Ruh ve beden sağlığı yerinde olan normal insanlar, iki cihanda dünya ve âhiret hayatında huzurlu yaşarlar. Kalbi iman dolu bu olgun kişiler aynı zamanda etrafına pozitif enerji yayar mutluluk kaynağı olurlar. Böylesi kâmil, dengeli, vakur ve pozitif kişilerin sayısı azalırsa dünyada denge bozulur, kargaşa ve huzursuzluk yayılır.
Nitekim genel manzaraya baktığımızda; bilgi, servet, refah ve medeniyetin artmasıyla birlikte aşırı hırs ve stresin de arttığını görüyoruz. Yırtıcı canavar gibi, gözü dönmüş, hırçın ve agressif, insan görünümlü kimi yaratıklar suç makinesi haline gelmiş durumda. Bir çürük elmanın sepetteki diğer elmaları da çürüttüğü gibi, bozuk bir kişi çevresini de bozabiliyor.
Bu bozulmuşluk ve çürümüşlük o kadar had safhaya varmış ki, daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, toplum adeta bir sinir harbi yaşıyor. İnsanlar patlamaya hazır bomba durumunda küçücük bir hareketle pimi çekilmişçesine ölümüne yıkım ve tahribat yapabilmekte, gözünü kırpmadan cinayet işlemektedirler.
Dikkatsiz bir kişinin ya da kasıtlı birisinin bir kibrit çakmasıyla nasıl ki, koskoca bir yeşil orman örtüsü yangınla kül oluyorsa; insanların sinir sistemini bozacak basit bir söz, ima ve hareket, aynen orman yangını gibi büyük olaylara sebep olmaktadır.
Aile içi basit sen-ben ihtilafından doğan geçimsizlikler ve nihayet yuvanın yıkılmasına varan boşanmalar sonunda, ailenin ve çocukların perişan olduklarını sıkça müşahede ediyoruz.
Komşular arasındaki rahatsız edilme kavgaları, hoca-öğrenci arasındaki gerginlikler, son günlerin flaş olayları; hasta-doktor arbedesi, futbol fanatikleri ve daha pek çok sayamayacağımız istenmeyen olaylar acaba neden kaynaklanıyor?
Yüzlerce can ve mal kaybına sebebiyet veren Trafik terörünü de düşünelim; Dalgın ve dikkatsiz ya da bilinçsiz kişilerin yol açtığı kazaları bir tarafa bırakalım, hız tutkunu kural tanımaz ve küstah trafik magandalarına ne demeli? Yollarda dehşet saçıyorlar. Bilerek veya bilmeyerek vuslat yollarını kan gölüne çeviriyorlar.
Ülkeye büyük zarar veren, milletimizi üzüntüye boğan, ailelerine ve kendilerine derin acılar yaşatan kötü olayların temelinde hiç şüphesiz en başta imansızlık, sabırsızlık, hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük yatmaktadır. Tabii ki, bu da eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır.
Artan zenginlik ve refah seviyesi, gelişen teknolojik imkânlar, hayatı kolaylaştıran vasıtalar yine de insanları mutlu edemiyor. Apaçık görülüyor ki, kalplerdeki mânevî boşluk madde ile doldurulamıyor. Diğer bir ifadeyle; iman zafiyetinden kaynaklı ruhî bunalımlar, toplumsal cinnet ve şiddet tehlikeli bir noktaya gelmiştir.
Siyasî liderlerin birçoğu ve bazı sivil toplum önderleri taraftarlarını öylesine kuruyor ve tahrik ediyorlar ki, “vur” deyince öldürmeye hazır bu cahil kitleleri sanki cephede düşmana karşı savaşa gönderircesine “Yürüyün aslanlarım, görüyüm sizi” demektedirler.
Kin, öfke, hırs, alkol ve fanatizm azgını gözü dönmüş bu kişi ve kitleleri durdurmak ve teskin etmek çok zordur. Her an büyük kitlesel facialar yaşanabilir. Güvenlik güçlerimize Allah (c.c.) kolaylık versin.
Aynı gemide aynı havayı soluyan kardeşler olduğunun bilincinde “Ben bugün siftah ettim. Allah bereket versin, komşum henüz bir satış yapamadı, diğer alışverişini de ondan yap” diyecek kadar birbirini seven kanaatkâr esnaf kaldı mı acaba?
Her haksızlığa misli ile mukabele edilmez. Kötü söz, kötü sözle cevaplandırılmaz. Sövene sövülmez. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Öfkeyi yenmek ve sabretmek acıdır ve zordur, ama mükâfatı çok büyüktür. Sabredenler mutlaka kazanır.
İyi düşünmeden atılan hatalı bir adım veya sarf edilen yanlış bir söz, maddî-ma’nevî yıkıma ve ömür boyu pişmanlığa yol açabilir. Soğukkanlılıkla iyice düşünülseBU HIRÇINLIĞA DEĞERMİ? Zira çoğu zaman incir çekirdeğini dahi doldurmayacak basit şeylerden dolayı katl-i amlar yapılmakta, onarılmaz zararlar verilmektedir.
Başta siyasî liderler, sivil toplum önderleri ve medya kuruluşları olmak üzere fert ve cemiyet olarak herkesi Allah rızası için yapıcı, sorumlu, birleştirici ve sabırlı olmaya çağırıyorum. Bu dünya hepimize yeter. Bu insanları Allah (c.c.) yaratmıştır. Yaratılanı sev, yaratandan ötürü. Bu dünya kimseye kalmaz.
Atalarımız: “Bir pire için bir yorgan yakılmaz.” Demişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” Mealindeki ayet anlayanlara yeter.