Bu gün içinde yaşadığımız çağ ne uzay çağı ne teknoloji çağıdır. Çağa en çok yakışan isim kuşkusuz bunalım çağı olacaktır.
Yaşanılan bunalım hem dini, hem felsefî, hem de siyasî bir bunalımdır.
Bu bunalım dönemi insanın içindeki devi! Keşfetmesiyle başlamıştır. İnsan, keşfettiği devle doğaya hâkim olup onu tahrip etmiştir. Hızını alamayan insan, Tanrı"sına savaş açarak onu yeryüzünden kovmuştur. Artık yeryüzünün tek hâkimi/kralı insan olmuştur.
İnsanın Tanrısına savaş açarak Ona sadece göksel bir hâkimiyet vermesi Batı medeniyetinin bir tasavvurudur. Bu anlayışa göre Tanrı-insan ilişkilerinin her alanı kuşattığı zamanlar insanlar için daima sorunlu olmuştur. İnsan ne zaman hayatı kuşatan Tanrı"dan kurtulmuş, işte o zaman özgürleşmiştir!
Bu mantıktan yola çıkan Batı medeniyeti kendi var olan durumunu ideal göstermek ve yapılanlara meşruiyet bulmak için toplumların hayatını, zaman dilimlerine bölerek anlamlandırmaya çalışmış, böylece ilerleme fikrine ulaşmıştır. Öyle ki, tarih hep iyiye, güzele, daha gelişmiş olana doğru ilerlemektedir kanaatini oluşturmuştur. Tarihi dilimlere ayırmanın bir sonucu olarak zihinlere şimdi daha iyi olanı, geçmiş ise daima geri olanı temsil ettiği fikri yerleştirilmiştir.
Şimdinin geçmişteki dönemlerden daha iyi olduğunu savunan Batı medeniyeti ve onun değerleri insanlığın huzur ve güvenini temin edememiştir. Sezai Karakoç'un şu ifadelerine katılmamak mümkün değildir: "Tarlanın ortasında acı sular çıkmış, kuvvete, gerçeğe değil, propagandaya, kalbe ve ruha değil, beyin yıkamaya, hakikat inancına değil, şahıs kültüne dayanan ve adeta kıyametten haber veren bu cehennemi ideolojiler ve şurada burada insan öldürmeyi, kitle kırmayı marifet sayan irili ufaklı benzerleri, Batı medeniyetinin temelde içine düştüğü moralsizlik, maneviyatsızlık ve yıkımın zakkum tipi yemişlerinden başka bir şey değildir."
İnsanın yaratılışında ki iki temel unsurdan sadece çamur"u (toprak) esas alıp ruhu ıskalayan ve böylece maddeyi kutsayan batı medeniyeti nihayet maddenin (materyalizm) insan için bir çözüm olamayacağını fark etmiştir. Batı, Doğu"nun değerlerini yeniden keşfetme ihtiyacı hissederek Doğu"ya yönelmiştir.
Peki, Doğu ne yapıyor?
Doğu ise hala geç tanıştığı modernleşme olgusunu anlamaya çalışıyor. Oysaki Doğu dünyanın vicdanıdır. Eğer insanlık onu yitirirse kendisini de yitirecektir.
O halde Batı"nın maddeci ve menfaatçi medeniyetine karşın maneviyatçı bir medeniyet inşa etmek gerekmektedir.
Öyle bir medeniyet ki sadece beş duyu ve matematikle değil, duygularla ve metafizikle karılmalıdır harcı.
Payandası sadece akıl ve felsefe değil, hikmet ve gönül olmalıdır.
Akıl ile aşk harmanlanmalıdır.
Ölüm öncesini düşündüğü kadar ölüm ötesini de düşünen bir zihnin inşa ettiği bir medeniyet.
Zevkin ve hıyaneti değil, sevginin ve sadakatin eseri olmalıdır.
Medeniyetin, kültürün, düşüncenin ve sanatın kaynağı dindir. Bu Batıda da, Doğu'da da İslam tarihinde de geçerli olan tartışılmaz bir gerçektir. Bunu göz ardı eden modern medeniyet dinle bir mücadeleye girişti. Din"i yok edemese de etkisizleştirmeye çalıştı. Oysaki bir toplumun dinini yok etmek, o ülkenin kültürünü de, sanatını da, düşüncesini de, medeniyetini de, tarihini de, dilini de ve dolayısıyla geleceğini de yok etmek demekti. Din ve gelenek fütürsuzca yok ediliyordu. Hâlbuki yok edilen din ve gelenekten ziyade insanlığın geleceği idi.
Ancak biliyoruz ki büyük bunalım anları, büyük arayışları da beraberinde getirir. Bunalımın veya buhranın büyüklüğü ve derinliği, arayışların da kapsamlı ve kuşatıcı olmasını da zorunlu kılar. Bu büyük arayışlarda büyük fikirler ve tabiri caizse büyük rüyaların görülüp yorumlanmasıyla gerçeğe dönüşmeye ve meyvelerini vermeye başlar.
O halde ne Batının tamamen maddeci medeniyeti, ne de tamamen ruhu önceleyen Doğu medeniyeti.
İkisi arasında orta yol olan İslam"ın medeniyet tasavvuru rüyanın gerçekleşmesine yetecektir.