BİR İBRET VESİKASI

ŞEVKET TANDOĞAN

 

           Öyle ibretlik olaylar vardır ki; sayfalarca yazmak ve saatlerce konuşmaktan daha etkilidir. Atalarımızın; “Bir musibet, bin nasihatten evlâdır.” Sözü bunu teyit eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de pek çok sûre ve ayette geçmiş Peygamberlerin ve kavimlerin kıssaları anlatılır. Bu kıssalar hoş bir hikâye değil, kıyamete kadar gelecek bütün insanların ders ve ibret almaları içindir.
            Ben de bugün İslâm tarihinden örnek bir olayı naklederek, ibret aynası tutmak istiyorum. Her kes; fert, cemiyet, memur, âmir, idareci, hoca, öğrenci vs. hangi konumda olursa olsun, bu aynaya bakarak kendini görebilir ve alması gereken ibret dersini alır. Tabii ki, her kes idrak ve irfanı ölçüsünde derinleşir.
            Bir gün Halife Hz.Ömer (r.a.) eshabın ileri gelenleriyle birlikte iken, iki delikanlı huzura girerler…Kollarından sımsıkı tuttukları yakışıklı ve mert tavırlı bir genci halifeye getirmişlerdi. Şöyle anlatırlar:
            -Biz iki kardeşiz; bugün babamız bahçemizde dolaşmakta ve meyve toplamaktayken bu genç tarafından öldürüldü. Hak ve adaletin yerine getirilmesi için bunu size getirdik.
            Hz.Ömer gence sordu:-İşittin değilmi? Ne cevap vereceksin?
            Genç; büyük bir vakar, ciddiyet ve metanetle şu cevabı verdi:
            -Ey müminlerin emîri! Bu iki kardeş delikanlı doğru söylüyorlar. Fakat müsaade ederseniz olayı bir de ben anlatayım. Ne emir buyurursanız adalet ondadır. “Ben çölde yaşıyorum. Ailemle buralara gezmeye gelmiştik. Yolumuz bahçeler arasından geçerken atlarımdan birisi, duvardan dışarı sarkmış bir dalı kopardı. Derhal atı çektim. Bu sırada duvar kenarından öfkeli bir ihtiyarın elinde kocaman bir taşla geldiğini gördüm. Yüzü kaplan kadar kızgındı. Taşı ata doğru fırlattı. Bakmaya kıyamadığım o asîl at bir anda yığılıverdi; öldü.! Ben de kendimden geçtim. Hemen taşı alıp adama attım. O da bir feryât ile oracıkta can verdi.
            Hz.Ömer: -Anlaşıldı…Cinayeti itiraf ettin.KISAS GEREKİR buyurdu. 
            Delikanlı aynı vakar ve ciddiyetle ama üzgün ve nedamet içinde:
            -Mademki, şeriatın hükmü budur. Halifenin emrine itaat gerekir. Bir ricam olacak: Küçük kardeşim var, merhum babam ona hayli para ayırmış ve bana emanet etmişti. Ben de bu paraları bir yere gömdüm, yerini kimse bilmez. Eğer şimdi kısas infaz edilirse yetimin hakkı zayi olur. Bana üç gün izin verirseniz emaneti güvenilir birine tevdi ettikten sonra gelir teslim olurum. Bu hususta bana kefil de bulunabilir.
            Hz.Ömer-ül Fâruk (r.a.) bir müddet düşündükten sonra:
            -Kim bu gence kefil olur? Buyurdu. Genç mecliste bulunanlara bir an dikkatle baktı, Ebû Zerri-l Gıfârî yi göstererek,”İşte bu zat” dedi.
            Hz.Ömer (r.a.): –Ya Eba Zerr! Bu delikanlıya kefil olurmusun?
            Ebu Zerr (r.a.): “Evet üç güne kadar döneceğine kefilim.” Dedi.
            Eshap arasında bile imtiyazlı ve muteber bir mevkii olan Hz.Ebû Zerri-n kefaleti davacılar tarafından da kabul edilmiş ve idamlık genç üç günlüğüne serbest bırakılmıştı.
            Üç günlük süre bitmek üzereyken, davacılar ve kefil huzura gelmişler ama genç henüz ortalıkta görünmüyordu. Davacılar:”Hiç giden geri gelirmi? Kefil olduğun şahıs nerede? Kefaletini yerine getirmeden yerimizden kımıldamayız.” Diyerek kefile sitem ediyorlardı. Ebû Zerr Hazretleri de: “Daha vakit var, süre dolsun, genç gelmezse kefaletin icrasına hazırım!!! Derken, Hz.Ömer (r.a.) gürledi:
            -Cenab-ı Hak şahit olsun ki, delikanlı gelmezse dinin hükmünü kefile infaz ederim, buyurdu.
            Ahlâki meziyetleri ve takvasıyla ümmetin göz bebeği Ebû Zerr-il Gıfari’nin durumuna üzülenler ağlıyorlar ve davacı gençlere “DİYET” teklif ediyorlardı. Ancak muhterem babalarını kaybeden gençlerin acısı büyüktü ve  “KISAS” istiyorlardı. Eshapta üzüntü ve heyecan had safhadaydı.
            Tam bu sırada idamlık genç; nefes nefese ter içinde çıkageldi! Ve şunları anlattı:
            -Yetim kardeşimi dayısına teslim ettim ve ona paraların bulunduğu yeri gösterdim. Ancak gelebildim, biliyorsunuz gittiğim yer çok uzak ve hava çok sıcak.
            Halife Hz.Ömer ve huzurunda bulunan tüm Eshap; delikanlının sözünde durmasına AHDE VEFASINA hayran kaldılar, merakla sordular. 
            Vakur bir mümin olan delikanlı aynen şunları söyledi:
            -Mert olan sözünde durur. Kim ölümden kurtulur ki? “DÜNYADA AHDE VEFA KALMADI” dedirtir miyim!!!
            Ebû Zerr Hazretlerinden, mertliğin ve dürüstlüğün timsali bu gencin kimliği ve ailesi hakkında bilgi istendi.
            Hz.Ebû Zerr (r.a.): “Ben bu delikanlıyı tanımam. Kabilesini de bilmem. Emîrul-müminî’nin huzurunda ve bir çok Eshap içinden bana kefalet teklifini  reddetmeyi mürüvvete uygun bulmadım. “ALEMDE FAZİLET KALMAMIŞ” mı denilsin?”
            Bu ibretlik asil ve ulvi tablo karşısında dâvâcı gençler, aralarında konuşup derhal davadan vazgeçtiler. Ölen babalarının DİYETİ verilmek istenince de cevapları şu oldu:
            -Biz de Allah rızası için dâvâmızdan vazgeçtik. “DÜNYADA KEREM SAHİPLERİ KALMADI” mı denilsin?
            NOT  : Geçtiğimiz KUTLU DOĞUM HAFTASI dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığınca “Kardeşlik Yazıları” isimli bir kitap yayınlanıp, dağıtılmıştır. Bu kitabın hazırlık aşamasında, istek üzerine gönderdiğim, Merhum Üstadım Süleyman Efendi ile ilgili bilgi notlarına, 25-26.sayfalarda yer verilmiş ve kitaptan bir miktar bana da gönderilmiştir. Başta Sayın Başkan olmak üzere, yayında emeği geçen herkese şükranlarımı sunarım.
            HÜDÂYA EMANET OLUN