BBP'DEN AKKUZULU MAHALLESİ’NE ZİYARET

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan Yardımcısı (Yüksek İstişare Kurulu Başkanı), Araştırmacı-Yazar Hakkı Öznur beraberindeki heyetle, ‘Akkuzulu Mahallesi Kalkındırma, Yaşatma, Dayanışma ve Kültür Derneği’ni ziyaret etti.

 

 

 

                                                                                               Haber:Şuayip YAMAN

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan Yardımcısı (Yüksek İstişare Kurulu Başkanı), Araştırmacı-Yazar Hakkı Öznur beraberindeki heyetle, ‘Akkuzulu Mahallesi Kalkındırma, Yaşatma, Dayanışma ve Kültür Derneği’ni ziyaret etti.  Heyet, Dernek Başkanı Kurban Demirci ve dernek üyeleri tarafından karşılandı.

Heyette; BBP Genel Başkan Yardımcısı, Araştırmacı-Yazar Hakkı Öznur ile birlikte BBP Ankara İl Başkanı İmdat Kılıçaslan, İl Başkan Yardımcısı Yıldıray Fırat, Çubuk İlçe Başkanı Ahmet Yalama, Çubuk İlçe Kadın Kolları Başkanı Filiz Yılmaz ve partililer bulunuyordu. 

Genel Başkan Yardımcısı, Araştırmacı- Yazar Hakkı Öznur, Dernek binası önünde ülke gündemiyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu:

“DİYARBAKIR’DA BARIŞ ATEŞİ DEĞİL; BÖLÜCÜLÜK ATEŞİ YANMIŞTIR”

 “Diyarbakır’da “Barış ateşi” değil, “bölücülük ateşi” yanmıştır. Siyasal iktidardan destek alan bölücüler “iç savaş tahrikçiliği” yapmıştır. Kutlamalar, kardeşlik ve barış kutlaması değil, bölücülüğün, etnik ırkçılığın doruk noktasına ulaştığı ihanet provalarıdır. Diyarbakır’daki, BDP mitinginde, kardeşlik yok kalleşlik ve kahpelik vardı.

PKK/ BDP’li bölücüler günler öncesinden Diyarbakır gösterisinin planını yapmışlardır. Örgüt yayınladığı açıklamada “Finali Amed’de yapacağız” diyordu. KCK’nın uzantısı olan BDP’nin vekilleri Hasip Kaplan, Ahmet Türk ve diğer BDP’liler “Tahrir mi? Amed mi? herkes görecek, Türk devletine mesajımızı Diyarbakır’da vereceğiz, gücümüzü göstereceğiz” diyorlardı. Bu açıkça, Türk Milletine bir meydan okumaydı. 21 Mart 2013 gününü asla unutmayacağız. Türk Milleti için kara bir gündür.

Devlet PKK’nın çayını içmiştir. Diyarbakır’da Türkiye’nin ve Türk Milletinin adı silindi, ruhunu şeytana satmış. “APO iti ve PKK terör örgütü AKP iktidarının himayesinde şov yapmıştır”. PKK açılımının mimarı, BOP’çu Başbakan Erdoğan’ın emrindeki TV. Kanalların  da “Ulusa Seslenişi” gibi, hükümet, terörist başı Öcalan’ın kaleme aldığı (müzakerecilerinde katkı sağladığı) bir metni BDP’li milletvekillerine okutturarak bir nevi, terörist başı, Öcalan’a bölücülere “sesleniş” konuşması yaptırdılar.

Terörist başını küresel bir plan dahilinde, Türkiye’ye teslim eden küresel güçler şimdi yeni bir küresel plan dahilinde terörist başına yeni bir rol biçmişlerdir. AKP hükümetine de oyun kurucu ya da senaryo yazarlığı değil, sadece sahnedeki teröriste tüyo veren suflör rolü düşmüştür. BOP eş başkanı olmakla övünen Başbakan ve onun hükümeti BOP projesinde yer alan PKK ve onun İmralı’daki lideri ile yeni karanlık senaryolarda birlikte rol almışlar ve işbirliği yapmaktadırlar.

“MADE İN WASHİNGTON”

Diyarbakır’da, Washington’un yapımcılığını üstlendiği bir senaryo sergilenmiştir. Münafık iktidar ve kâfir terör örgütü PKK bu senaryoda başrol oynamışlardır. Diyarbakır’da, cin şişeden çıkarılmıştır. İmralı canisi barış ve demokrasi meleği haline getirildi. Küresel bir PiAR çalışması yapılarak terörist başı “barış adamı, barış mimarı” gösterilmiştir. Bölücüler, “İradesi irademizdir, kurucu önderimiz” dedikleri terörist başının sözlerini desteklemişler, KCK şeflerinden Murat Karayılan “Savaşa da barışa da hazırız” demiştir.

Başbakan Erdoğan, Bakanlar ve AKP’li siyasiler, AKP’nin PKK açılımına destek veren çevrelere hepsi ağız birliği etmişçesine dün “terörist başı, bebek katili” dedikleri İmralı canisi için şimdi “Öcalan bazıları ‘Sayın Öcalan’ “ noktasına gelmişlerdir. Hükümetin kontrolündeki Devletin resmi TRT’si bile terörist başı için şimdi “PKK lideri Öcalan” diyor.

Başbakan, kısa bir süre önce, İmralı canisinin idamından söz ediyordu. Yine Şemdinli’de, PKK’lı teröristlerle kucaklaşan, sarmaş dolaş olan BDP’lilerin dokunulmazlığı hakkındaki rahatsızlığından bahsediyordu. Ancak Başbakan şimdi tam tersi politikalar izlemektedir.

Tam bir makyelist olan Başbakan siyasi hedeflerine ulaşmak için her türlü zikzağı çizmekten, kendi kendini tekzip etmekten vazgeçmiyor. Terör örgütü ile görüşmüyoruz diyor; ardından terörist başı ve terör örgütü ile yapılan kirli pazarlıkları ve kirli görüşmeleri savunuyor. Bir dediği, bir dediğini tutmuyor.

AKP içinde açık ve gizli Kürtçüler ile BDP’li Kürtçüler Diyarbakır gösterisini birlikte planlamışlardır. AKP için de çok sayıda Barzanici milletvekili ve parti yöneticilerinin olduğunu bütün herkes bilmektedir.

Bir CIA projesi, olan “PKK açılım”ı terör örgütüne istediği tarihi fırsatı vermiş ve PKK Nevruz kutlamasını gövde gösterisine dönüştürmüştür. Terör örgütü tüm dünyaya İmralı canisi Öcalan’ın ve terör örgütü PKK’nın propagandasını yapmıştır. Uluslararası kamuoyu şimdi PKK ve Öcalan’ı konuşuyor; Türk Devletine, PKK ile masaya oturun” diyor.

Bölücü mitingde bir tek Türk bayrağı yoktu. Ancak çok sayıda Kürdistan Bayrağı dedikleri paçavralar vardı. Alanda, APO itinin resimleri ve PKK terör örgütünün ve PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin paçavraları vardı. Bebek katili, Mehmetçik katili, polis katili ve sivil halk katili terör örgütü militanlarının boy boy resimleri vardı. Örgüt tam kadro sahaya inmişti bir tek İmralı ve Kandil’dekiler eksikti.

İmralı canisi yoktu ama görüntüleriyle konuşmalarıyla okunan mektubuyla meydandaydı KCK liderleri Kandil’den miting sonrası yaptıkları açıklamalarda; AKP sayesinde “Türk Devletini dize getirdik, yakında Oslo şartlarını yerine getirmeleri için Ankara’ya geleceğiz” diyorlar.

Terör örgütünün lider kadrosundan KCK yürütme kurulu üyesi Duran Kalkan Örgütün sesi olan ANF’ye “Türk Ordusu, Türk Polisi, Türk Kamu görevlileri Kürdistan’ı terk etsin, Kürdistan’ı Kürtler yönetmeli” diyor.

Diyarbakır meydanında Devlet yoktu. Hükümet, Devleti çekmişti. Devleti temsil etmek; “dağda ölen PKK’lı teröriste ağlamayan insan değildir” diyen Emniyet müdürü Recep Güven’e kalmıştı. Devletin çekildiği meydanda sabah incelemelerde bulunan Recep Güven BDP/ PKK militanlarının alkışlarıyla karşılanıyordu. Nevruz alanında en büyük ilgiyi devlete, demokrasiye, millete ve kundaktaki bebeklere kurşun sıkacak kadar alçak olan PKK’lı canilere, vatan hainlerine ağlayan Recep Güven görmüştür.

Milletimiz soruyor: “Yasaları çiğneyen, hukuku çiğneyen ve Türk devletine, milletine meydan okuyan bölücülerin ihanetine izin veren ve onlara her türlü kolaylığı sağlayan bu emniyet müdürü Türk Devletinin memuru mu? Yoksa BDP/ PKK’nın siyasi komiseri mi?”

AKP iktidarının yandaşı açılımcı emniyet müdürü, miting meydanında ve Diyarbakır sokaklarında PKK, Öcalan, Kürdistan paçavralarını üzerinde taşıyan BDP/ PKK’lılarla çay içerken, onlarla samimiyeti ilerletirken Osman Baydemir vb. övgüler alırken, dağdan inen PKK’lı katiller ellerinde, omuzlarında Mehmetçiklere, polislerimize, vatandaşlarımıza kurşun sıktıkları silahlarla sokaklarda cirit atıyordu.

Nevruz Meydanı’nda İstiklal Marşı değil, Irak’ın kuzeyinde söylenen, bölücülerin ‘Kürt Ulusal Marşı’ dedikleri absürt bir şeyi söylemişler, savaş yeminleri etmişlerdir. Miting kürsüsüne çıkan, yüzleri poşulu bir grup PKK militanı, Türk devletine meydan okuyan bir bildiri okumuşlardır. Ve kürsüde bulunan, TBMM üyesi sıfatı taşıyan BDP’li vekiller ve diğerleri bu PKK şovunu alkışlayarak destek vermişlerdir.

Dağdan inen PKK militanları BDP kalkanı ile miting alanına girmişlerdir. Gündüz miting alanına giren PKK militanları gece ise dağdan ellerinde kalaşnikoflarla Diyarbakır’a Lice’ye inmişler. Lice’de BDP’lilerle sarmaş dolaş olmuşlar örgüt bildirisi okumuşlar. “Türk devletini AKP sayesinde dize getirdik, yendik, masaya oturttuk.” demişler ve bunu silahlarla kutlamışlardır.

Terörist başı “silahları bırakın” dememiş; “Silahlı mücadele ile Türk devletini dize getirdik, şimdi Oslo’nun devamının müzakere zamanı” demiştir. Terörist başı “silahlı güçlerin sınır dışına çekilme aşamasından bahsediyor ancak, müzakere masasında istekleri gerçekleşince silahları bırakabiliriz” diyor. Mektuptaki satır aralarını iyi okumak lazım. Terörist başı, meclisi devreye sokmak istiyor. Meclisten karar alınmasını istiyor. Bu şu demektir: PKK’nın savaşan taraf olarak kabul edilmesi ve eşit statüde müzakere masasına oturulmasıdır. Yani KCK’nın yasallaşması, siyasallaşması ve muhatap kabul edilmesidir.

“DİYARBAKIR’DA TÜRKİYE’YE KARŞI PSİKOLOJİK HAREKET”

Diyarbakır’da, Türkiye’ye karşı psikolojik hareket yapılmıştır. Hükümet ve PKK BOP projesini uyguluyor. Hükümet ve BDP/PKK Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapma provasını Nevruz’da denediler. Bu bir Amerikan AB planıdır. Türkiye üzerindeki küresel kuşatma, Diyarbakır’da yeni bir prova yapmıştır.

 ABD ve AB Hükümetin “çözüm süreci” PKK’nın “barış süreci” dediği sürece açıkça destek vermişler, Diyarbakır’daki görüntülerden memnun olduklarını deklare etmişlerdir.

ABD / AB, terörist başının açıklamalarından çok memnundur. Barzani, Talabani vb. ne kadar Türkiye düşmanı Kürtçü varsa, iç ve dış mihraklar varsa hepsi Diyarbakır’daki bölücü tabloyu zafer olarak görmektedir.

Bahar Bayramı, PKK’nın gövde gösterilerine dönüştü. Başbakan Erdoğan ve İçişleri Bakanı Diyarbakır’da “Türk Bayrağı yoktu” diyerek tepkilerini ortaya koyuyorlar. Ne bekliyordunuz Sayın Başbakan, Sayın İçişleri Bakanı?.. BDP ve PKK’lı bölücü hainlerin, miting meydanlarına Türk Bayrağı asmayacaklarını, şanlı bayrağımıza düşman olduklarını bilmiyor muydunuz? Hangi miting ve toplantılarda bölücüler Türk Bayrağı asmış, istiklal marşını söylemişlerdir. Birçok kongrelerinde ay yıldızlı al bayrağımızı yakmaya, asılı olanları da indirmeye çalışmışlardır. Bu konuyla ilgili yüzlerce olay vardır.

Miting alanında, Türk Bayrağının değil, terörist başının, ölen teröristlerin, Barzani’nin, Talabani’nin kullandığı ve bütün Kürtçülerin simge olarak kabul ettiği “Kürt Ulusal bayrağı” dedikleri bez paçavraların olacağını cümle âlem biliyordu. Devlette biliyordu. Hükümet, bilmezlik moduna girmesinler, bal gibi olacakları biliyorlardı. Milletimize yalan söylemesinler, kıvırmasınlar.

Başbakan terörist başının açıklamasını “çağrı olumlu, bayrak eksik” diye nitelendirirken gözlerden kaçmayan bir şey de terörist başı için “Öcalan“ sıfatını kullanmasıydı.

Yine Sayın Başbakan “bu bir sabotaj” diyor. Madem sabotaj, Hükümet olarak gereğini yap. Yargı elinde, Emniyet elinde, MİT elinde, TSK’da, istihbaratta, savcılarda. Bir dediğin iki edilmiyor.

Sen Başbakansın, ver talimatını göster hukuk devletinin gücünü. Diyarbakır’da devlete meydan okumanın, bölücü kalkışmanın hesabını sor. Hesabını sorabilir misin? Hayır. Çünkü ABD ve AB buna izin vermez. Bağlı olduğunuz küresel merkezler buna onay vermez.

 Terör örgütü PKK ile görüşmeler yaptıran ve terörist başının Diyarbakır’da okunan konuşma metnini bile önceden bilen, önüne gelen metni satır satır okuyan ve inceleyen, çok güvendiği MİT Müsteşarı’ndan Öcalan’la ilgili her şeyi öğrenen Başbakan Erdoğan ve onun zavallı İçişleri Bakanı’nın “Niye Türk Bayrağı yok? Öcalan posteri açmak suçtur” sözleri ise tam bir komedidir.

Terörist başının bildirisi rahat okunsun, BDP’liler şov yapsın, PKK’lılar gece dağdan kutlamalar için meydanlara insin diye kendini yırtan, Emniyet ve Valilikleri harekete geçiren; aman BDP/PKK’lı barışsever kardeşlerimize dokunmayın, onları incitmeyin”, diyen İçişleri Bakanı Muammer Güler, Diyarbakır mitinginde ortaya çıkan bölücü tablodan sonra “Öcalan posterlerini taşıyanlara adli işlem yapılacak” sözleri tam bir aymazlıktır.

Sayın Güler, sen Bostan korkuluğu musun?, sen devletin İçişleri Bakanı’sın, sızlanacağına gereğini yap, kanunları uygula, uygulat. Bölücülere her türlü şarlatanlığı yaptıran siyasal iktidarın sonra sızlanması tek kelimeyle absürtlüğün zırva zirveleridir.

Sekiz (8) vatan evladını hain bir şekilde kaçıran, sonra onları küresel bir plan dahilinde bırakan terör örgütü için “taraf“ diyen Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ünde “Bayrak olmaması eksik ve yanlış” demesi sadece gaz almadır başka bir şey değildir.

Diyarbakır’da yapılan bölücü gösterileri an ve an ‘Güvenlik Zirvesi’ ile birlikte Emniyet Genel Müdürlüğü’nden izleyen, her anına şahit olan, mitingi izledikten sonra “yargı gereğini yapacak” diyen İçişleri Bakanı’nın ve Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün yapması gereken; eğer onurları varsa derhal istifa etmeleri ve Türk milletinden yaşananlardan dolayı özür dilemeleridir.

Hükümet ihanete ortak olmuştur. Devlet görevlileri, BDP sözcüsü, PKK siyasi komiserleri gibi. Hükümet ulaklık, MİT postacılık, Genelkurmay ise seyircilik yapmaktadır.

Başbakan, Hükümet-PKK müzakerelerini inkâr ediyor ve Hükümet-PKK ilişkilerini ortaya koyanları ‘şerefsizlikle’ itham ediyor, ‘müfteri’ olarak suçlamada bulunarak ‘namert’ olarak adlandırıyordu. Ancak; yardımcısı ve bu görüşmeleri yürüten Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, şüphe bırakmayan itiraflarda bulunuyor; “Süreç bizim planladığımız gibi verimli yürüyor. Sürecin sahibi, inisiyatif başlatan ve yürüten hükümetimizdir.” şeklinde medyaya açıklamalarda bulundu. Başbakan, milletten korktuğundan hala inkâr ederken, yardımcısı Beşir Atalay açıkça bu durumu itiraf ediyor. Millette bu tablonun karşısında Başbakana soruyor: “Şerefsiz, müfteri, namert kim?”

Terör örgütü PKK 29 yılda 7 kez ateşkes ilan etmişti. Ama hiçbir zaman silahlarını bırakmamıştır. Çok uluslu bir küresel şirket olan PKK, AKP Hükümetini masa başına oturtarak müzakerelerden istediğini almaya çalışıyor.

Hükümet, PKK’ya değil, TSK’ya silah bıraktırmıştır. KCK operasyonlarını durdurmuş, Kandil’e selam göndermiştir. Devletin savcıları ortada yok istihbarat servisleri PKK ile içli dışlı. Derin ilişkiler, kirli bağlantılar artık açıkça ortaya çıkmıştır.

 BDP/PKK’lı hainler, hem Meclis’te, hem sokaklarda, Türk Devleti’ne, Türk Milleti’ne meydan okuma cüretinde bulunuyorlar. Siyasal iktidar ise ‘’açılım edebiyatı’’ yapmaya devam ediyor. Devlet kurumları ise seyrediyor. BDP-PKK, ülkeyi iç savaşa sürüklemeye çalışıyor. Hükümet ise kaos ortamını derinleştirici politikalar izlemeye devam ediyor.

“ÂKİL ADAMLAR, KARANLIK ADAMLAR”

Hükümet çözüm sürecini akil adamlarla yürütecekmiş. Hükümetin akil adamları karanlık adamlardır. Derin ilişkileri ve bağlantıları olan sicilleri bozuk kimselerdir. İsmi geçenlerin alayı, dış güçlerle, yabancı istihbarat servisleriyle ve Kapitalist enternasyonalle ilişkilidir.

Merkez medya ve AKP medyası bölücülerin sözde Nevruz kutlamalarını “Barış” olarak sundular ve BDP/ PKK’nın propagandasını yaptılar. Medya, “sümüklü APO’yu baş siyasal aktör” olarak sundu. ABD ile AKP’nin el ele yürüttüğü emperyalist planı “çözüm ve barış planı” olarak gösterdiler.

“DÜN TANKA SELAM DURANLARI ALKIŞLAYANLAR, BUGÜN PKK AÇILIMINA SELAM DURUYORLAR”

Merkez medya mutluluktan “salya sümük” olmuştur. Merkez Medya, AKP hükümeti ve PKK terör örgütü uyum içinde hareket etmişlerdir. Tekelci medya ile AKP hükümeti arasında yani iktidar-medya uyumu en üst seviyededir.

AKP Hükümeti ile çıkar ilişkisi olan birçok medya patronları, paralı işbirlikçiler, satılık kalemler, iktidarın yalakası ve yağcısı olmuş sözde gazeteci ve yazarlar hükümetle olan çıkar ilişkileri ve menfaatleri için PKK açılımına destek vermekteler. Terörist başının ve terör örgütünün borazanlığına soyunan, PKK televizyonlarına dönüşen bu kanalları yazılı ve görsel medyada PKK’nın sözcülüğüne soyunanları Türk milleti unutmayacak ve asla affetmeyecektir.

 28 Şubat sürecinde, “tanklara selam duran”, demokrasi dışı arayışlara destek veren, askeri kışkırtan, orduya darbeye çağıran, merkez medya, medya patronları bugünde bir Washington- Londra yapımı olan PKK açılımına destek vermekteler. Darbe peşinde koşanlarla, PKK açılımını savunanlar arasında hiçbir fark yoktur, her iki karanlık zihniyette Türkiye’ye ihanet etmektedirler.

Merkez medyadaki CIA’nın devrimcileri, AB’nin, Soros’un beslemeleri, liboşlar, İslamcılık kisvesi altında Kürtçülük yapanlar, Etno milliyetçiler, Barzaniciler, Talabani’ciler, soğuk savaş döneminde kalma Marksist- Leninist- Maoist solcular hepsi koro halinde PKK açılımına destek veriyor ve Türk düşmanlığına devam ediyorlar.

Türk Milleti, Küresel kuşatmaya teslim olmayacak. Bilge Lider Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun söylediği gibi; “BOP bir tuzaktır, küresel bir projedir. Türkiye BOP’a teslim olmayacak. BOP’culardan, işbirlikçilerden bölücülerden hesap soracaktır.”

Hükümetin, “çözüm süreci” dediği “PKK açılımına” bürokratik oligarşinin, Koçların, Sabancıların, Eczacıbaşıların, Şahenklerin, Boynerlerin, Alatonların, Doğan grubunun, egemen sınıflarının çıkar çevrelerinin İmralı sürecine açık destek vermeleri büyük oyunu, büyük resmi göstermektedir.

   

 ”MUHSİN BAŞKAN AKP HÜKÜMETİ’NDEN VE BÖLÜCÜLERDEN HESAP SORARDI”

(BBP YİK Başkanı Hakkı Öznur’un İzmir Fuar Kültür Merkezi’nde yapmış olduğu “21. Yüzyılda Bir Alperen: Muhsin Yazıcıoğlu” konuşmasından alıntılar:)

 “Bilge Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye’nin milli direnç merkeziydi. Onun şahadetiyle direnç merkezi kırıldı, zayıfladı. Muhsin Başkan, küresel odakların oyunlarını bozuyordu. Küresel kuşatmaya karşı, milli duruş ve tavır ortaya koyuyordu. Muhsin Başkan tavır adamıydı ve sisteme muhalifti.

Muhsin Başkan, 40 yıllık siyasi yaşamı boyunca vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmuş, ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyen emperyalizm ile mücadele etmiş, stratejik maşa PKK terör örgütü ile “Müzakere olmaz mücadele olur. Devletin görevi, terör örgütünün kökünü kazımaktır” demiştir.

1993 sürecinden itibaren Devlet-PKK görüşmelerine hep karşı çıkmıştır. PKK lideri Öcalan, yakalanmadan önce de yakalandıktan sonra da kapalı kapılar ardında, terörist başı ve terör örgütü ile yapılan gizli kapaklı görüşmelere milli bir tavır ortaya koyarak “vatana ihanet” olarak değerlendirmiştir.

Muhsin Başkan, PKK terör örgütü için “çok uluslu şirket” demiştir. PKK’nın arkasında ABD, AB, İsrail ve silah lobilerinin olduğunu söylemiştir. Yıllar önce karanlık güç “Çekiç Güç”ün PKK’ya lojistik destek verdiğini yine ilk dile getiren ve tavır koyan o olmuştur. Meclis zabıtlarına ve konuşmalarına bakın görürsünüz.

Şunu iyi bilmek lazım; kapitalist enternasyonalin, küresel odakların “PKK açılımını” uygulayan bu doğrultuda, İmralı ve Kandil ile kanka olan, terörist başı ve terör örgütü ile görüşmeleri devlet politikası haline getiren gayri-milli işbirlikçi AKP iktidarına Muhsin Başkan en net, en milli tavrı ortaya koyardı.

Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Özal’a, Demirel’e ve Abdullah Gül’e hükümet yetkililerine terörle mücadeleyle ilgili en geniş, kapsamlı raporları sunmuş ve çözüm önerilerini vermiş bir liderdi.

21 Ekim 2007 Pazar günü, Hakkari /Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca’da, askerlerimize pusu kuran ve ellerinde NATO silahları, batılı ülkelerin silahları ile Mehmetçiklerimize saldırarak, 12 vatan evladını şehit eden, 16’sını yaralayan, 8’ini kaçıran, Kandil’e götüren PKK terör örgütünün kanlı saldırısını Almanya’da iken duyan, devlet yetkililerinin haberi yokken onlara haber veren bir devlet adamıydı.

Dağlıca saldırısından 1 gün sonra Cumhurbaşkanı Gül, Muhsin Başkanı Çankaya Köşkü’ne terör konusunda görüşlerini almak için davet etmiş ve Muhsin Başkan’da, Sayın Cumhurbaşkanı Gül’e terörle mücadele raporu sunmuş bilge bir siyaset ve devlet adamıdır.

Muhsin Başkan bu görüşmede Sayın Gül’e ‘9’ maddelik çözüm önerisi vermiştir. Ardından BBP Başkanlık divanı ile bölgeye gidip şehit ailelerini ziyaret etmiş, teröre karşı bölücülüğe birlik mesajları vermiştir. Sayın Gül’e “Dağlıca baskını Tek başına PKK’nın işi değil, arkasında küresel destek ve yabancı istihbarat servisleri var” demiştir.

Devlet, Hükümet, TSK, MİT uyurken Muhsin Başkan ise bölgede, halkın içinde Şırnak’ta, Mardin’de Diyarbakır da, Bingöl’de, Batman’da, sokaklarda geziyor, vatandaşlarla sohbet ediyordu. Güneydoğu gezisi sonrası Meclis’te düzenlediği basın toplantısında “terör örgütü PKK, Küresel Kapitalist emperyalist sistemin ve uluslararası sermayenin maşası ve BOP projesinin bir parçasıdır. PKK emperyalizmin öncü kuvveti onların taşeronu ve onların benzine bulanmış paçavrasıdır” diyordu.

Devletin kurumları, ülkeyi yönetenler, BBP’nin verdiği terörle mücadele raporlarını ve Muhsin Başkanın çözüm tespitlerini ciddi görmüşler, etkilenmişler, ama bir türlü gereğini yapmamışlar, hatta tam tersini yapmaya devam etmekteler.

Muhsin Başkan Eylül 2009 yılında Oslo’da yapılan daha sonra ortaya dökülen, MİT- PKK görüşmeleri ve ortaya çıkan rezaletle ilgili ortalığı toz duman ederdi. Hele, bu görüşmelerin yabancı istihbarat servisinin hakemliğinde yapılmasıyla ilgili devlet kurumlarını ve iktidarı perişan ederdi.

Muhsin Başkan, 19 Ekim 2009 yılında Habur’da meydana gelen PKK şovuna, bölücü şova kayıtsız kalmaz, hükümetten bunun hesabını sorardı. ABD, İngiltere, İsrail vb. Türklük düşmanı ülkelerin işbirlikçisi, maşası olan Barzani’yi, Talabani’yi “partner” olarak gören AKP iktidarına yine en sert bir şekilde müdahale ederdi.

Mesut Barzani gibi emperyalizmin taşeronu olan bir haini, AKP kongresine davet ettirip, onu o salonda konuşturup ve “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganı attıran, Celal Talabani gibi Ortadoğu’nun siyasi fahişesini bağrına basan ona akıl danışan, AKP zihniyetini yerden yere vururdu.

Muhsin Başkan, önce, “Hükümet PKK ile görüşmüyor” deyip görüşüyor diyenleri “müfteri” ilan eden ardından şerefsizlikle itham eden, daha sonra İmralı canisi ile PKK terör örgütü görüşmeler yapıldığını itiraf eden Başbakan Erdoğan’a “şeref” konusunda bir ders verir, şeref ve şerefsizlik kavramlarının ne anlama geldiğini ona ve kabine üyelerine öğretirdi.

Muhsin Başkan, asker ve polislerimizi kaçıran sonra yapılan kirli pazarlıklarla bırakan, KCK için “bir jest yapmışlar” diyen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı söylediği o sözden dolayı onu yerin dibine sokardı. Türk Devleti ile terör örgütü KCK’yı eşit gibi gösteren iki taraf gibi algılamaya sebep veren ve yol açan AKP iktidarına milli muhalefet nasıl yapılırmış gösterirdi.

Terörist başına, İmralı’da şov yaptıran Türk devletini “Öcalan” adlı hainin ayağına götüren terör örgütü PKK’yı meşrulaştırmaya yönelik bu ihanet sürecini yürütenlerin burunlarından fitil fitil getirirdi.

Muhsin Başkan, Şemdinli’de teröristlerle kucaklaşan Kandil’e gidip bağlılıklarını bildiren PKK paçavrasının asılı olduğu masanın etrafında Murat Karayılan adlı hainden talimat alan ve bebek katili Öcalan’a hem de TBMM’de “Sayın Öcalan, Kürt halk önderi Öcalan” diyen “Kürtlere statü, Öcalan’a özgürlük” diyen, özerklik peşinde koşan BDP’li bölücülere ve onlara bu fırsatı veren onlarla müzakere yapan hükümeti yerin dibine sokardı.

Muhsin Başkan, “idam cezası gelmeli, terörist başı Öcalan idam edilmeli” derdi. İmralı’da terörist başı ile Kandil’de terör örgütü KCK liderleriyle, Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde PKK/KCK’nın Avrupa temsilcileriyle yapılan gizli kapaklı görüşmeleri asla onaylamaz ve Hükümeti en ağır bir şekilde eleştirirdi.

Muhsin Başkan, “İmralı ve Kandil ile yapılan gizli kapaklı görüşmeler, karanlık işler Türk milletinin çıkarına değildir, Kürt meselesi yok, bölücülük var, PKK terörü var. Öcalan’a ve PKK’lılara af Kürtlere statü demek bölünmüş bir Türkiye demektir” derdi.

Muhsin Başkan, BOP işbirlikçisi, münafık iktidar devlet kurumlarını ve görevlilerini İmralı, Kandil, Brüksel hattında gezdirmeye devam ediyor Oslo’da, Brüksel’de, Kandil’de Erbil’de bölücü terör örgütü PKK/KCK’nın liderleriyle görüşmeler yapıyor. PKK’nın kuyruğuna takılmış gidiyorlar” derdi.

Muhsin Başkan, Hükümet küresel ve bölgesel aktörlerin istediği politikaları uyguluyor. ABD, AB, İsrail, İngiltere vb. Türkiye düşmanı ülkeler, hükümetin PKK ile yaptığı görüşmelere açıkça destek veriyor. AKP iktidarı, dünya kapitalizminin dünya egemenlerinin talimatlarını yerine getiriyor derdi.

Muhsin Başkan, ABD Başkanı Obama’nın, AB ülkelerinin “alkışladığı”, Kapitalist tekellerin “bizi uçurur” dediği. Patronlar kulübü TÜSİAD’ın, merkez medyanın, liberallerin, CIA devrimcilerinin, locaların, lobilerin, Soroscuların, Barzani’nin Talabani’nin ve bölücülerin desteklediği İmralı süreci AKP politikalarının kime hizmet ettiğini göstermektedir derdi.

Muhsin Başkan, Washington ve Londra’nın kılavuzluğunda, CIA istasyon şeflerinin nezaretinde yürütülen AKP Hükümeti ile İmralı arasındaki görüşmelere verilen küresel destek boşuna değildir derdi.

Muhsin Başkan, terör örgütü PKK’nın “barış süreci” hükümetin “çözüm süreci” dediği bu sürece “ihanet süreci” derdi. Devlet–PKK görüşmelerini terör örgütüne meşruiyet olarak görür ve bunu onaylamaz “İmralı’dan barış çıkmaz melekle, şeytan yan yana gelmez” derdi

Muhsin Başkan, ‘8’ kamu görevlisini kaçırıp, sonra bunları hükümetin gönderdiği bir heyete,13 Mart 2013 Çarşamba günü terör örgütünün kamplarının bulunduğu Amadiye bölgesinde bir tutanak düzenleyip, imza attırdıktan sonra “şartsız teslim ettik, KCK’nın Türk devletine bir jestidir” diyen PKK’nın (Baver Dersim )Kod adlı, Tokat’ın Reşadiye ilçesinde ‘7’ Mehmetçiğimizi şehit eden kanlı saldırının emrini veren PKK’lı Süleyman Şahin’in sözlerini onaylayan, AKP hükümetinin canına okurdu.

Muhsin Başkan, hükümetin açıkça desteklediği MİT- PKK görüşmeleri ve İmralı tutanakları ile ilgili “milli çıkarlarımızı korumakla görevli MİT, terörist başına güveniyor, terörist başı da MİT’e güveniyorum diyor. Bu gidişat iyiye gidişat değil, Allah sonumuzu hayır etsin” derdi

 Muhsin Başkan, Kamu görevlilerinin bırakılmasını İsveç temasları sırasında değerlendiren Cumhurbaşkanı Gül’ün KCK /PKK terör örgütünden “karşı taraf diye” söz etmesini yanlış bulur Devletin Başı Güle “sen nasıl olurda hukuku çiğner terör örgütünün istediği propaganda fırsatını ona verirsin” derdi.

Muhsin Başkan, TBMM üyesi sıfatını taşıyanların İmralı’ya giderek Öcalan’la görüşmelerini ondan aldıkları talimatı uygulamalarını Kandil’e çıkıp, Öcalan’la Karayılan arasında mektup taşımasını, postacılık yapmalarını “vatana ihanet” olarak görürdü.

Muhsin Başkan, Diyarbakır’da yapılan “APO ve PKK şovuna” izin veren Siyasal iktidarı, Küresel güçlerin taşeronu olmakla itham eder, Diyarbakır’da yapılan ihanete ortak olan AKP hükümetinin istifasını isterdi. Bölücülerin gösterisini seyreden İçişleri Bakanını, BDP ve PKK’lıların alanda kucakladığı sarmaş dolaş oldukları Diyarbakır Emniyet Müdürü’nü sokağa çıkamaz hale sokardı. O Emniyet Müdürü’ne şehit düşen meslektaşlarını hatırlatır, Polis katillerine, Mehmetçik katillerine nasıl kol kanat gerersin diyerek hesap sorardı.

Muhsin Başkan, Hükümetin Ortadoğu politikasını asla onaylamaz Türkiye’yi batağa sürükleyen ABD-AB-NATO çizgisindeki gayri milli politikalardan dolayı izlenen dış politikayı tenkit ederdi.

Washington kılavuzluğunda yürüyen “Öcalan’lı” açılım politikalarının Türkiye’yi orta doğuda bataklığa sürüklediğini söyler, Irak Türkmen’lerini Barzani ile işbirliğine zorlayan, Suriye’de Türkmenlerin varlığını hiçe sayan AKP iktidarının dış politikasını yerden yere vururdu.

Muhsin Başkan, Çanakkale zaferinin 98. yılında başta İstanbul olmak üzere bazı illerde Nevruz kutlaması adı altında “Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü” adıyla bölücü gösteriler yapan, ellerinde İmralı canisinin resimleri ve terör örgütü PKK’nın paçavralarıyla meydanlara çıkan, halkı tahrik eden, PKK/ BDP şovuna izin veren, hükümeti bölücülere “prim vermekle” itham eder, “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” derdi.

BDP/PKK’nın düzenlediği bölücü gösterilere, “dokunmayın”, onlara “kolaylık sağlayın” hatta bölücülere tepki gösteren vatandaşlara sert müdahale yapın, gözaltına alın talimatı veren İçişleri Bakanı Muammer Güler’e derhal istifa et der, haddini bildirirdi.

Bölücü terör örgütünün pankartlarıyla, İmralı canisinin resimleriyle yürüyen, iç savaş tahrikçiliği yapan, bölücülere çözüm sürecine “katkı sağlıyorlar” diyen, onlara her türlü hoşgörü gösteren, hatta KCK operasyonlarına engel olan hükümetin, Türk bayrağı taşıyanlara, evlerine, işyerlerine, sokaklara ay yıldızlı al bayrağımızı asan vatandaşlarımıza “provokatör” gözüyle bakmasına tavır koyar, siyasal iktidara, millet sizi affetmeyecek, tarih sizi affetmeyecek, bunun hesabını soracağım” derdi.

Muhsin Başkan, “Vatanım Ha ekmeğini yemişim, Ha Uğruna bölücü kurşun” diyerek vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü uğruna toprağa düşen kahraman vatan evlatlarının, Devlet Kurumları, Hükümet, İmralı canisi ile Kandil’deki terör üssü ile kirli görüşmeler kirli pazarlıklar yapsınlar diye şehit düşmediklerini haykırır bütün bölücülere işbirlikçilere hainlere karşı “ İmralı’yı yıkar, Kandili yakarız” derdi.

Muhsin Başkan, Cumhuriyeti kuran irade olan Türk Milliyetçiliğini “ayaklar altına aldık diyen Başbakan Erdoğan’a ve onunla aynı şeyleri söyleyen AKP’lilere milliyetçilik dersi verir. Kur’an-ı Kerim perspektifinden İslam’la mecz olmuş Türk milliyetçiliğinin ırkçılık olmadığını, bölücülerle aynı söylevi kullananların Küresel emperyalizme hizmet ettiklerini söylerdi.

Muhsin Başkan: Statüko Milliyetçisi değildi, Sistemden beslenen Ulusalcılığa, Militarizme kökten karşıydı. Muhsin Başkan, ezber bozan bir adamdı statüko kırıcıydı liberal kapitalist sistemle yıldızları hiç barışmadı.

Muhsin Başkan, Milletin Milliyetçiliğini savunurdu. Yeni sömürgecilik olan Küreselleşmeye ancak Milli kimliği koruyarak, sivil, demokratik bir Milliyetçilikle cevap verileceğini söylerdi.

Muhsin Başkan, Çanakkale zaferinin 98. yıldönümünde, Çanakkale’de halka hitap eden Başbakan Erdoğan’a İstanbul’un Ankara’nın göbeğinde yapılan bölücü gösterileri hatırlatır. “Çanakkale edebiyatı yapma, millete yalan söyleme eğer, sen Çanakkale ruhuna sahip olsan PKK açılımını yapmaz, bölücülere prim vermez ve sokaklara, meydanlara çıkan bu hain güruha hükümet olmanın gereğini yapar, haddini bildirirdin derdi

Muhsin Başkan, Hükümete “Siz kim, Çanakkale ruhuna sahip olmak kim” derdi.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Siyaset Haberleri

Çubuk'ta Muhtarlarla Toplantı Gerçekleştirildi
BTP ÇUBUK İLÇE 9. OLAĞAN KONGRESİ YAPILDI...
Çubuk Belediyesi 2025 Mali Bütçesini Oy Birliğiyle Kabul Etti
Sizce Belediyenin Kaynakları Nasıl Kullanılmalı?
Çubuk Turşu Festivali’nin İptaline CHP’den Sert Tepki