İlçemiz; Kutuören-Melikşah-İkipınar mahallelerinin ortak yeri olarak bilinen “ÇALINTEPE” Mevkii’nde taş ocağı kurulması için Müteahhit A.R.O. , “Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden taş ocağı açma ruhsatı alır. İlgili nin müracaatı üzerine önce belde belediyesi sonradanda İlçe belediyesi “ÇED raporunu” bahane ederek taş ocağı işletme ruhsatını bir yıl geciktirir. Fakat müteahhidin mahkeme kararını getirmesi üzerine Çubuk Belediyesi işletme ruhsatını vermek zorunda kalır.
Müteahhit bu suretle taş ocağını işletme hakkını almıştır.
Müteahhit tarafından, taş ocağına giden yolun yapımına ait çalışmalar başlatılmış ve hatta ocaktan mucur alımına bile başlanmıştır.
Eskiden taş ocakları çevre yasasına bağlı olarak Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliğine göre verilmekte idi..
Daha sonra 2003 ila 2007 yılları arasında 3213 sayılı maden yasasının 7. maddesi, madencilik faaliyetleri izin yönetmeliği ve ÇED yönetmeliklerinde yapılan değişikliklerle kum ve taş ocakları ruhsatlarının verilmesi maden kanunu ve yönetmelikleri kapsamına alındı.
Mevzuatta taş ocakları sahipleri lehine yapılan bu değişiklik ile taş ocağı ruhsatlarının alınması kolaylaştı ve mahallinde hiçbir ciddi araştırma yapılmadan çevreye vereceği zararlar göz ardı edilerek ruhsat alan taş ocakları sayısı çığ gibi arttı
Şimdi ilçemize birileri gelecek, iş yapıp para kazanacağız diye yarattıkları kirlilik, toz, konkasör gürültüleri, patlatılan dinamitler, ağır tonajlı kamyon trafiğiyle ortamı bozacaklar. Bölgemizin bütün güzelliklerini yok edecekler. Biz de seyredeceğiz.
Taş ocağı çevreye zarar verecektir
Taş Ocağı, Kızılca, İkipınar, Kutuören, Melikşah, Yazır, Dumlupınar, Miğre ve Miğre’ye bağlı Taşkesen mahallelerini olumsuz şekilde etkileyecektir.
Bu ocak faaliyete geçtiğinde çevrede telafisi mümkün olmayan zararlar açacaktır. Özellikle de yol, sağlık, tarım ve hayvancılık yönünden..
Bölge, Ankara Savaşı’nın yapıldığı mekândır. Savaş’la ilgili kalıntılar hala mevcuttur. Bu yönüyle de tarihi ve turistik bir bölgedir.
Bölge halkı tarım ve hayvancılıkla geçinmektedir. Bölgede modern ve çok güzel meyve ve sebze bahçeleri ile birlikte ekili tarım alanları vardır. Şimdilerde bölge yemyeşildir. Taş ocağının faaliyete geçmesi sonucu ortaya çıkacak olan toz, ekili ve dikili araziye büyük ölçüde zarar verecektir. Bu güzel manzaraları bir daha hayal bile edemeyeceğiz.
Yine Kızılca Göleti - Miğre Dağı arasında ve diğer yörelerde bulunan dere yataklarındaki su havzaları (kaynaklar) kuruyacaktır.
Yine Melikşah’taki ‘yeraltı termal suyu’nun geçtiği havza da kuruyacaktır.
Bu bölge ekim ve dikim yapılan bir bölgedir. Taş ocağı faaliyetine devam edecek olursa çevredeki tarım arazisinin özelliği de ortadan kalkar. Ekim ve dikim yapılamaz. Bunun sonucu da hayvancılık da yapılamaz hale gelecektir.
Söz konusu Çalıntepe Mevkii’nde kurulacak olan taş ocağı bölgeye faydadan çok zarar verecektir. Bu nedenle faaliyetinin yasal yollarla durdurulması gerekir.
Buraya, bırakın taş ocağı kurmayı, burası eskiden olduğu gibi ormanlık bir bölge haline getirilebilir. Özellikle de Çevre ve Orman Bakanlığı, Ankara Savaşı’nın yapıldığı ve tarihte sedir ormanı olarak bilinen Çalıntepe’ye sedir ağaçları dikerek çevrenin siluetinin korunmasına katkı sağlayabilir.
Herhangi bir taş ocağından taş çıkarmak için patlatılan dinamit yakın çevreye 3,6 şiddetinde deprem etkisi yapmaktadır.
Bu da başta yaşamın olmazsa olmazı olan su kaynaklarının kirlenmesine ve kurumasına sebep olmaktadır. Her bir taş ocağının bir su kaynağını kuruttuğu hesaplanmaktadır.
Ayrıca devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması gereken, hava kirliliğini de önleyen topraktaki suyu tutan ormanlık alanlar büyük zarar görmektedir.
Bunun yanında turizm alanları, tarım alanları ile yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri vs. de olumsuz etkilenmektedir.
Taş ocaklarına verilen ruhsatlar sonucu tarımsal su kaynakları tahrip olduğu gibi tarımsal bitki ve meyve ağaçları da tozdan büyük zarar görmektedir.
Taş ocağı ruhsatı verilen bölgelerde yapılan patlatmalardaki sarsıntılardan su kaynakları kaybolmakta kirlenmektedir.
Bölge Muhtarları Tepkili
Taş ocağının kurulacağı bölgedeki mahalle muhtarları çok tepkili.
Mahalle Muhtarlarından; Kutuören Mahallesi Muhtarı Ali Balin, Melikşah Mahallesi Muhtarı Mustafa Öztürk, İkipınar Mahallesi Muhtarı Bayram Bal, Kızılca Mahallesi Muhtarı Orhan Gülle, Yazır Mahallesi Muhtarı Sadık Can ve Dumlupınar Mahallesi Muhtarı Mevlüt Tiftikçi, Çalıntepe Mevkii’nde kurulacak olan taş ocağının durdurulması ve iptali için bir dosya hazırlayıp gereği için, Çevre ve Orman Bakanlığı, Turizm ve Kültür Bakanlığına, Ankara Valiliğine, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına, Çubuk Kaymakamlığına ve Çubuk Belediye Başkanlığına vermişlerdir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Maden İşleri Genel Müdürlüğü) yetkilileri, yapılan taş ocağı açma başvurusunu yalnızca kağıt üzerinde inceleyerek ve oturduğu yerden olumlu izni vermiş olacaklar ki; Taş ocağının nasıl bir yere kurulacağını, doğayı ne hâle getireceğini, yeşili ve ağacı nasıl yok edeceğini, çevredeki insan yaşamını nasıl etkileyeceğini hiç düşünmemişlerdir?
Muhtarlar feryatlarını duyurmak istercesine seslerini yükseltiyorlar ve,
“tarım alanlarını ve yerleşim alanlarını olumsuz etkileyen bu tür faaliyetlerin bir an önce kontrol altına alınmasının zamanı geldi de geçiyor” diyorlar.
Muhtarların ve bölge halkının ilgisini çekmesine ve tepki göstermesine karşın, dosya verilen ilgili makamlar ve kuruluşlar bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunmamışlardır.
Bölge bir yandan tarihi ve turistik yanlarıyla, bir taraftan tarım bölgeleriyle cazibe merkezi haline gelirken, diğer taraftan da taş ocaklarıyla itici hale getiriliyor. Su kaynaklarını, su havzalarını, tarım alanlarını ve yerleşim yerlerini kirleten bu faaliyetlerin yarattığı tahribatın faturası çok ağır olacak.
Bunu zaman gösterecek ama şimdilik kimsenin umurunda değil.
Doğa Katliamı Yaşanır
Taş ocağı faaliyete başlarsa bölgedeki çevre dengesi bozulacaktır. O bölgedeki, yemyeşil ve meyve veren ağaçların yerini ölü ağaçlar, tertemiz ve bol oksijen saçan havanın yerini zehir saçan hava, su havzalarından fışkıran ve içilebilen suyun yerini ise içilmez hale gelmiş su alacaktır.
Yine güzergâhtaki yollar ağır tonajlı (yaklaşık 40’tonluk) araçların trafiğe çıkmasıyla bozulacaktır. Birileri uygarlığın nimetlerinden (rantından) yararlanırken bölge halkının ödediği bedel maalesef çok ağır olacaktır. Bölge yaşanamaz bir hal alacaktır.
Taş ocaklarının ilçe mahalle ve köylerinde yaptığı zararlara ait daha önceki örnekler ortadadır. Örneğin Taşpınar’daki taş ocağının çevrede yaptığı ‘tahrifat’ herkes tarafından bilinmektedir. Keza diğer ocakların durumu da aynıdır. Ocak ruhsatları verilirken kıstas nedir?
Taş ocaklarının bölgemizde meydana getirdiği zararlar ortada.. Ancak, aynı duyarlılığın ilgili kişi ve kurumlarca gösterilmemesi garip değil mi?
Bu durum bölge insanının huzurunu şimdiden bozmuştur. Köylü vatandaş ormandan bir dal kestiğinde orman suçuyla yargılanıyor. Ama, doğanın katledilmesine göz yumuluyor. Gerçekten de ilgili makamlar ve kurumlar açısından ‘bu ne yaman çelişki böyle’ dedirten bir durum söz konusu değil mi?
Çubuk konut ve tarım alanı olarak ilan edilmiştir. Hal böyle iken taş ocaklarına nasıl ve neden ruhsat verilmektedir? Bu ruhsatı verenler bölgede nasıl bir araştırma ve çalışma yapmışlardır? Çevresel değerler ve etkenler neden dikkate alınmıyor?
İnsanın doğaya gereksinimi vardır, ama doğanın insana gereksinimi yoktur. Kendimizden sonrakilere de yaşanabilir bir dünya bırakmak için elimizden geleni yapmak, biz insanların en önemli sorumluluklarından biri olmalıdır.
Doğal çevre aynı zamanda bizim yaşama koşullarımızı da oluşturur. Yaşamsal önem taşıyan dört unsurun üçü; toprak, hava ve su bugün için büyük bir tehlike altındadır. Bu tehlikenin en büyük kaynağı da maalesef insanoğludur.
Çubuk Halkı ve yetkililer; Tarihi ve turistik değerlerle dolu, güzel ve şirin Çubuk’umuza sahip çıkmalıdır. Şimdilerde yaşanabilir olan ilçemizin üç-beş rantçıya peşkeş çekilmesine razı olmamalıdır.Yoksa gelecek nesillere hesap veremeyiz ve onların hep bedduasını alırız. Konuyla ilgili olarak demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanmalıyız…
Dün olduğu gibi bugün de ormanlarımız, tarım alanlarımız, su kaynaklarımız, çevredeki yerleşim birimlerimiz, yabani yaşam, jeolojik yapı, görsel kirlilik, tarihi eserler, doğal afetlere davetiye çıkarılması, turizm, karayolları gibi çok değişik alanlarda zarar veren taş ocakları ruhsatlarının “Maden Yasası”na göre değil, eskiden olduğu gibi “Çevre Kanunu” kapsamında verilmesi ve eskiden verilen ruhsatların da buna göre revize edilmesini (yenilenmesini), bu yönetmelik esaslarına uymayanların da kapatılması, çeşitli çevre sorunlarının önlenmesi açısından son derece önemli ve gereklidir.
Bu alan tarihsel, doğal, kültürel ve turistik özelliklerine uygun olarak projelendirilmeli, tarihi ve kültürel mirasın korunması amacıyla geleneksel kimliğine kavuşturularak, insanlığa ve genç kuşaklara aktarılmalı. Yoksa bölge yaşanamaz hale gelir..