Kainata Rahmet diye gönderilen Sevgili Peygamber Efendimiz “Çocuklarınızla çocuklaşın” diyerek Hadis-i şeriflerinde bizlere nasihat olarak buyurmaktadırlar.
Mübarek Efendimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkadır. Bir çocuğu gördüğü zaman mübarek yüzü neşe ve sevinç kaplar, çocuğu hemen tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever, öper tek tek ilgilenir.
Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa muhakkak selâm verir, halini hatırlarını sorar, çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi. Bir defasında yarış yapan çocukları görünce, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuşlardır. Atın üzerinde bulunduğu zaman çocukları atın üzerine alır, gidecekleri yere kadar bizzat götürürlerdi.
Allah Resulünün biricik damadı, zamanın Halifesi Hazreti Ali Efendimiz, çocuklarla ilgilide çok güzel bir nasihati vardır. “Çocuklarla 7 yaşına kadar çocuklaşın, oynayın. 7–15 yaş arasında çocuklarınızla arkadaş olun. 15 yaşından sonrada çocuklarınızla istişare edin.” diye buyurmaktadırlar.
Hazreti Mevlana’da çocuk sevgisi nasıl diye de yakından bir bakar isek, Hazreti Mevlana’da “Çocuklarınızla çocuklaşın,” diyen güzeller, güzelinin sevdalısı olduğunu hep yakından görmekteyiz. Gönüller sultanına; yani sevgiliye dost olan Hazreti Mevlana çocukları ayrı bir muhabbetle sever, onlarla çocuk olurdu. Bir gün, bir mahalleden geçerken sokak arasında kaydırak oynayan çocuklar onu görünce hemen koşup etrafını sardılar, elini öptüler, duasını aldılar. Mevlana onlarla tek tek ilgilendi, iltifat etti, yanaklarını okşadı ve güzel sözler söyledi. Bu sırada çocuklardan biri, ne yarım kalmış oyunundan vazgeçebildi, ne de Mevlana’nın muhabbetinden mahrum kalmak istedi. Oyununu sürdürürken Hazreti Mevlana’ya seslendi:
“Mevlana, azıcık bekle de ben de elini öpeyim!”
Hazreti Mevlana büyük bir sabır ve muhabbetle o çocuğun oyununu bitirip gelinceye kadar orada bekledi. O çocuğu da selamladı, başını okşadı, gönlünü hoş etti. Böylesine engin ve zengin gönüllü birisiydi gönüller sultanı. Büyük küçük demeden herkese açılmış bir gönülden ibaretti. Zira çocuklara karşı açılan bu sevginin kapısı Allah Resulünün ahlakının yansımasıdır.
Muhabbet Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) namazda iken bacaklarını açar, Hazreti Hasan Efendimizde bir taraftan girer, öbür taraftan çıkarlardı. Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz secdede iken Hazreti Hasan Efendimiz gelirdi, mübarek dedesinin hemen sırtına binip oynamaya başlardı. Hazreti Hasan Efendimiz kendiliğinden ininceye kadar dedeleri onu mübarek sırtından indirmezdi. Mübarek dedeleri namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz gelip, sırtına binip dakikalarca hiç inmezlerdi. Orada bulunan sahabeyi kiram karışmak isteyince de, Kainatın Efendisi onlara karışmamaları için işaret buyururlardı. Mübarek namazları bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu: "Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin." O rahmet peygamberi tarafından başka bir türlü seviliyordu ki, çok kere yere çömelip o nazenin torununu Hazreti Hasan’ı sırtlarına çıkarırlar ve evin içinde bu vaziyette dizleri üstünde yürürlerdi. İşte böyle bir dedeydiler.
Bir gün sevgililer sevgilisi Peygamber Efendimiz Hazreti Hasan ve Hüseyin sırtında olduğu halde camiye geldi ve öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı. Namaza durdu. Allah Resulü secdeye vardığında secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından bir sahabe, başımı kaldırdığımda baktım ki bir de ne göreyim? Allah Resulü secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. Tekrar döndüm, başımı secdeye koydum. Namaz bitince halk sordu, "Ya Resulüllah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. Bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"
"Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim." diye buyurdular
Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam, her gün geçtiği sokakta devamlı oynayan çocukların bir tanesini göremeyince, “Sizin bir arkadaşınız daha vardı, onu iki gündür göremiyorum” diye sordugunda şu cevabı almıştır:
“Ya Resulüllah, o çocuk hasta, iki gündür sokağa çıkmıyor, oynamıyor.”
“Peki, hastaysa beni onun evine götürün, bir ziyaret edeyim.”
“Ama Yahudi çocuğu ya Resulüllah!” dediklerinde,
“Olsun; İnsan değil mi?” deyip Yahudi çocuğun evine geçmiş olsun ziyaretine gitmiş, bir Peygamberdir.
Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü. Sahabeler, "Ya Resulüllah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular. Peygamber Efendimiz "Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir." Buyurarak konuya dikkatlerini çektiğini hepimiz biliyoruz. Çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadırlar. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını muhafaza etmektedirler
"Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir." buyurmaktadır Aleyhissalatü Vessalam Efendimiz. Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkan verirdi. Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu. Sahabelerin bu husustaki anlatımlarıda şöyledir: "Resulü Zişan Efendimiz bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sure okudu. Namaz bitince Ebu Said el-Hudri Hazretleri sordu? "Ya Resulüllah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız..." Peygamber efendimiz durumu şöyle açıkladı. "Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim."
Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da rahmet Peygamberimiz özellikle söylüyor. "Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beş yüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar" Zira kendileri mübarek torunlarının boyunlarından ve ağızlarından öperlerdi.
Enes bin Malik Hazretleri anlatıyor: "Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. Bir ara adamın erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. Az sonra bir de kız çocuğu geldi. Onu da yanına oturttu. "Peygamber Efendimiz adama sordu; "Niçin ikisini de bir tutmadın?" Allah Resulü çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi. Hazreti Hasan ve Hazreti Fatıma kadar, Rasul’i Ekreme benzeyen bir kimse yoktu. Hatta Nebiler Nebisi Hazreti Hasan’ı dizlerinde zıplatırlar ve derlerdi ki: Suret ve siyret bakımından bana benziyorsun!. Bir gün, Hazreti Eba Bekir (r.a.) Hazreti Hasan’ı çocukların arasında oynarken gördü. Koşup onu omuzlarına aldı, sevdi ve şöyle dedi: Anam babam feda olsun buna ki, bu Allahın Resulüne benziyor. Ali’ye değil!... Hem böyle söylüyor, hem de küçük yavruyu omzunda zıplatıyordu. Bu hali gören Hazreti Ali de tebessümle onlara nazar etmekteydi. İşte Eba Bekir’de böyle çocuk severdi.
Bir de Hazreti Ali Efendimizden dinleyelim; "Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Efendimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı. Hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi. Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce Hasan'a verdi. Bunun üzerine Hazreti Fatıma Annemiz dayanamadı ve “Hasan'ı Hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi...” dedi. " Rahmet Peygamberi “Hayır, suyu önce Hasan istedi” buyurdular. Baştan buraya kadar baktığımızda çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz.
Sevgili Peygamber Efendimiz daha çocuk yaşlarındayken amcası Ebu Talip ve Yengesi kendi çocuklarını o güzel çocuğu yani Aleyhisselatü Vesselam Efendimizi aralarına alır, onu koklar, kucaklayarak yatarlardı. Annem dediği Fatıma Bint-i Esed annemiz ilk önce Rahmet Peygamberini doyurur, sonra kendi çocuklarıyla ilgilenirdi. Ebu Talip ve biricik yengesinin kanatları altında mübarek çocukluk hayatlarını devam ettirdiler. Hatta Mübarek yengelerin vefat haberi gelince Resulüllah Efendimiz çok üzüldü, gözlerinden yaş geldi ve “ O benim annemdi” diyerek üzerindeki hırkayı şerifi çıkartıp “Yengemi hırkama sarın öyle defnedin” diye de emir buyurmuşlardır. Ana ve babası olmayan yetimlere de ana babalık yapacak nice muhabbetli ana babalar nasip etsin inşallah. Yüce Mevlam.
Unutmamak lazım derim ki, çocuk sevgisi olmayanın merhameti de yoktur. Yerdekilere merhamet etki, semadakilerde sana merhamet etsinler.
Bir evde ebebeyinler çocuklarının yanında sürekli Rahmet Peygamberinin ve onun ashabının isimlerinden bahsedip onların mübarek hayatlarından örnekler verebiliyorlarsa, inanın farkına olmadan çocuklarına Allah Resulünün ve onun mübarek ashabının sevgilerini işlerine yerleştirmişlerdir. Gayemiz birazcık da olsa Allah Resulünün çocuk sevgisini işleyebilmekdir.
Ne diyelim, gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden.