hu” diyor. Hü ve hu aynıdır. Her ikisi de Allah demektir.
Önce birbirimizi iyi anlayalım, tanıyalım.
Aynı Allah’a,
Aynı kitaba (Kur’an-ı Kerim),
Aynı Dine (İslam) inanan insanlarız.
Birbirimizi tanımıyoruz. İnanmıyoruz. Birbirimizle iyi geçinelim.
Bu vesile ile tüm Kerbela şehitlerimiz olmak üzere; Uhut’dan Bedir’e, Bedir’den Çanakkale’ye, Çanakkale’den İstiklal Harbi’ne , buradan 15 Temmuz’a kadar tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerim...
“Yeni Kerbelaların yaşanmaması için her birimize düşen sorumlulukları kavrayıp, onları hakkıyla yerine getirmemiz gerekir.
Kerbela'nın en büyük mesajı birlik, beraberlik ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı doğru anlayamazsak İslam coğrafyasında, hüznün ve matemin en acılı hikâyeleri yaşanmaya devam eder.” dedi.
Diğer etkinliklere geçildi:
Mualla Sultan Teberoğlu; Kerbela şehitlerimizin ardından duyduğumuz üzüntü ve acıları anlatmak için ağıt (mersiye) okudu.
(İnsanların ölümünden sonra duyulan acıları anlatmak için yazılanlara, Halk Edebiyatında "Ağıt", Divan Edebiyatında "Mersiye" denir. Aralarındaki tek fark Türk Edebiyatı’ndaki dönemlerin farklılıkları ve kelime açısından görünen farklılık başka bir fark yok.)
Turnalar Sanat Kulübü Semah grubunun gösterisi ilgiyle izlendi. (Semah, Tanrı’ya ve aşkına erişmektir.)
Şükrü Yeşildağ ve arkadaşları tarafından “Aşk Dinletisi” eşliğinde Grup Sahra tarafından Semazen gösterisi sunuldu.
Şah Kalender Veli Ocağı Dedesi Yahya Kalender tarafından “Gülbank” okunmasının ardından Atatürk Parkı’ndaki katılımcılara Aşure ikramı yapıldı.
Plaket Töreni;
İlçe Kaymakamı Uğur Sezer tarafından, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkan Vekili ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslam İlimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenksu Üçer’e,
İlçe Belediye Başkan Vekili Hasan Hüseyin karakuş tarafından Mualla Sultan Teberoğlu’na,
Alevi İnanç Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı Ali Ekber Tombakoğlu tarafından Şükrü Yeşildağ ve arkadaşlarına, Aşure ve Birlik Günü’ne katkılarından dolayı birer plaket takdim edildi.
Alevi İnanç Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı Ali Ekber Tombakoğlu, “Geçmişteki hataları bugün tekrarlama gibi bir lükslerinin olmadığına dikkati çeken Yıldırım, şunları kaydetti: "Bugün küresel dünyada çağdaş, modern dünyada ve Türkiye'mizde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyette hepimizin inançlarımızı yaşamamız için altyapımız var, cem evlerimiz de, ibadet yerlerimiz de mescitlerimiz de hizmettedir. Buralarda birbirimizi ötelemeden birlikte yaşayabilelim.
Kerbela'da yaşanan acıları hep birlikte paylaşıyoruz. Bugün de burada görüyorum ki Alevi, Sünni ayırımı diye bir şey yok.
'Mezhep' adı altında hiç kimseyi dışlamayın, hiç kimseye farklı gözle bakmayın, inanın hepimizin mezhebi aynıdır, Alevi Sünni diye ayırım yapmıyoruz.”
Program sonunda İlçe Kaymakamı Uğur Sezer ve protokol tarafından davetlilere aşure dağıtıldı.