İslâm’da mezhepler, tarikatlar ve cemaatler konusunu işlerken, bu yazımda cemaat-siyaset ilişkisini ele alacağım.
Bu konu zaten basın ve medyanın gündeminde, siyasilerin ve bazı cemaat temsilcilerinin açıklamalarını takip ediyorsunuzdur.
Amacım, hiçbir İslâmî cemaati incitmek veya liderlerini eleştirmek değildir. Gönüllülük esasına dayalı olarak, büyük fedakârlık ve ferâgatla dine hizmet eden kardeşlerimizi daima takdir ve tebrik ederim. Başlarındaki liderlerinin makamlarına saygı duyarım.
Hiç kimseden maddi çıkar, emir vs. beklemeden, sırf Allah rızası için, bilgi ve görgülerimi sizlerle paylaşmak gayesiyle, objektif olarak ayet ve hadislerin ışığında, büyüklerimizin tatbikatından mülhem güncel gerçekleri yazmaya çalışıyorum.
Tüm kâinat hareketli dinamik varlıklar olarak yaratıldığına göre; ilâhi kanunların dışında her şey; fert ve cemiyetler gelişim-değişim sürecindetekâmül halindedir. İleriye bakmak suretiyle, en iyi ve en doğruyu aramak zorundayız. Benim yapmak istediğim de budur. Vaktiyle hatap dediğimiz okullara şimdi çocuklarımızı göndermek, bunun güzel bir örneğidir. Ya hatap gül haline dönüştü, ya da biz değiştik.
Hz.Peygamberimiz: “Ben her gün yüz defa istiğfar ederim.” Buyururken, tekâmüle ve terakkiye işaret ederek, bir önceki hal ve tutumundan nedametini belirtmiştir. Hz.Üstazımız da “Evlatlarım ben size kısa zamanda alet ilimlerini öğrettim, anahtar elinizde. Bu anahtarla siz âlî ilimleri okuyun ve kendinizi geliştirin.” Buyurmuştur.
Ülkemizdeki İslâmi cemaatler; kimisi Kur’an tedrisatı yoluyla, kimisi risale ile iman hakikatlerini yayma, kimisi neşriyat yoluyla, kimisi cehrî zikir sohbetleri ile ve daha yüzlerce yol ve yöntemle tebliğ ve irşat hizmeti yapmaktadırlar. Bu sebeple siyasetin dışında ve partiler üstü konumda bulunmak zorundadırlar. Zira mensupları ve destekçileri arasında farklı siyasi görüşte olanlar vardır.
Cemaatler; geçmişte dindarlara karşı baskıcı-yasakçı tavrı bilinen sol partilere mesafeli dururlar, bu partiler kendilerini düzeltinceye kadar böyle durmalı ve destek vermemelidir.
Sağ partilere ise; eşit mesafede ama iyi münasebetler kurmalıdır. Hiç birisiyle hasmane tutum içinde olmamalıdır. Özellikle milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla iktidarda bulunan partinin ve onun kurduğu hükümetin karşısında olmak, liderine ağır sözler sarf etmek cemaatin hayrına değildir. Rüzgâra karşı durarak, kişisel hırslara cemaati alet etmek kimseye bir şey kazandırmadığı gibi, hizmetlere ve bürokratik kadrolara zarar verir.
Son günlerde tartışılan, muhterem Gülen cemaatiyle iktidarın arasının bozulduğu yolundaki rivayetleri ihtiyatla karşılıyorum. İnanmak istemiyorum. Dinler arası diyalog konusunda kantarın topu kaçtığını görüyorum. Ancak İktidar-cemaat ilişkisinde umarım ki, akl-ı selim galip gelecek, fitne odaklarının oyunu bozulacaktır.
Naçiz kanaatime göre: Cumhuriyet Hükümetleri içinde en demokrat, en özgürlükçü, en muhafazakâr, en istikrarlı, en çalışkan ve en güçlü halk desteğine mazhar Hükümet; Ak Parti hükümetleridir. Özgürlük alanlarının alabildiğine genişlediği bu dönemde, bütün cemaatler gayet rahat ve engelsiz şekilde hizmetlerini sürdürmektedirler.
Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, yanında veya karşısında olabilirsiniz. Her kesin siyasi görüşüne saygı duyarım. Cemaat mensubu bir fert olarak değişik siyasi partilerde görev de alabilirsiniz, hatta bunu teşvik ederim. Demokrasilerde yönetime katılmanın en kestirme yolu siyasettir. Siyasete girmeden şikâyete hakkımız yoktur.
Ancak! Cemaat olarak durum değişir. Sırtınızda yumurta küfesi var demektir. Rastgele atraksiyon yapamazsınız. Partiler üstü kalmak zorundasınız. Bu günkü şartlarda ümmetin ortak eseri olan camiye ve dini müesseselere siyaseti sokamazsınız. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
Ankara İl Kurucusu bulunduğum Ak Partinin kuruluş günlerinde, Tayyip bey muhtar bile olamaz denildiği sıralarda, Yenişafak gazetesindeki 15 Aralık 2001 tarihli köşe yazımda aynen şunları yazmıştım:
“Ak Parti’nin kuruluşundan bugüne geçen 4 ay gibi kısa süre içinde, kamuoyu desteği açısından, açık farkla birinci haline gelmesi, toplumun her kesiminin bu ümit ışığı etrafında sevgi halesi oluşturması; tüm engelleme çabalarına rağmen yanan bu meş’alenin ülkenin ufkunu aydınlatmaya başladığını göstermiştir.
Şimdiden öyle anlaşılıyor ki; yapılacak ilk seçimde Milletin büyük çoğunluğunun Ak, pâk ve helal oylarıyla bu parti, tek başına iktidara gelecek, bahtı kara milletimizin yüzü gülecek, kara bulutlar dağılacaktır.”
Rabbime şükürler olsun ki, öngörülerim doğru çıktı, aradan geçen 11 yıl sonra aynı noktada fikirlerimi gönül rahatlığıyla savunabiliyorum.
Çok mesafe alınmasına rağmen, elbette yapılacak ve yapılamayan işler de var. Millî birlik ve beraberlik içinde, kesintisiz tam demokrasi ortamında şuurlu kardeşlerimizin de büyük katkılarıyla kervan yürüyecektir.
Yazılarımla; düşüncelerine tercüman olduğumu belirterek, olumlu yorum ve e.mailler yazan kardeşlerime teşekkürlerimi sunuyorum. “ “CEMAAT VE ŞÛRA” konulu yazım inşallah haftaya…
HÜDÂYA EMANET OLUNUZ.