İlçemizde kent estetiğine ait örneklere çok az rastlanmasına rağmen, çarpık kentleşmeye ait örnekler oldukça fazladır.
Çarpık Kentleşme, şehirlerin herhangi bir denetim gücü olmadan ve plansız olarak rastgele ve her türlü planlamadan uzak bir biçimde büyümesidir. Herhangi bir estetik kaygı gözetilmeden, insanların doğal ihtiyaçları dikkate alınmadan ve mevcut tarihi dokunun korunması düşünülmeden gerçekleşen bu kentleşme türü mevcut yerleşim birimlerinin tarihsel, kültürel ve doğal kaynaklarının tahrip olmasına veya yol açmasına sebebiyet vermektedir.
Çarpık Kentleşme, kentlerin, nüfus patlaması sonucunda, plansız ve denetimsiz olarak, gelişigüzel, altyapısız, her türlü estetik kaygıdan uzak bir şekilde merkezden dışa doğru adeta bir ur gibi büyümesidir. Bu durum çevrede, insanca yaşamaya olanak vermeyen ilkel yerleşmelerin kenti kuşatmasına, merkezde ise mevcut dokunun tahribine, tarihsel, kültürel ve doğal değerlerin yok olmasına yol açmaktadır.
Sonuç, kentlerin ölümü, insanların mutsuzluğu ve fakirliği, toplumun düzensizliğidir.
Kent Estetiği
İnsanoğlunun yaşayan tarihi kent, bir topluluğun içinde barındırdığı toplumsal, siyasal, kültürel, ruhsal zenginliğinin en önemli göstergesidir.
Kent estetiği, ortak yaşam kültüründen yani kamusal alanların estetik yoldan üretilmesi, biçimlendirilmesi, dönüştürülmesi ve estetik değer olarak geleceğe taşınmasıyla başlar.
Çevreye, doğaya, kültürüne dolayısıyla kendisine yabancılaşan insanın dönüştürülmesi özündeki estetik algı ile kurulan duygudaşlık ile mümkündür.
Müziği duymayabilir, şiiri okumayabilir, resme bakmayabilirsiniz. Ancak şu anda olduğu gibi kente bakarsınız, duyarsınız, dokunursunuz, hissedersiniz yani içinde yaşarsınız. Kentler şiirler, destanlar, resimler, romanlar üretir.
Ama aynı zamanda kendileri yaşayan şiirler, resimler, destanlar, romanlardır. Kent estetiği insanın sosyal ve ruhsal yaşamına yani insana birebir etki eden bir olgudur...
Bu çarpık kentleşmelerden biride kamuya ait alanlardır...
İlçede kamu adına boş bırakılan alanlar tekrar işgal ediliyor...
Ana caddelerdeki esnafa çatı katı hizasına kadar işgal yetkisi bile vermeyen zihniyet, kamusal
alanların işgal edilmesine nasıl göz yumuyor?
İlçenin yeni yüzü olan ve tanıtımında ümit ettiğimiz/ bağladığımız Ankara Bulvarı ve birtakım caddelerde ki yapılaşmada işyerlerinin önünün kapatılması kanunen yasak olmasına rağmen işyeri sahipleri birbirinden görerek, adeta kamu alanları paylaşılırcasına talan edilmeye devam ediliyor.
Bu çirkin görüntü, bu caddeleri kullanan bütün insanların kişisel haklarına da açıkça bir tecavüz değil midir?
Oysa kamu denilen sadece o işyeri ile sınırlı değildir. Çubukta yaşayan herkesi kapsamaktadır.
Belediye yetkilileri sadece tutanak tutmakla görevini yaptığını mı zannetmektedir. Belediye yapmış olduğu bu işlemlerle görevini yerine getirmiş mi, bir başka ifade ile taraflara ceza kesip tebliğ etmekle görevini yapmış mı oluyor?
Belediye Başkanı işgal edilen bu alanları neden boşalttırıp kamunun kullanımına açmıyor veya açamıyor?
Belediye’nin görevini eksiksiz yapması için vatandaşların illa ki bir başka kuruma Belediye’yi şikâyet etmesi mi gerekiyor?
Bu tür yapılaşmalarda olsun şehir içindeki trafik aksaklıklarında olsun ilçenin diğer insanlar tarafından beğenilmediğini, yerleşme alanı olarak seçilmeyeceğini Belediye yetkilileri bilmiyorlar mı?
İlçemiz çıkışı olmayan bir ilçe (kör bir nokta).. Şehirleşebilmemizin, nüfusumuzun da artabilmesi için bu tür çarpık yapılanmaların asla olmaması gerekir.
Şehir dediğiniz, kamunun haklarının korunmadığı bir yer ise böyle bir şehir gelişmeyecek demektir.
İşyeri bacaları bir başka sorun...
Kent merkezinde bazı işyerleri ek bacalar yapıyor. Öncelikle bu bacaların özel bölme içinde olması gerekir.
Böyle olmayınca çevreye kurum yayılmakta, çevredeki konut ve işyerlerinin kirlenmesine
neden olmaktadır. Bunun önüne kim geçecek? Bu konuda duyarlı vatandaşlardan şikâyetler var...
Bir projede baca varsa buna kim izin veriyor? Temel projede böyle bir eklenti var mı? Yoksa tadilat projesi yapılıp izin alınmış mı? Belediye bu tür işyerlerini kontrol edip “Uygunluk Belgesi” vermiş mi?
Özel bölme içinde olmayan bacalardaki filtre ve havaya karışan partikül maddeler çevrede koku ve maddi kirlilik yaratıyor.
Bu nedenlerle işyerlerine bu tür eklentilere neden izin veriliyor? Madem işyerlerine baca izni veriliyor, o zaman apartman altındaki bazlamacıyı neden kapatıyorsunuz? Bu uygulama bir çeşit çifte standart olmuyor mu?
İmar ve İnşaat ruhsatları ise bir başka sorun...
İnşaat ruhsatları ise bir başka sorun... Birtakım cadde ve sokaklarda inşaatlar mevcut duruma uydurulurken, bazılarında ise hiç taviz verilmiyor, prosedür (izlek) vakit geçirmeksizin hemen uygulanıyor.
Birtakım vatandaşlara inşaat yaparken komşu ve yol cepheleri harfiyen uygulanırken, bazılarına ise yandaki inşaat uydurma hakkı veriliyor. Sorulduğunda ise yetkililerden “o vatandaş ruhsatını daha önceden almış” şeklinde cevaplar alıyorsunuz.
Hatta eskiden yol olan yerler bile iptal edilip inşaat yapılabiliyor... Yeter ki işi bilin...
Bu uygulamalarda hatır-gönül ilişkileri mi, yoksa başka yakınlıklar mı hâkim?
Oysa yapılacak her işlemde hak adalet ve adalete göre bir işlem uygulanması gerekmez mi?
Avrupa’da önce alt yapı sonra üst yapı, bizde ise önce üst yapı sonra alt yapı yapılır.
Bu nedenle bizde inşaata alt yapı hizmeti almak için asfalt yol 2-3 yerinden boylu boyunca kazılıyor.
İlçede kazılmayan asfalt yol yok gibi.. Bu yüzden afsalt yollar ‘Kazı Kazan’a dönüştü...
Asfalt bedava gelmiyor, yani paralı... Hatta asfalt paraları için tapu dairesi tarafından vatandaşların gayrimenkullerine haciz bile konuldu.
Keza inşaata alt yapı hizmeti almak için kaldırımlar kazılıp, bozuluyor. Bazılarını ise aylarca kullanmak imkânsız hale geliyor.
Kaldırımda yürümek imkânsız hale geliyor, vatandaş kaldırım yerine trafik yolunu kullanıyor. Neymiş efendim müteahhit asfalt yarma parasını veriyormuş, bu nedenle de kaldırımı istediği gibi kullanırmış. Belediye ise buna seyirci kalıyor. Peki, bu asfaltın parası kimden çıkıyor?
Kazılan asfalt yollarda ise trafik güçlükle işliyor. Araçlar altını vuruyor. Peki, bu alt yapı çalışmaları Avrupa da olduğu gibi neden planlı, programlı ve denetimli olarak daha önceden yapılmaz?
Çöpler hala zamansız atılıyor...
İlçede çöpler gelişigüzel ve ilkel usullerle alınıyor, zamansız atılıyor.
Bunlarda doğal olarak görüntü ve çevre kirliliği yapıyor. Bu da Metropol bir kente hiç mi hiç yakışmıyor...
Trafik Arap saçı...
İlçe merkezinde özellikle Atatürk ve Kıbrıs caddelerinde trafik çift yönlü işliyor. Fakat buralarda trafik arapsaçı...
Atatürk Caddesi’nin genişliği 10 ve 14 m. arasında değişiyor. Oysa burası bir zamanlar 24 m. genişliğinde idi. Küçüle küçüle bu hale geldi. Buna rağmen trafik hem çift yönlü ve hem de çift yönlü araç parkı var.
Keza Kıbrıs Caddesi’nde de tek yönlü araç parkı, çift yönlü park var.
Ayrıca bu caddelerde “Sınırlı Süreli Park Levhaları” var. Ama bu kurallar uygulanmıyor.
Eski Şabanözü Kavşağı’ndan başlayan Ankara Bulvarı’nda ise mağazaların önünde çift yönlü araç parkları var.
Trafik zaman zaman tıkanıyor. Buralarda araçlar saatlerce park edilebiliyor. En ilginci de koskoca Metropol İlçede otopark yok.
Dolaysıyla “Otopark’a gider” levhası da yok. Ama araçlara zaman zaman yanlış otopark cezası kesilebiliyor. Buradan yetkililere sesleniyorum; araç sahipleri araçlarını nereye park edecek, söyler misiniz?
Perşembe Pazarı evlere şenlik...
Perşembe Pazarı evlere şenlik tezgâhlar arasındaki ızgaralar aylardır tıkalı. Sıcak havalarda ızgaralardan pis kokular yükseliyor. Pazar esnafı kötü görüntüyü kamufle etmek için ızgaraların üzerini kartonla kapatıyor...
Ulaşım sorunları hala devam ediyor...
Çubuk-Ankara ulaşımında çalışan EGO ve Özel halk otobüsleri ihtiyaca cevap vermiyor.
Özellikle Özel Halk otobüsleri çok küçük. İnerken, binerken kadını, erkeği istemeyerek de olsa adeta tacize uğruyor...
EGO otobüsleri 25 dakikada bir ve tek hareket noktasından kalkıyor. Bazen bu süre 30 dakikaya akşam saat 20.00den sonra da 40 dakikaya çıkıyor. Yetkililerden bu konuda bir çalışma yok.
Bu konuda Çubuk Platformu Derneği ulaşımla ilgili olarak hazırladığı bir raporu Bölge milletvekilleri aracılığıyla EGO Genel Müdürlüğü’ne gönderdi. Ama bir iki madde dışında ilçemizin ulaşımıyla ilgili sevindirici bir gelişme henüz olmadı.
İlçedeki siyasiler de ilçedeki diğer sorunlarda olduğu gibi Ulaşım konusunda da ilgili yerlere gerekli referansları maalesef veremedi.
Ankara’nın en güzel Hastanesi’ne sahibiz. Amaaa...
Evet, fiziksel olarak Ankara’nın en güzel Hastanesi’ne sahibiz. Ama Hastane de EMAR yok. Hastalar EMAR için Ankara’daki hastanelere gitmek zorunda...
Polikliniklerde yeteri kadar servis olmasına rağmen uzman doktor sıkıntısı var. Bu yüzden polikliniklerde bir doktor günde 196 hastaya kadar hastaya bakmak zorunda bırakılıyor.
Oysa bu sayı Avrupa standartlarında 20-25 arasında...
Daha dün nahiye iken 1990 Mayıs’ında bizden ayrılan Akyurt İlçesi’nde bir doktor günde 35 hastaya baktıktan sonra hasta bakmıyor...
Çarpık Kentleşmenin Topluma Maliyeti...
Kentlerin büyümesi artık sadece o kentte yaşayanların sorunu olmaktan çıkmıştır. Çarpık kentleşmenin yarattığı sorunlar, ekonomiyi ve toplumsal barışı olumsuz etkilemektedir.
· Kent merkezleri her bakımdan tıkanmakta ve yaşanmaz duruma gelmektedir.
· Ulaşımın tıkanması ve işlememesi, büyük zaman, işgücü, para kaybına neden olmakta, bu da merkezden kaçışı hızlandırmaktadır. Kentler bu nedenle de daha çok yayılmakta, merkezdeki büyük yapı stoğu atıl kalmaktadır.
· Kent işgücünün büyük bir yüzdesi, kent sınırlarının çok dışındaki uzak mesafelerden gidip gelmek zorundadır.
· Kente yeni göç eden nüfusun çevredeki düzensiz yerleşmesi, her türlü insanca yaşama koşulundan uzak, altyapısız, diz boyu çamur ya da toz içinde kent parçaları yaratmaktadır.
· Başlangıçta masum bir barınma çözümü gibi görünen tek katlı gecekondular, zaman içinde spekülasyon aracı olarak yerlerini beş altı katlı apartmanlara bırakmakta, şehir çevresinde şehri boğan sağlıksız, yoğun yerleşmeler oluşturmaktadır.
· Bunun sonucunda yalnızca görünüş çirkinliği değil, mutsuz, huzursuz, topluma hatta kendilerine düşman sağlıksız bir toplum yaratılmaktadır.
· Böyle bir toplumun üretken ve verimli olması beklenemeyeceği gibi, sağlıklı insan kaynağına dayanmayan bir kalkınmanın gerçekleştirilemeyeceği de açıktır.
Çarpık kentleşmenin sonuçta;
• Toplumsal mutsuzluğa,
• Çevre kirlenmesine,
• Tarihsel, kültürel ve doğal değerlerin yok olmasına,
• Verim kaybına,
• Kaynak israfına,
• Hizmetlerin aksamasına,
• Asayişsizliğe, güvensizliğe,
• Devlet düzeninin kurulamamasına,
• Büyümeyle doğan kent rantlarının kamu dışında yağmalanmasına,
Neden olduğu artık herkesçe bilinmelidir.
Böyle Giderse Ne Olur?
Çarpık kentleşmeye karşı ortak toplumsal bilinç sağlanamayıp gerekli önlemler hızla alınmadığı takdirde, bugün gelinen noktanın ve tüm olumsuzlukların katlanarak bir toplumsal felaket haline geleceği kesindir.
İlçe nüfusu 20-25 yıl sonra yüz binlere ulaştığında, büsbütün yaşanmaz bir şehir olacaktır.
Kısacası, yaşanamaz bir kentle baş başa kalacağız. İnşallah olmaz ama belki de; Asayişsizliğin kol gezdiği, cinayetlerin, soygunların arttığı, şehir hayatıyla bütünleşmemiş insanlarla dolu, suyu, elektriği olmayan, trafiği tıkanmış, yaşanmaz hale gelmiş çevresiyle, adına şehir bile denmeyecek anormal büyüklükteki çarpık yerleşim yeri olacağız...
Çubuk vergiye gelince Metropol, hizmete gelince taşra muamelesi görüyor...
Metropol kelimesi, Yunanca meter (anne,ana) ve polis (şehir, kent) kelimelerinin birleşiminden oluşan meterpolis kelimesinin kısaltılması ile oluşmuştur ve anakent anlamına gelir.
METROPOL: İç içe geçmiş büyük kentlerden ve banliyölerden oluşan, çevreye ve ülkeye göre kültür ve ekonomi yönünden en gelişmiş olan merkez şehirdir.
Herhangi bir şehirde kültür, finans gibi unsurlar gelişirse bu şehrin metropolleşmesine örnektir. Çoğu metropollerin nüfusu 1 ve 10 milyon civarındadır.
Vergi dışında İlçemizin hangi özelliği Metropole benziyor?
SONUÇ:
Görülüyor ki ilçemiz bugün genel olarak, yasal ve yasal olmayan yerleşmeler ve yapılarla, gittikçe hızlı bir şekilde altyapısız, kullanışsız sağlıksız, çevreyle uyumsuz, çirkin ve çarpık kentleşme ile kaplanmaktadır.
Üstelik bütün bu çirkinlikler için büyük zaman, emek ve para harcanmaktadır. Asıl felaket ise gelecek kuşaklara bırakılacak bu kötü mirasın düzeltilmesinin zorluğu, hatta olanaksızlığıdır.
Bütün sorun, kent planlamasının gereğince hazırlanıp uygulanmamasından ve bu konularda, kamunun ortak bilinçten yoksun olmasından kaynaklanmaktadır.
Kent planlamasının yalnızca fiziksel kurallara göre değil, çok yönlü sosyal, ekonomik, hukuksal, bürokratik ve politik sorunların çözümü ve koordinasyonu ile başarılı olabileceği bir gerçektir.
Bu bakımdan planlama kargaşasının sorumluluğunu belirli kuruluş ve kişilerde aramak yanlış olur. Hiç kimse çarpık kentleşme olayından kendisini soyutlayamaz. İş işten geçti diyerek yenilgiyi kabullenmek ise gelecek kuşaklara karşı yapılabilecek en büyük sorumsuzluktur.
İlçemiz, coğrafi konumu, tarihsel ve doğal zenginlik ve güzellikleri ile geleceğin şanslı bir ilçesidir...
Her şeye rağmen ilçemizde bir şeyler yapılabilir ve yapılmalıdır.
Ancak, çarpık kentleşme ile bu şans kaybedilebilir...
İlçenin sosyal, kültürel, ahlaki ve manevi değerleri dejenere olurken; İşsizlik, asayiş ve güvenlik, ulaşım, sağlık, otopark ve trafik, alt yapı, temizlik ve çöp toplama, gençlik (özellikle madde bağımlılığı) gibi ana sorunları dağ gibi birikmiş durumda..
İlçede zararlı mekanlar hızla artıyor, gençliğin gidebileceği faydalı mekanlar yok gibi.. Gençlik için Kültür ve Gençlik Merkezi yok.
Belediye kendi derdinde yeni Başkanlık ve hizmet binası yapma peşinde koşuyor. Oysa Belediye’nin Başkanlık ve Hizmet Binası yapacağı eski Terminal’in bulunduğu araziye Gençlik Merkezi veya Kültür Merkezi yapılabilirdi* Şu andaki Başkanlık Binası ve Belediye Hizmet binalarının nesi var? Suları mı çıktı? Üstelik bu yeni binalar borçlanılarak yapılacak...
İlçe Şehir Stadı ne hikmettir bilinmez hala hizmete giremedi. Çubukspor maçlarını çevre ilçe ve Ankara’daki diğer statlarda yapıyor...
Yani hep deplâsmanda, hep gezgin... Çubukspor seyircisiyle henüz buluşamadı. Üstelik
seyirci maç seyretmeye de hasret...
Atalarımız ne demiş, “Ayranı yok içmeye taht-ı revanla gider tuvalete.”
YAZARIN ÖZEL NOTU: Bu vesileyle başta okuyucularım olmak üzere, milletimizin ve tüm İslam Âlemi’nin Mübarek Ramazan bayramını en içten dileklerimle kutluyor, bu mübarek günlerin, tüm İslam Âlemi ile birlikte bizlerin de birliğine, beraberliğine, kardeşliğine ve dostluğuna vesile olmasını Cenabı Allah'tan diler; Sağlık, mutluluk ve başarılarla dolu daha nice bayramlar temenni ederim...