CEMAAT VE ŞÛRA

ŞEVKET TANDOĞAN

 

 

            Gönüllülük esasına dayalı sivil toplum kuruluşu mahiyetindeki İslâmî cemaatler; hiyerarşik otoriter idare sistemleri ile disiplinli, inançlı ve organize teşkilatlar olarak büyüyüp gelişmekte ve çok önemli başarılar kaydetmektedirler.

            Cemaatler arasında tasarruf sahibi kâmil bir mürşidin bağlıları olan, altın silsile rabıtasıyla, nübüvvet ve risâlet nuruna vâris cemaatler derin bir kardeşlik ve birlik yumağı halindedirler.

            Bunlar; kâinatın efendisi âhir zaman nebisine uzanan seyyitler zincirinin son halkası ve ezelî takdirle, ümmetin irşadına memur Müceddit Zatın bağlıları olarak kıyamete kadar devam edecektir.

            Hz.Peygamberimiz: “Ümmetimden hakka muzahir bir taife (cemaat) kıyamete kadar eksik olmayacaktır.” Buyurmuştur.  

            Yeryüzünün muhtelif bölgelerinde, irşat ile vazifeli olan, bizim bildiğimiz veya bilmediğimiz nice mürşitler, kutuplar ve bağlıları vardır. Onların cihatlarından biz haberdar olmayabiliriz. Ama onlar kutbul-aktab olan müceddit zat ile irtibat halinde Divan-ı Salihin toplantılarında şûralarına devam ederler.

            Dolayısıyla hiç kimse kendini dünyanın merkezi, yegâne hak kabul edip diğerlerini hakir görmemelidir. Elbette ki, her kes yolunun hak olduğuna inanır, bu gayet normaldir, ancak tevazu ve mahviyet içerisinde nefsinin kibrini kırarak, din kardeşini üstün görüp saygı göstermelidir.

            Mürşit zat olan Üstazın irtihalini müteakip; cemaatlerde birliği temin ve idari otoriteyi tesis için Emîr, İmam, Abi ve benzeri unvanlarla cemaatin başında bulunan şahsiyetler; Üstazın makamında onun vekili durumundadırlar.

            İdari yapı içinde merkezden taşraya, tepe noktasındaki zattan başlayarak bölge, il ve ilçe temsilcisi idarecilerin tümü zincirleme hiyerarşi yoluyla, Üstazın misyonunu temsil ederler. Vekil asil gibidir. Ulvî bir görevdir. Ancak hiç kimse Üstazın aynı olamaz.

            Her hangi bir cemaat önderineEmir’il-müminîn veya Halife’i-Müslimin denilmesi uygun değildir. Zira bu unvanlar; İslâm istılahında kaza-infaz gücü olan ve bütün Müslümanları kapsayan Devlet Başkanlarına verilmiştir. AncakEmîr veya Halife denilebilir.

            Cemaat sisteminde her kademedeki idareciye itaat esastır. Bu durum birlik, başarı ve inkişafın temelidir. Ulül-emr’e itaat; zincirleme Allah ve Resüle itaattır. Bu sebepledir ki, emir makamındakiler çok iyi düşünüp, istişare ederek, marufu hak ve adalet ölçüsünde, uygun üslupla emretmelidir.

            İstişare Hz.Peygamberimizin sünnetidir. Akl’ı-selim sahibi, tecrübeli kimselerle istişare ederek; ortak akılla karar veya emir verenler kolay kolay hataya düşmezler. Hz. Allah; Resûlünün her zaman doğruyu bulmasına kefil olduğu ve yardım edeceğini vaâd ettiği halde; “Ve onlar ile emr hususunda müşavere yap.” (Âl’i-İmran 159) buyurmuştur.

            Hz.Ömer: (r.a.)”İnsanları idare ile vazifeli kimse za’fa düşmeksizin yumuşak olmalı; şiddete başvurmadan kuvvetli olmalıdır.” Buyurur.

            Hz.Ali: (r.a.) “Resûlullah beni genç yaşta Yemen’ e kâdı olarak gönderirken şöyle söyledi: Yanına iki hasım geldiği vakit, birinciyi dinlediğin gibi, diğerini de dinlemeden sakın hüküm verme. Böyle yapman daha isabetli karar vermen için gereklidir.

            Halife Ömer bin Abdülaziz ise: “Müşavere rahmet kapısı ve bereketin anahtarıdır. İstişare edilince görüş doğru hedeften sapmaz ve ihtiyattan ayrılmamış olur.” Buyurur.

            Kendisiyle istişare edilecek kimseler dindar ve takvâ sahibi olmalıdır. Hem de konuya vukûfiyeti olan bilgili, basiretli ve samimi kişiler bulunmalı, rahatça çekinmeden görüş serdetmelidir.

            Tüm istişare ve müzakereden sonra, elbette ki cemaatte son sözü lider söyleyecek ve ona itaat edilecektir.

            Şeyh edebali’nin Osman bey’e nasihatini nakletmekisterim

            “Ey Oğul! Beysin…Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...

            Güceniklik bize, gönül alma sana. Suçlama bize, katlanmak sana…

            Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana.

            Geçimsizlik,çatışmalar,uyumsuzluk,anlaşmazlklar bize,adalet sana

            Kötü söz,şom ağız,haksız yorum bize, bağışlamak sana…

            Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana.

            Üşengeçlik bize,uyarmak,gayretlendirmek sana…

            Unutma ki,yüksek yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Ululanma,düşmanını hor görme,düşmanını çoğaltma. Düşmanlığın başını da sonunu da sen belirle. Haklı olduğunda kavgadan korkma.

            Bilesin ki:Atın iyisine doru,yiğidin iyisine deli derler!!!

            HÜDÂYA EMANET OLUNUZ.