Birlik,beraberlik ve kardeşlik duygularının güçlendiği dînî bayramlarımızdan birisini geride bıraktık. Kurban kesme ve bayramlaşma heyecanı ile 9 gün süren tatil imkânı, acısıyla tatlısıyla sona erdi. Tabiî ki, hac'daki izdiham yüzünden yüzlerce müslümanın ölümü ve yüzlercesinin yaralanması hepimizi derinden üzmüş, özellikle katil ve kahpe terör örgütünün azgınlığı, bayramda dahî cinayet işlemesi acımızı arttırmıştır.
Basiret sahibi herkes görüyor ve anlıyor ki, bayramı zehir ediyorlar. Milletimizin yüzünün gülmesini ve göz açmasını istemiyorlar. Gayet sistemli bir şekilde aramıza fitne ve ayrılık tohumları ekiliyor, sosyal bağlarımız, kardeşliğimiz zayıflatılarak parçalanmak isteniyoruz. Etnik köken, mezheb ve cemaat farklılığımız ile siyasî görüş ayrılıkları öne çıkarılarak, özellikle kaşınarak, tahrik edilerek düşman kamplara bölünmek isteniyoruz.
Halbuki İslam dünyası olarak, farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp, ortak noktalarda ve temel değerlerimiz etrafında toplanmak suretiyle sımsıkı kenetlenip gücümüzü korumak gerekir. Zira bir ve beraber olamazsak dağılır, savruluruz. Bu gerçeği herkes bildiği ve söylediği halde, ma’alesef bugün kardeş, kardeşi arkadan vurmaya ve yok etmeye çalışmaktadır. Kötü propağandalarla, ihtilaflarımız ve husumet cephelerimiz o kadar çoğalmış ki, sanki düşmanız, başka düşmana lüzum yok. Birbirimize yetiyoruz. Düşmanlar seviniyorlar.
Çok önemli ve tehlikeli tarihî dönemeçlerden geçiyoruz. Başta siyasetçilerimiz, ilahiyatçılarımız, dînî ve millî eğitim ordumuz olmak üzere, tüm sivil toplum örgütleri, tarikat ve cemaat mensuplarına görev düşmektedir. Onlar milletimizin hamurunu yoğuran ve şekillendiren birleştirici unsurlardır. Dolayısıyla fedâkâr, hoşgörülü, yol gösterici ve yapıcı rehber olmak zorundadırlar.
Birlikten kuvvet doğar. Nerede birlik, orada dirlik vardır. Hacı Bektaş-ı Veli: “Gelin canlar bir olalım. İri olalım. Diri olalım.” der. İstiklal Şâirimiz M.Akif Ersoy da şöyle der:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. . Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Binanın tuğlaları gibi, fertleri arasında birlik, beraberlik ve dayanışma olan cemiyetler, kale gibi sağlam olur ve huzur içinde yaşarlar. Hiç kimse onlara zarar veremez, her alanda başarılı olurlar. Daha açık ve net bir ifadeyle; huzur ve saadetin şartı, birlik ve kardeşlik içinde Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktır.
Ezelî düşmanlarımız, özellikle Siyonistler, aramıza soktukları maşalar ve ajanlarla, dostluk maskesi altında suret-i hak’dan görünerek bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar. Suyu bulandırıp bulanık suda balık avlamak istiyorlar. Şöyle ki: Basit ve küçük sorunlar büyütülüp, çıbanbaşı haline getiriliyor. Büyük resme değil, detaylara bakmamız isteniyor. Yani ümmet ve millet şuuru silinip, farklılıklar öne çıkarılıyor.
Meşhur Yahudi Abdullah ibni Sebe, Şia mezhebini niçin kurmuştur? Kerbela olayı hain tahrikler yüzünden değil midir? Küçük sorunlar ve ihtilaflar, dün olduğu gibi bugün de aynen büyütülüp canlı tutularak, kardeş kavgası körüklendiği gayet açıktır.
Kardeşini kusurlarıyla beraber, beşer olarak kabul edip bağrına basacaksın. Varsa ayıplarını araştırmak değil, tam aksine örtüp, bardağın dolu yanına bakacaksın ki, beraber olalım. Kusursuz kul yoktur. Aksi taktirde kardeşinin kuyusunu kazan, Ebu-Cehil gibi kazdığı kuyuya kendisi düşer. Ülkemizde ve tüm dünyada Müslümanların birliğine kastedenlerin tuzakları kendi başlarına dolanması için: GÜN, BİRLİK, BERABERLİK VE KARDEŞLİK GÜNÜDÜR.