Halkın içinde pek görünme, kolay ulaşılan olma; kıymetin düşer. Seni merak etsinler, az konuş ki cahilliğin çıkmasın ortaya!
Yürürken yerleri titret, sana bakanların yüreği güp güp atsın! Muhataplarınla alay et, bol keseden sözler ver, parayla değil ya! Sonra hangi birini hatırlayacaksın, köprüden geçene kadar!
Kılavuzu karga olan, çıktı meydana. Öyle mağrur, pek de alımlı duruşuyla:
Ben size hizmet etmeye değil, efendiniz olmaya geldim; hem siz değil miydiniz, Partimiz odun koysa seçilir! diyen! Benden iyi odun mu bulacaksınız; hem yakar, hem yanarım!
Para deseniz bende, şöhret deseniz hakeza! Sonra ben istemedim ki, zorla getirdiler beni buraya! Yoksa benim gözüm yukarılarda! İşinize gelirse!
Benden fazla bir şey beklemeyin, mebus seçiminde bir yolunu bulur, tüyerim. Burası sıçrama taşı; başkentte daire müdürlüğü çantada keklik; şimdi söyleyin bakalım, destek tam mı?
Gözümün içine bakın, kazara seçilirsem bana yamuk atanın canına ot tıkarım, haberiniz olsun! Karamsarlık çöktü, soluk benizli Anadolu insanının yüreğine; aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen
İlçe, sonradan görme, dününü inkar eden; kah sağda, kah solda, kah merkezde figüranlar geçitine sahne olmuştu yıllarca!
İsimleriyle öne çıkmışlar, projenin adını bile anmamışlardı. Hiç birinin belleğinde bir kent tasarımı yoktu!
Dayanamadı. Kalabalığı yararak öne çıktı. Biraz önce sizi aşağılayan kimdi? Aşağılanmışlar mıydı sahiden? Bak, bunu hiç düşünmemişlerdi.
Bağrı yanıklardan biri: Kim olacak, gemisini yürüten kaptan; benzerlerinin de farkı yok; al birini !
Cesaret alan öteki: İlçemiz, ne çektiyse Hemşerimiz! deyip bağrımıza bastıklarımızdan çekti; yirmi yıl var ki koynumuzda yılan çıyan beslemişiz, meğer danışıklı dövüşmüş!
İlçeler arasında en gerisi bizimki; bir yağmur yağdı mı lavaboların yanına varılmaz. Ne alt yapı, ne üst yapı; mahallelerde park görünen yerler, ne hikmetse(!) bir bir kayboluyor.
Yeni sanayimiz daha bitmeden çürümeye terk edildi. İki şovmene bir çırpıda verilen parayla, ilçede yüz öğrencinin bir senelik harçlığı çıkardı. Bizi kim düşünür?
Anlattıkça göz kenarlarında kızarıklar peyda oluyor, öfkesinden sesini kontrol etmekte güçlük çekiyordu:
Yüz bin nüfusuz. Her şafak binlercemiz Ankara yolunda balık istifi. Haftalığımız, Siteler, Ostim yoluna gidiyor. Biz bilmiyor muyuz, belli bir işimizin olmasını?
En geri kalmış yörelerde bile mantar gibi meslek kursları açılmış; kadınlar, kızlar, her yaştan insanlar onlarca meslekten dilediklerini öğreniyorlar. Üstelik iş garantili. Ya biz, biz ne olacağız?
Bizi yönetenler bilmiyorlar mı, şehre giren her Çin malının bir kişiyi daha sefalete mahkum ettiğini? Kimi vatan millet edebiyatıyla nutuklar çekiyor -Vatanı sevmenin partisi mi olurmuş?-
Kimi eski tas, eski hamam; hizaya sokmakla meşgul, direnen insanlığı Kimi de geçer akçe ne ise onun peşinde. Kim halkı Hak için sevecek; yüzde yüzü hedefleyip, yerelden merkeze, yaşanılan buhrana bir son verecek!
Eşitliği hayat düsturu yapıp, adalet bayrağını burçlara dikecek kim? Böldükçe bölen değil, farklılıkları zenginlik sayan Sınırları üç kıta, beş deniz büyüklüğündeki Anadolu coğrafyasını tek yürek yapıp, düşmanı dışarıda arayacak kim?
Deme ile ilahinin, semah ile semanın, Bektaşi ile Nakşinin; Ali cesaretinde, Ömer adaletinde, Osman zerafetinde, Ebubekir cömertliğinde bir kaynaktan içtiğini haykıracak kim?
İstismarı ortadan kaldırmanın yolunun istismarcının kozunu almak olduğunu bunun da, hak ve özgürlükleri tabana yaymaktan geçtiğini avazı çıktığı kadar bağıracak yasakçının, bir daha insan içine çıkamayacak kadar kınandığı bir sistemin diyalektiğini kuracak kim?
Kim, bize yaşanabilir bir kent armağan edecek?
Zemheri"de, üstelik ana caddede, ayağının dibinden geçen dört tekerin marifetiyle, boynundan aşağı karla karışık çamur deryasına bulanan emekçinin diş gıcırtını duyacak kim? .
Kim, ayak bastığı yere ekip çağırıp, İmarda ne görünüyorsa o; parksa park, yolsa yol; tez yapılsın! deyip, bitmeden oracıktan ayrılmayacak, kim?
Belki çıkar!