Toplumların ve milletlerin hayatında, zaman zaman akıl tutulması dediğimiz anormal, karmaşık safhalar yaşanır. Bu durum öyle bir hengâmedir ki; gören gözler görmez olur, kulaklar duymaz, bülbül gibi öten diller konuşamaz olur. Musibet ve Felâket gelirken adeta her kes sadece durup seyreder.
Çünkü kaderin acı bir tecellisi olarak, müstehak olunan mukadderat vuku bulacağı için, irfan sahiplerinin de basireti bağlanmak sûretiyle, ilâhî kader hükmünü icra eder.
Rabbimizin lütfu-inayetiyle, felâket girdabına sürüklenmekten kurtulan şuurlu kimseler, dua ve niyazlarla feryat etseler de sonuç değişmez. Günümüzde ve yakın tarihimizde bunun tipik örnekleri vardır.
136 yıl önce, 1876 Haziranında vuku bulan Çerkez Hasan vak’asını anlatmak sanırım güzel bir örnek olacaktır:
Ünlü Tarihçi İsmail Hami Danişmend, Osmanlı Tarihi Kronolojisi adlı eserinde bu hadiseye geniş yer vermiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş yıllarında, tam bir karmaşa içinde Balkan isyanları sürmekte, Girit ve Arnavutluk isyanları bastırılmaya çalışılmaktadır. Bu esnada askerî darbe ile Sultan Abdülaziz Han tahttan indirilmiş, Kapatıldığı sarayda bilek damarları kesilerek şehit edilmiş, şahsi serveti yağmalanmıştı.
Ayrıca Sultan Abdülaziz’in haremi Neş’erek hanımefendi götürüldüğü Fer’iye sarayında hakarete uğramıştır: Eski Padişah’a kin besleyen bir memur; terbiyesizce Hanım Sultanın üzerindeki ve başındaki şalı çekip almış, Hanımefendiyi oradaki askerlerin ve diğer erkeklerin önünde zor durumda bırakmıştır. Yani Osmanlı Hükümdarının ve İslâm halifesinin eşini, o zamanın anlayışına göre çıplak bırakmıştır.
Neş’erek Hanım Sultan, maruz kaldığı bu hakaretin üzüntüsüyle dört gün sonra vefat etmiştir.
Koskoca Osmanlı İmparatorluğunun eski hükümdarına ve eşi Hanımefendiye reva görülen bu darbeyi, zulüm ve ahlaksızlığı her kes basireti bağlanmış halde seyrederken; BİR YİĞİT FEDÂİ ortaya çıkar.
Henüz 26 yaşında, cesur ve korkusuz bir Kolağası (Yüzbaşı) rütbeli HASAN BEY; meşhur bir Çerkez ailenin çocuğudur. Çerkezlerin Zevş kabilesinden Gazi İsmail Bey’in oğludur.
Çerkez Hasan; aynı zamanda azledilen ve şehit edilen Abdülaziz Han’ın hanımı Neş’erek kadın efendinin de kardeşidir. Dolayısıyla darbe mağduru şehit padişah bu yiğidin eniştesidir. Bu korkusuz subay olup bitenleri asla hazmedemez. Kolay kolay önüne geçilebilecek birisi de değildir.
Artan kargaşa ve huzursuzlukların önüne geçmek isteyen o günkü Hükümet (Bakanlar kurulu), her gece bir nazır’ın konağında toplanarak, olayları takip etmeye çalışmaktadır.
Kolağası Çerkez Hasan ise; Sultan Abdülaziz’in azlinden ve şehit edilmesinden birinci derecede sorumlu gördüğü Serasker Hüseyin Avni paşa ve yandaşlarına haddini bildirmek için sabırsızlanmaktadır.
15 Haziran 1876 Perşembe gecesi Bakanlar kurulunun, Serasker (Genel Kurmay bşk.) Hüseyin Avni Paşanın Kuzguncuk’taki yalısında toplanacağını haber alan Çerkez Hasan, üzerindeki 4 tabanca ve bir av bıçağı ile yalıya gider, kimseyi bulamayınca döner: Toplantının yapıldığı Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağına gelir.
Konağın kapısında 15 nöbetçi koruma vardır. Çerkez Hasan onlarla mücadele ederek yukarıya çıkmayı başarır, toplantı salonuna girer ve evvela Serasker’i göğsünden ve karnından vurur. Diğer nazırlar, sofaya ve yandaki odalara kaçışırlar. Dış işleri nazırı Raşit Paşa koltuğunda bayılıp kalmıştır. Serasker henüz ölmemiştir. Çerkez Hasan üzerindeki bıçakla delik deşik eder ve görevlilere teslim olur. Son anda merdivende kendisine hakaret eden bir subayı da çizmesinde sakladığı tabanca ile vurur. Bilanço: 5 ölü ve 4 yaralıdır.
Kendisi de yaralananÇerkez Hasan; tedaviye gelen Doktora: “Beni yarın asacaklar. Şimdi tedavi zahmetine ne hacet!!!” diyerek doktoru geri göndermiştir.
Nitekim Hasan bey Ordudan atılır ve Divan-ı Harp tarafından idama mahkûm edilerek, bir gün sonra Beyazıt meydanında asılır.
Ya sonrası?...Çerkez Hasan Bey’i sessiz sedasız Edirnekapı Kabristanı’na defnederler. Aradan zaman geçer. Tahta Sultan 2. Abdülhamid Han çıkar. Yiğit fedainin mezarını yaptırır ve mezar taşına şu ibareyi yazdırır:
“Genç yaşında veliyi-ni’meti uğrunda canını fedâ etmiştir.”
SONUÇ OLARAK:İhkak-ı Hak adına cinayeti tavsiye etmiyorum. Ancak kötü gidişe dur diyecek omurgalı yiğit fedailer her zaman tarihe geçerler. İşte şimdi Çerkez Hasan’ı rahmetle ve ibretle anıyoruz. Allah taksiratını affetsin. Mekânı cennet olsun.
HÜDÂYA EMANET OLUN.