BAŞ NASIL BELİRLENMELİ

NEVZAT LALELİ

            Nevzat Laleli     HAY-DER Gen. Başk

            Gençlik inceleme yazı serisi (2)                                                 

            Adına 1. Akabe biatinde Peygamberimiz, Müslümanlara onların başı olduğunu da kabul ettiriyor ve her hal şart altında kendisine itaat edeceklerinin sözünü alıyordu. Biat sözleşmeleri bunu açıkça göstermektedir.

            İman, bir insanın kelime-i tevhit veya kelime-i şahadet getirmesiyle olurken biat, Müslümanların Peygamberimizin elini tutmaları şeklinde gerçekleşiyordu. Nitekim Fetih suresi 10. Ayetinde Rabbimiz biat konusunda; “Sana biat edenler gerçekte Allah’a biat etmişlerdir. Allahın eli o biat edenlerin eli üstündedir…” buyurmakla “biat etmenin” kendi emri yani farz olduğunu bildirmektedir.

            Ertesi yıl yani bisetin 13. yılında Medine’den Mekke’ye gelen Müslümanların sayısı 75 e çıkmıştı. Bunlardan ikisi de kadındı. Bu kafile yine Akabe kayalıklarına çıktı ve Peygamberimize orada biat ettiler. Buna da 2. Akabe biati denilmektedir.

Kadınların biati, Peygamberimizin elbisesinin bir ucundan tutarak veya bir kap içindeki suya önce Peygamberimiz elini sokup çıkartıp sonra da kadınların o suya ellerini sokmaları şeklinde tamamlanmıştır.

Medine de sayıları 80 – 90 kişi kadar olan Müslümanlar henüz başsız, yani sevk ve idareden yoksunlardı. Bu arada Mekke’den birçok Müslüman da Medine hicret etti.

Ancak hemen ifade etmeliyim ki atalarımızın; “kırk işçi, bir başçı” sözü henüz gerçekleşmemişti. Bu oluşum, Peygamberimizin Hazret-i Ebubekir efendimizle Medine’ye Hicret etmeleriyle gerçekleşti ve böylece Peygamberleri aynı zamanda başları (başkanları, komutanları) olan bir sosyal yapıya kavuştular.

            Medine de toplanacakları, kararlar alacakları, seriyeler (askeri müfreze) sevk edecekleri, Medine dışına elçiler gönderecekleri ve Medine dışından gelen elçileri kabul edecekleri, ilmi çalışmalar yapacakları, gelen davalara bakacakları ve bunları karar bağlayacakları, düğünlerini akt edecekleri ve nihayet ibadet edebilecekleri bir binaya ihtiyaçları vardı. Mescid-i Nebevi birçok amacı gerçekleştirmek için kurulan bir bina oldu.

            Peygamberimizin kurduğu bu teşkilat piramidi, görüleceği gibi tepeden başlayarak kuruluyor, sonra da ihtiyaç olan konularda vali, komutan, İslam’a davet elçileri tayin (atama) suretiyle gerçekleşiyor, bu piramidin tabanını ise Medine’de ki Müslümanlardı.

            YUKARIDAN AŞAĞIYA KURULAN PİRAMİT

            İslam’da devlet piramidinin yukarıdan aşağıya oluşumunun diğer örnekleri Peygamberimizin vefatından sonra Halifelerin intisabında (belirlenmesinde) takip edilen yollardır. Halifenin belirlenmesi, Medine’de ki tüm Müslümanların oyları ile olmadı.

            Hz. Ebu Bekir, ben-i Sakafe de toplanan Ensar (Medineli) ve Muhacirlerin (Mekkeli) önde gelenleri bir araya geldiler. Burada Hazret-i Ömer’in, Ebu Bekir’e biat etmesiyle Halife belirlenmiş oldu. Diğer sahabeler de Ebu Bekir efendimize biat ederek yeni başlarına (başkan, emir, halife, reisi, imam) kavuştular. Daha sonra da Medine deki ve Mekke de ki bütün Müslümanlar yeni Halifeye biat ederek teşkilat yapısını güçlendirdiler.

            Ebu Bekir Efendimiz, kendisinin hayattan ayrılacağını anladığı zaman yerine Ömer’e biat edilmesini ve onun Halife yapılmasını istemesi, devlet piramidi oluşumunda karşımıza çıkan ikici bir metottur. Nitekim Müslümanlar, bu isteğe uydular, hiçbir Müslüman nefsaniyet yaparak “Halife seçiminde benim görüşüm ve kararım alınmadı” demedi. Çünkü onlar, Halifelerin belirlenmesinde uygulamalarının İslami bir sistem olduğunu biliyorlardı.

Hazret-i Ömer’in namaz kılarken sırtından bıçaklanarak ağır yaralanması üzerine orada bulunan Müslümanlar, halife olarak kendilerine kimi teklif ettiğini sorunca Hz. Ömer; “Hz. Osman’ın ve oğlum Abdullah’ın da içinde bulunacağı 6 kişilik bir heyetin, kendi içlerinden birisini Halife seçmelerini istedi. Ama oğlum Halife olmasın” dedi. Niçin oğlun Halife olmasın deyince de “Bir evden bir kurban yeter” diye cevap verdi.

Bu heyet Halife olarak Hazret-i Osman’ı belirledi ve Müslümanların ona biat etmeleri için adını ilan etti.

Hazret-i Osman’ın da bir müddet sonra şehit edilmesi üzerine Sahabeler mescidde toplandılar. Bedir Eshabından olan Hz. Ammar Bin Yasir ve Eba Eyyup El Ensari (Eyup Sultan) nin (Müslümanların ileri gelenleri) istekleriyle hep birlikte Hazret-i Ali’ye biat ettiler. 

Böylece Hz. Ali’nin Halifeliği başlamış oldu.

            Kendisi Şam valisi olduğu halde Hz. Osman’ın kanını bahane eden ve devletin başına seçilen Hz. Ali’ye biat etmeyen Muaviye ve oğlu Yezit, ihtilafların çıkmasına ve Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimiz başta olmak birçok Müslüman’ın kanının dökülmesine sebep olmuşlardır.

            Görüleceği gibi Peygamberimize yapılan biatler olsun, Halifelerin belirlenmeleri şekli olsun, hepsinde “Devlet piramidi” tepeden itibaren kurulmuştur. Önce Baş belirlenmiş sonra devletin diğer uzuvları oluşmuştur.

            Fıkıh âlimlerimiz bu tatbikata bakarak Halife (baş, imam, reis, başkan) belirlenmesi işinin o toplumun ileri gelenleri tarafından belirlenmesini daha sonra bütün Müslümanların ona biat etmeleri kuralını vazetmişlerdir.

            İslam’da devlet piramidi, tepeden aşağıya göre kurulmakta, zamanımızda olduğu gibi tabandan tepeye doğru kurulmamaktadır.

            Bu uygulamalarda, insanları bir yarışma içerisine sokan ve hizip, kulis, tefrika, çatışma gibi kardeşi kardeşe düşüren, nefsanî davranışların oluşmasına imkân yoktur.

            Halife seçimi, 2 - 3 sene de bir yapılmamakta, bir Halifenin görevi onun ölümüne kadar devam etmektedir.

Orada “yenilikçi-gelenekçi, ak saçlı-genç” gibi kelimelerin de yeri yoktur.

            Devlet idaresi ve işleri, devamlılık sağlamakta, her gelenin kendine göre icraat yaptığı bir yaz-boz tahtası olmamaktadır.