"Tartışmalar, operasyonun başarısını gölgeledi." diyor, Genelkurmay Başkanı. Hangi tartışmalar? Daha doğrusu, kimin sözleri? Baykal'ın eleştirileri, kara harekâtı etrafında Hükümet'in yürüttüğü diplomasiye yönelikti. | |
Eleştirilerinde haksızdı. Operasyon, önceden planlandığı şekilde bitirilmiş ve arzu edilen sonuçlar elde edilmişti. Kısaca kara harekâtı başarılı olmuştu. Ancak bu başarıyı gölgeleyen şey, Genelkurmay Başkanı'nın iddia ettiği gibi muhalefetin eleştirileri değil, bu eleştirileri sert bir polemiğe dönüştüren Büyükanıt'ın kendisi oldu. İnsaf ölçüleri içinde değerlendirelim: Başarıyı gölgeleyen tartışmalar, muhalefetin işin sağını-solunu kurcalayan açıklamaları değil, Genelkurmay Başkanı'nın gösterdiği aşırı alınganlık ve muhalefeti, "hainlerden daha zararlı" ilan etmesi, yani siyasetçilere hakaret etmesiyle başladı. Kendinden emin bir kurum, kestirmeden böylesine sert bir polemiğin tarafı olur ve karşısındaki siyasî kurumun onurunu tartışma konusu yaparsa, haklı olsa bile haksız duruma düşer. Şimdi, Genelkurmay Başkanı'nın hakaret içeren bildiriyi "bizzat ben kaleme aldım" demesi bile, yapılan hatanın devamından başka bir şey değil. Genelkurmay Başkanı, şahsıyla değil, emrindeki devasa silahlı gücün temsilcisi olarak bir parti ile karşı karşıya geliyor. Bu karşılaşma CHP'ye değil, temsil ettiği kuruma zarar verir. Bu tarz, bu üslup ve seçilen bu kelimeler askerin siyasete müdahalesidir. Genelkurmay Başkanı'nın hiçbir şart ve vesile ile muhalefet partisini muhatap almaması gerekir. Sözü varsa bunu hükümete iletir; hükümet de usulü dairesinde cevabı verir. Nitekim Başbakan, Baykal'a karşı TSK'nın hukukunu ve itibarını samimi ve inandırıcı bir üslupla savunmaktadır. Operasyonun başarısını gölgeleyen asıl şey, Genelkurmay Başkanı'nın maksadı her haliyle aşan sözleridir. Bir devlet kurumunun muhalefete hakaret içeren bir söz söylemesi bir kenara, onu muhatap kabul edip cevap vermesi bile devlet ciddiyeti ile bağdaşmaz. Ülkenin güvenliğinin teslim edildiği, bu iş için yetkilerle ve araçlarla donatılan askerlerin ellerindeki gücü başka bir amaç için kullanmamaları en hayatî sorundur. Bu yüzden askerlerin görünürlüğü, söylediği sözlerin içeriği çok önemlidir. Askerin konuşması, hele tehdit içeren şeyler söylemesi hiçbir ülkede doğal ve normal karşılanmaz. İcra organına serzenişte bulunmanın -demokrasiye aykırı olsa da- bir mantığı var. Asker, üstlendiği görevle ilgili sorunları ve sıkıntıları olduğunu düşünür ve konuşur. Ama elinde hiçbir icra gücü olmayan muhalefeti susturmaya kalkmanın asgarî mantığını kurmak neredeyse imkânsız. Genelkurmay Başkanı'na şu aşamada düşen görev, ortalığı yumuşatmak, "yanlış anlamalar"dan bahsetmek ve maksadın aşıldığını itiraf etmekti. Yanlışta ısrar başka yanlışları da beraberinde getiriyor. Bir Genelkurmay Başkanı'nın oturup "bizzat" bir bildiri kaleme alması, garip bir durum. Bir komutan bildiri kaleme almaz, emir verir, yazılır, o da önüne gelen metni düzeltir. Böyle bir davranış, tepkinin duygusal bir tepki olduğunu gösterir ki; elinde silah bulunduranların duygusal tepki verme lüksü yoktur. Aradan o kadar zaman geçtikten sonra, muhatabına "hainlerden daha zararlı" ve "seviyesiz" sözlerine, bütün sorumluluğu üzerine alarak sahip çıkmak, daha da duygusal bir tepkidir. Hâlbuki emrinde koca bir ordu olan kişinin bırakın sözlerini, ses tonu bile havayı değiştirme gücüne sahiptir. Askerlik bir şeref mesleği. Doğru. Peki siyaset? Askerlerin şerefi var, siyasetçilerin yok mu? Siyasetçiler karşısındaki silahlı güçten korkacak, şerefinden ve haysiyetinden fedakârlık yapacak kişiler mi? Genelkurmay Başkanı'nın geri adım atmadan sürdürdüğü polemikte Deniz Baykal bütünüyle haklı. Çünkü onun, onurunu korumak için seferber edeceği bir ordusu yok. Üstelik silahlı gücün karşısında, oy aldığı kitleleri temsil ediyor. |