BİRAZ DA GÜLELİM

ŞEVKET TANDOĞAN

          Ülkemizdeki yoğun ve kasvetli gündemler yüzünden gülmeyi unuttuk. Terörün yaktığı canlar ve siyasî çekişmelerle birlikte yüzleri hüzünlü, çehreleri asık mutsuz insanlar çoğaldı. Üzerimizdeki karabulutlar yüzünden sanki kâbus görüyor, umutsuzluğa itiliyoruz.

          Halbuki hayat devam ediyor, her gecenin bir sabahı vardır. Üstelik ümitvar olmak için çok sebep var. İnananlar umutsuzluğa kapılmaz. Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Gelecek mutlaka bizimdir ve aydınlıktır.

          Merhum Nasrettin hoca ve benzeri fıkra üstadları; nükte, hiciv, latîfe ve esprileriyle insanları güldürerek düşündürmüş, düşündürerek öğretmişlerdir. Onlar saatlerce anlatılamayacak hikmetleri, ince nükteleriyle kısa bir cümlede ibret dersi olarak vermişlerdir. Hikâyeler de böyledir.

          Bu gerçekten yola çıkarak, kasvetli havayı dağıtmak ve biraz olsun tebessüm ettirmek gayesiyle ibretli bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum:

                    BİR KAZ GÖNDERSEM YOLABİLİR MİSİN?

          Vaktiyle bir padişah, baş veziri ile birlikte kıyafet değiştirerek, soğuk bir kış günü halkını kontrole çıkmış. Bir sokakta ak sakallı bir ihtiyarın bir işle meşgul olduğunu görmüş, selam vermiş:

          --Esselâmü aleyküm yâ pîr-ü peder.

          --Ve aleyküm selâm cihana server.

          --Ne iş yapıyorsun bu soğukta?

          --Gördüğünüz gibi deri tabağlıyorum efendim.

          --Altılarda ne yaptın?

          --Altılara altıyı eklemeden otuz ikiye yetiştiremiyoruz.

          --Geceleri kalmadın mı?

          --Kalktım ama ellere yaradı.

          --Sana bir kaz göndersem yolabilir misin?

          --Müsaade buyurursanız CIYAKLATMADAN YOLARIM.

          Padişah ve vezir veda edip ayrılmış ve halkı kontrole devam etmişler ama, ihtiyarla padişah arasındaki şifreli konuşma vezirin kafasına takılmış ve saraya gelince padişaha sormadan edememiş. Padişah: “Anlamadıklarını git ihtiyara sor, anlamadan gelme” demiş.

          Baş vezir, şifreli konuşmayı çözmek için geri dönüp ihtiyarı bulmuş ve “Biz halktan biri gibi kıyafet değiştirmiştik, sen ilk selamda “Aleyküm selam cihana server” demekle padişah olduğunu nasıl anladın? Diye sormuş. İhtiyar cevap vermek için bir kese altın istemiş, keseyi alınca: “Padişahın giydiği eski bir kürk idi. Eski bile olsa ancak padişah eskitmiş olabilirdi. Mesleğim icabı padişah olduğunu bildim”demiş.

          Baş vezir sormaya devam eder: Padişah sana, “Altılarda ne yaptın?” dedi. Sen de “Altılara altıyı eklemeden otuz ikiye yetişmiyor” dedin. Bu ne demekti? İhtiyar, bir kese daha altın karşılığında bunu da şöyle açıklamış: “Padişah bana, yazın altı ay ne yaptın, şimdi bu soğuk kış günü çalışıyorsun” dedi. Ben de, “kışın da çalışmazsak boğazımıza yetmiyor, geçinemiyoruz.” Dedim.

          Vezir yine sorar: Padişah sana “Geceleri kalkmadın mı?” dedi, Sen de “Kalktım ama ellere yaradı” dedin. Bu ne demekti? İhtiyar bir kese daha ister. Vezir mecburen üçüncü keseyi de verdikten sonra, açıklar: “Padişah bana geceleri kalkmadın mı” derken, “ Çocuğun olmadı mı” demek istedi. Ben de “Kalktım ama ellere yaradı” demekle, kız evladım oldu, evlendi. Dedim.

          Baş vezir, “Bir kaz göndersem yolabilir misin” dedi…? Derken kazın kendisi olduğunu anlamış ve daha fazla yolunmadan oradan uzaklaşmış. Böylece dürüst çalışan bilge insanların bir gün mutlaka bahtının açılacağını ve rahata kavuşacağını anlamış oluyoruz.