Bir Şehir Çığlığı: ŞEHİR-DER

Tarık Sezai Karatepe

Bir şehre ram olmak, kaldırımlarında esenliği yaşamaktır, ılık ılık. Şehir, erler bekler; hizmet ehli. Lakin statüko duvarına çarpan niyetler, dumura uğrar zamanla.

Şehrin insanı bilir… yerlisinden, yurtlusundan görmediği amel-i salihi, “üç kat yabancı”nın ayağına getireceğini. Fakat, kabahat midir, kafa kağıdında “hemşehri” yazmamak?...

“Alın hayrını görün!” diyesi gelir. İçindeki ,“Halık"a tazim, mahluka şefkat!” bilinci, meydan vermez soğuk tepkilere. Asil bir duruştur, onunkisi. Vakur bir bakıştır, onu dirilten.

Slogancıbaşı, borazancıbaşı, çalgıcıbaşı, çengicibaşı… “Bizim deklanjörümüzde sana yer yok!” der.

Meğer bir çocukluk rüyasıymış… uyandı.

“İyi de, Yetmiş Dokuz"un Mayıs"nda gönül verdiği…  adeta yürek rabıtası kurduğu…  tam dört sefer yere indirilen, her defasında bir yiğitçe gururla tabelasının tozunu silkip:

“Altın sakıt olmaz, yere düşmekle… kadr u kıymetten” diyen nefere layık görülen, bu muydu?

Bir gün…. Beşincisinin kapısından muzaffer bir komutan misali girer miydi? Hem bir iddia ile yola koyulup, hem de dertdaşlarını, çiledaşlarını, gardaşlarını… uzak tutan ahbap-çavuş, dayı-yeğen düetini tarihin çöplüğüne yollamaz mıydı?

“Çok kızgınsın!”

“Nasıl olmayayım! Malazgirt ruhunu zirveye taşıyacakken… bir uzun yol koşusunu zaferle taçlandıracakken… şehre, “Yaradan"ın, Fussılet Otuz Üç"te, insana verdiği isme yaraşır” hizmeti doyasıya akıtacakken…

“Kaybetmek isteyenin ruh hali”ne benzer bir tavırla, geri çevrilen adamdan başka ne beklenir? Taş değil bendeki: Yürek!..”

“Ya bundan sonra!...”

“Kolay! Şehirleri, statükonun emrinden… politikacı sicilinden… çevresi olanın mühründen kurtarıp… bir Prangasız Yürekler Orkestrası kurmaktır, çözüm!”

“Şehir-Der, bunun için mi?”

“Yüzde yüze talipsiniz bir kere. İlk şart: Şehre selamla girilir. Sonra, şehir sevilir. Sonra da, insanoğluna ve insankızına dili, milleti, medeniyeti… sorulmaz. Bir de delicesine çalışılır.

Nicedir suskun bir medeniyeti, El Hamra"dan, Üsküp"ten, Kandahar"dan…  Anadolu"ya… Çubuk"a, Akyurt"a, Pursaklar"a… taşımak!

Hür Beyinler Platformu"nu kurmaktır, bir sonraki. Bir kimliği taşıyor olmak, o kimliğin hakkını vermektir.

Anasının dilini konuşmaktan haya eden, mezhebini ateizme kurban eden, ırkını bir zalime peşkeş çeken… canlı cenazeler, bu kapıdan giremez.

“Bu kapıdan, kol ve kanat kırılmadan geçilmez / Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez…”

“Bu dediğin…!”

“Oldu bile! Üç bir, yan yana geldi mi yüz on bir yapar; kol kola girerek 1-1-1… Ama, alt alta üç bir, sadece üç!”

“Kırmızı çizgileri var mı, Şehir-Der"in?”

“İnsanı, insandan ayıran her şeye karşı… Gayesine ulaştı mı, kendine de…! Araç, amaç olmadan… en eski tuzağa düşmeden… Bir kutlu insanların ülkesi Anadolu!”

“Ya suçlular!”  “Beraat-i zimme esastır.”

“O da ne!”  “Şehir dilini yutmuş, başka sözden bize ne!”

“İçinizde, Şehir-Der"e, basamak niyetine çıkanlar varsa!”

“Onları, cümle kamunun sağduyusuna ve solduyusuna havale ediyorum. Elbette, şehirleri dönüştürenler… zihniyet devriminin öncüleri… Gün olunca hak ettikleri yere gelecekler. Alın teri, el emeği, göz nuru…”

“Niye, bütün bunlar?”

“Benim renklerim, neden yüz fertten birinin gönlünü fethetmiyor? Zihniyetim, alemler fethetmiş… Bir acı haberle Roma"dan dönmüş… İber"in karşı kıyısına erler çıkarmışken… Bugün yürek fethimizden aciziz. Bunu sorguladım.

Ötekiler"e veryansın ederken, yasak savmışız sanki… Farzı korumayı gençlere, kasayı korumayı ortancalara, tarlayı muhafazayı pek yaşlılara… bırakırken, Ötekiler"imizi türetmişiz… Bunu anladım.

Sen, ben… yok; biz varız! Geldiğim nokta bu! Zafere koşarken tökezleme!

Biz, “uzun yola çıkmaya hüküm giydik.” Bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka… sandıklar açılır, sandıklar kapanır…

Meclis'in Dikmen Kapısı"nda Anadolu"nun ayak sesleri duyulur!”

“Demek partilerüstüsün!”

“Üstün olan sadece O!”

“Deme!”

“Dedim!”

0506 427 81 15