Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, aramızdan ayrılışının 79. yıldönümünde bir kez daha saygı, özlem ve şükranla anıyoruz...
Mustafa Kemal Atatürk, zekâsı ve ileri görüşlülüğü ile her ne kadar yalnızca bu milletin değil aynı zamanda tüm dünyanın takdir ettiği bir lider, devlet adamı ve asker olsa da, günümüzde ona duyulan tepkisel sevgiden ötürü bugün kimilerinin nefretle baktığı biri olmuştur.
Bunun nedeni ise; O’nun yeteri kadar anlatılamamış, birileri tarafından rant aracı olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Kendilerine Atatürkçü diyen bir kısım insanlardan ötürü artık halkın belki de büyük bir kısmı Atatürk'e mesafeli, Atatürkçülere ise nefretle bakmaya başlamıştır.
Tepkisel Atatürk sevgisi, belki birçoklarının farkında olmamasına karşın birtakım insanları hem Atatürk'ten hem de Cumhuriyet'ten soğuturken, yine bir kısım Atatürkçülerin de diğer insanlara nefretle bakmasına neden olmuştur.
Bu ayrımın en büyük nedeni Mustafa Kemal'i sahiplenenlerin, onunla aynı düşüncelere sahip olamamasıdır. Özgürlük noktasında Mustafa Kemal'in düşünce yapısının yakınından dahi geçemeyecek bir kısım insan güruhu, toplumu aynı fabrikanın aynı modeli haline getirmeye çalışadursun, işlenip değiştirilmesi için uğraş verilen insanlar da tepkisel Atatürk sevgisine başkaldırmaktan başka alternatif yokmuşçasına Atatürkçülere olan nefretlerini Mustafa Kemal'e immişçesine yansıtmaktan geri durmamıştır.
Evet, bugün birtakım sözde Atatürkçüler yüzünden Mustafa Kemal hak ettiği değeri görememektedir. Sözde Mustafa Kemal sevgisine sahip birkaç kişinin milyonların saygı duyduğu değerleri hiçe sayması, tepkisel sevgiye karşı bir nefretin doğmasına sebep olmuştur.
Bugün birileri Atatürk'ü sevmiyorsa, ya da sevgisini dile getirmemek için özellikle uğraş sarf ediyorsa, bunun başlıca nedeni kendilerine Atatürkçü diyen birkaç kişinin düşünce yapılarıdır. Kaldı ki bu düşünce yapısı, sahiplendikleri şahsın düşünce yapısı ile uzaktan yakından ilgili değildir.
Mustafa Kemal'i sevmek nasıl ki din düşmanlığı demek değilse, dindar olmak da Mustafa Kemal'i sevmeye engel değil.
Bu algının oluşmasının en büyük nedeni, tepkisel ve ötekileştirme zemini üzerine kurulmuş bir Atatürk sevgisinin yeşertilmesidir. Başka bir şey değil...
Hiç Yıkılmayacağını Düşünerek İnsanlara Kan Kusturan 11 Diktatör ve İbretlik Sonları:
İnsanoğlunun içinde yatan canavar bir kere uyanmayıversin. Bir daha dizginlemek mümkün olmayabiliyor bazen. Bu canavarı en kolay uyandıran şeylerden biri ise güçtür. Tarih, güç zehirlenmesi yaşayarak insanlara kan kusturmuş diktatörlerle doludur.
Hemen hepsinin hikâyesinde de bol bol ortak noktalar vardır. Yavaş yavaş yükselme, kontrolü ele alınca ilk iş muhaliflerinin üzerine çullanma, servet içinde yüzerken insanları yoksulluğa mahrum etme, kaybedeceğini sezince ortalığı kana bulama vs. Birçoğu da kendini ilahi bir lütuf olarak görür ve tarihteki onca devrik diktatöre rağmen asla yenilmeyeceği kanısına kapılır. Yarınlar yokmuşçasına zulümlerine zulüm eklerler. Bunlardan bazıları tanıdık gelmiştir belki... Kimisi gerçekten de yaptıklarının bedeli ödetilemeden göçüp gitmiştir bu dünyadan. Ancak kimileri de suçlarının cezasını çok ağır bedellerle ödemiştir.
İşte hiç yenilmeyecekmiş gibi yaşayan ancak sonu ibretlik olan
11 diktatör ve sonları...
20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla fikirleri ve eserleriyle intikal eden tek lider, Mustafa Kemal Atatürk’tür.
20. Yüzyıl; bir liderler, ideolojiler, Dünya Harpleri ve ulus devletlerinin yüzyılı olmuştur; Hitler, Lenin, Mussolini, Stalin, Mao, Franco, Gandi, Churchill, De Gaulle, Roosevelt, Saddam, Kaddafi ve ATATÜRK gibi liderler;
Komünizm, Faşizm, Nazizm ve Rasizm gibi ideolojiler; I. ve II. Dünya Harpleri ile imparatorlukların ve kolonizmin (sömürge, müstemleke, Göçmen topluluğu veya bu topluluğun yerleştiği yer) çöküşüyle oluşan Türkiye Cumhuriyeti gibi birçok ulus devlet, 20. Yüzyıla damgasını vurmuştur.
Bu ideolojiler ve liderler, 20. Yüzyılın belli dönemlerinde sempatizanları tarafından başarılı olarak tanımlanmışlardır. Fakat yüzyıl tamamlanmadan ömürlerini tamamlayarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Hatta bir zamanlar ülkelerinde kendilerinden övgüyle söz edilen, baş tacı edilen çoğu dünya lideri şimdilerde lanetle anılmaktadır. Çoğunun da sonu kötü olmuştur; Şöyle ki;
· Adolf Hitler (Almanya) - Sovyet ordusu Berlin'e girince intihar etti...
· Benito Mussolini (İtalya) - Kurşuna dizildi ve cesedi Loreto Meydanı'nda teşhir edildi.
· Nikolay Çavuşesku (Romanya) - Eşiyle birlikte kurşuna dizildi...
· Saddam Hüseyin (Irak) - Asılarak idam edildi...
· Muammer Kaddafi (Libya) - Linç edildi...
· Hideki Tojo (Japon) - Başarısız intihar girişiminin ardından asılarak idam edildi.
· Pol Pot ( Kamboçya) - Ev hapsinde öldü.
· Mobutu Sese Seko (Zaire (Demokratik Kongo Hükümeti) - Canını zor kurtardı, sürgünde öldü.
· Alfredo Stroessner (Paraguay) - Ülkesinden kaçtı, sürgünde öldü...
· İdi Amin (Uganda) - Ülkesine dönebilmek için yalvardı, sürgünde öldü...
· Slobodan Milosevic (Yugoslavya-Sırbistan)- Lahey'de yargılanırken öldü...
Bu liderler bir zamanlar ülkelerinde hit (gözde) olmuş kişilerdi. Ama sonları hüsran oldu.
Oysa Atatürk sevgisi ise ülkemizde ve dünyada giderek artan bir çığ gibi büyümektedir. Bu durum Türk Ulusu için bir onur ve gurur kaynağı olurken, birileri niçin gocunur veya kıskanır?
Atatürk’ün emperyalist ülkelere karşı gösterdiği bağımsızlık mücadelesi, tüm mazlum ülkelere örnek olmuştur.
Bunlardan tek lider 20. yüzyıla damgasını vurmuştur; ATATÜRK...
ATATÜRK’ün ülkemiz için yaptıkları yenilikler:
Atatürk Türkiye'yi Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimler;
1) Siyasal Devrimler:
- Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
- Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
- Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
2) Toplumsal Devrimler:
- Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
- Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
- Tekke zaviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
- Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
- Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
- Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)
3. Hukuk Devrimi :
- Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
- Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)
4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
- Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
- Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
- Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
- Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
- Güzel sanatlarda yenilikler
5. Ekonomi Alanında Devrimler:
- Aşarın kaldırılması
- Çiftçinin özendirilmesi
- Örnek çiftliklerin kurulması
- Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
- I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni
yollarla donatılması
- Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934´de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.
Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi.
29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.
15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de ‘10. Yıl Nutku'nu okudu.
Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923´de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.
Çocukları çok seven Atatürk; Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.
1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kız kardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi.
Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli Türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı.
Emperyalizm, rahat sömürebilmek için mezhep kavgaları çıkarttı.
Atatürk birleştiricidir. O’na tapınmak değil, fikirlerine sahip çıkmalıyız. O’nun fikirleri ile yolumuzu bulacağız. Kurtuluş reçetesi de O’nun fikirleridir.
Devrimlerini yok saydılar, bütün değerlerini silmeye kalktılar, itibarsızlaştırmak
istediler ve bunun sürekli saldırdılar…
Ama 10 Kasım’da gördüler ki onlar saldırdıkça, Atatürk'ü seven milyonlar birbirine kenetleniyor. Ulu Önder'in 79. ölüm yıldönümünde de Türkiye sokaklara döküldü, Ata'yı andı.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde kazanılan Türk İstiklal Savaşı ve yaptığı devrimler, Gandi ve Nehru gibi önemli liderleri etkilemiş, sömürge imparatorlukları bünyesinde olan birçok ulusun, özellikle de doğu uluslarının uyanması ve bağımsızlıklarını kazanmalarında etkili olmuştur. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti bugünkü varlığını Atatürk devrimlerinden esinlenerek korumuştur.
Atatürk, Avrupa dışında Cumhuriyet kuran tek lider’dir. İslam dünyasında laik demokratik devlet düzenlerinin kurulmasında, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti iyi bir örnek olmuştur. Günümüzde ise İslam devletlerine model olarak Türkiye önerilmektedir.
Çin Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı yaptığı bir konuşmada, “Çin’ in gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisi Atatürk’tür. Bizim eğitim sistemimize göre ilköğretim öğrencilerimize dünya çapında dört büyük lider öğretilmekte ve bunların başında Atatürk gelmektedir” demiştir.
“Atatürk’ü nasıl öğretiyorsunuz?” sorusuna karşılık aynı Müsteşar, “Atatürk’ü ders kitaplarındaki metinlerle tanıtıp, Türkiye’nin emperyalist saldırganlara karşı Atatürk’ün önderliğinde Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandığını, tüm dünyanın ezilen halklarına da nasıl örnek olduğunu anlatıyoruz.
Üzerinde önemle durduğumuz konu, O’ nun en zor zamanlarda her türlü olanaksızlıklara karşın yılmadan nasıl böyle bir mucize yaratabildiğini, özellikle de mücadele ruhu, düşünce sistemi ve beyin gücünü çocuklarımıza öğretmeye çalışıyoruz. Bugün bizim eğitim sistemimizde ve felsefemizde başarı için mutlaka bir çıkış yolu bir alternatif vardır, sorunlar karşısında pes etmek yoktur, çünkü Atatürk pes etmedi ve kazandı.” demiştir.
Bu sözler karşısında özellikle son yıllarda, Atatürk’ü ve düşüncelerini unutturma adına her türlü çabayı gösteren vefasız bir toplumun bireyi olarak çok etkilenmemiz ve utanmamız gerekmez mi?
Bütün dünyanın takdir ettiği bir insana biz daha fazla saygı göstermeliyiz.
Atatürk’ün İnsan Sevgisi...
Varlıklar içerisinde en şerefli ve en mükemmel olanı insandır. Allah onu en güzel şekilde yaratmış ve yeryüzüne göndermiştir. Bundan dolayı sevgiye en lâyık olan da insandır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de iyi ve sevgiye lâyık insanın kim olduğunu bir hadisinde şöyle belirtmiştir: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydası en çok dokunandır.”
Atatürk, insan sevgisine büyük önem vermiştir. O, bir asker ve devlet adamı olarak tarihin çok çalkantılı bir döneminde yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın acımasızlığını ve İstiklâl Savaşı’nın olumsuz şartlarını görmüştür. Savaşın ne denli acı ve kötü olduğuna çok yakından şahit olmuştur. Bu yüzden, “Yurtta barış, dünyada barış.” diyerek, tüm dünyaya barış ve sevgi dersi vermiştir. Atatürk’ün barışa önem vermesinin altında insana olan sevgisi yatmaktadır.
Tek dileği, yeryüzünde barış ve esenliğin kurulmasıydı.
Atatürk, bir konuşmasında şöyle diyordu: “İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını da düşünmelidir. Kendi milletinin mutluluğuna ne kadar önem veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye, elinden geldiği kadar çalışmalıdır. ”
O, kimseye kin tutmaz, düşmanlık beslemezdi. Herkese karşı hoşgörülü ve iyi kalpli idi. Engin bir insan sevgisine sahipti. Bir konuşmasında, bu sevgiyi şöyle dile getiriyordu: “Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanlara düşmanız.”
Gelecek nesillerin Atatürk’ün hayatından alacakları çok büyük dersler vardır. Zaten büyük insanlar, karanlıkları aydınlatan ışık gibidirler.
Çağımızda bütün insanların barış içinde, birbirini sevip sayarak yaşama isteği, her gün biraz daha artmaktadır.
İnsanların mutlu olması, onların birbirine yaklaşmalarına, birbirini sevip saymalarına bağlıdır. Aralarında bu sıcak ilişkiler geliştirildikçe; insanlar ihtiyaçlarını gidermek için birbirine destek olacaklardır.
Kurtuluş savaşları gibi halk savaşları da birçok yıkıma ve ölüme yol açmaktadır. Onun için günümüzde her türlü anlaşmazlıkların, görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması istenmektedir.
Atatürk; “Zorunluluk olmadıkça, savaş bir cinayettir.” Demekle, temelde barıştan yana olduğunu hemen belirtmiştir. Bu düşünceye bağlı olarak, sadece yurdumuza saldıran düşmanlara karşı, Türk ulusu ile savaşmıştır. Daha sonra yapılan barışı izleyen yıllarda bu devletlerle, barış içinde yan yana yaşamamızı sağlamıştır.
Yine aynı düşünceyi dile getiren; “Yurtta barış, dünyada barış.” Sözünün de Atatürk’e ait olduğunu biliyoruz.
Atatürk, yalnız Türk Milletinin huzur ve güvenliğini değil tüm dünya milletlerinin mutluluğunu isteyen ve özleyen bir liderdi. Bu düşüncelerini her fırsatta dile getirirdi.
Nitekim 1931 yılında yaptığı bir konuşmada; “İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, insanlıkla ilgisi olmayan son derece üzücü bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde bütün insanlığın hakikî saadeti, ancak bu yüksek ideali taşıyan yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla gerçekleşecektir.”demiştir.
Görüldüğü gibi Atatürkçü düşüncenin ulusal boyutunun yanı sıra evrensel bir boyutu da bulunmaktadır.
Atatürkçülüğü yürekten benimsemiş olan Türk toplumu, birbirleriyle olduğu kadar, öbür toplumlarla da barış içinde mutlu yaşamak istemektedir.
Her toplum, bu düşünceyi paylaşıp destekledikçe, Atatürk’ün bu düşüncesi, dünya çapında gerçekleşme fırsatı bulacaktır.
Atatürk’e “dinsiz” diyenler çarpılır...
Türk topraklarını İngiliz, Yunan, Fransız, Ermeni ve diğer kâfir toplulukların ellerinden kurtaran ve Türkiye’nin İslam toprakları olarak kalmasını sağlayan bir lider için neden “dinsiz” yakıştırması yapılır anlaşılır gibi değil.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin açılışını Cuma günü Cuma namazından sonra açılmasını emretmiş ve Meclis, Kur’an-ı Kerim okunarak dualarla açılmıştır.
Hatta Gazi Mustafa Kemal‘in TBMM’nin açılmasına ilişkin gönderdiği telgrafı, 2012 yılında dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından Meclis’te okunmuştur.
Bu telgrafta Atatürk’ün İslam’a ne kadar bağlı olduğunu görmemek için kör olmak gerekir herhalde...
Atatürk döneminden sonra TBMM hangi gün dualarla açılmıştır?
Ayrıca Atatürk’ün İslam’a hizmetleri saymakla bitmez...
15 Temmuz 2016 darbe girişimi..
Atatürk’ün 10 Kasım 1938’ de vefatının ardından nasihat ve vasiyetleri sümen altı edildiği için İslam’ın Yüce kitabı Kur’an-ı Kerim; ne dinimizin dilinden (Arapça) ve ne de dilimizden mekteplerde gerçek manada öğretilemediği için, din birtakım tarikat veya cemaatlerin elinde tabiri caizse sömürü aracı olarak kullanılmış ve vatandaşlar kandırılmıştır.
Neticede az daha bir tarihi devlet elden gidiyordu. Bir tarikat ve şeyhi az daha tarihi kahramanlıklarla dolu koskoca bir ülkeyi bölüp, parçalayacak ve ele geçirecekti. Kahraman Türk Milleti, ordusu ve polisi; canı ve kanı pahasına buna müsaade etmedi. Vatanına “Yeniden Kuvay-ı Milliye” ruhuyla sahip çıktı.
Peki; Vatanımıza, bayrağımıza ve demokrasimize sahip çıkmak için ille de başımıza bir musibetin, bir belanın gelmesini mi bekleyeceğiz?
Tarikatlar halkı öbek öbek ayırır, birbirine olan şiddeti artırır. Şeyh uçmaz müritlerini uçurur.
Terör örgütü FETÖ’nün arkasında kim var? Kim veya kimler destekliyor? Neyin veya kimin projesi? Bunları ortaya çıkartamazsak,
Yöneticiler ülkede hak, adalet ve eşitlik ilkesini tesis edip; kardeşlik, barış ve hoşgörü ortamını tesis edemezse,
Ülke olarak başımıza daha çok bela gelir.
Birtakım iddialara göre, bazı tarikatlar (cemaat) devlet kurumlarında yuvalanmaya başlamışlar...
Oysa kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de tarikat ve mezhep yoktur...
Kur’an-ı okuyup, anlamak ve yaşamak esastır.
Atatürk saf, temiz ve sade bir din anlayışı istemektedir. İslam dinine sonradan girmiş her türlü safsata, hurafe ve boş inançlara karşı akılcı bir din anlayışını benimsemiştir.
Bunun ilk adımını da Kur'an-ı Kerim'in milletin bütün fertleri tarafından okunup anlaşılabilmesini sağlamakla atmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşundan iki yıl bile geçmeden 21 Şubat 1925 tarihinde Meclis'teki bütçe müzakereleri sırasında Kur'an-ı Kerim'in meal ve tefsirinin, Hadis-i Şerif tercümelerinin devlet imkânlarıyla yaptırılması için talimat vermiştir.
Bunun üzerine mealin Mehmet Akif Ersoy, tefsirin Elmalılı Hamdi Yazır, hadis tercümelerinin de Kamil Miras tarafından yapılması kararlaştırılmıştır.
Ancak, Mehmet Akif bilahare bu görevi bırakarak aldığı avansı iade etmiş, hem meal hem de tefsir yazma işi Elmalılı Hamdi Yazır tarafından yapılmıştır.
Elmalılı Hamdi Yazır'ın hazırladığı 9 ciltlik tefsir 1935 yılında, Kamil Miras tarafından hazırlanan "Sahih-i Buhari Muktasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi" isimli 12 ciltlik hadis tercümesi de 1928 yılında yayımlanmıştır.
10 Kasım 1938 yılından 2017 yılına, 79 yıl geçmesine rağmen Atatürk'ü unutmadık, unutturmadık ve unutturmayacağız da...
Atatürk kendisine sultanlık teklifi için gelenlere, “Biz bu sultanlığı yıkmadık mı?” demiştir.
Hala sorunlar karşısında gidip O’nun fikirlerine sarılıyoruz; Saygıyla, minnetle, şükranla ve özlemle anıyor ve arıyoruz.
Ama O’nun fikirleri hala birilerini rahatsız ediyor!!!
O’nun “Tam Bağımsızlık” ilkesi tüm mazlum ülkelere model olmuştur.
Atatürk, emperyalizme ve kapitalizme karşı bir mücadeleden bahseder.
Atatürk ve silah arkadaşları bu ülkenin;
- Tam Bağımsızlığı,
- Ulusal Egemenliği (Egemenlik kayıtsız-şartsız milletindir. Egemenlik birilerine teslim edilemez. Herhangi bir şahıs egemenliğe el koyamaz.),
- Uygarlığı (muhasır milletler seviyesine gelmesi-Akıl, Bilim ve Laiklik) için çok şeyler yaptılar...
Bu üç hakka sahip çıkmalıyız. Kurtuluş; Cumhuriyetin kuruluş felsefesine sıkı sıkı sarılmaktır...
Unutmamalıyız ki;
Dünyada bir tek ATATÜRK var.
Bundan “ONUR VE GURUR” duymalıyız..
ATATÜRK ve kurduğu CUMHURİYET Türkiye’nin birleştirici gücüdür...
Atatürk ve Atatürkçülük, hiçbir siyasi partinin, kurumun, kuruluşun, sivil toplum örgütünün veya hiçbir kimsenin tekelinde değildir. O herkesin Atatürk’üdür...
Atatürk, Allah’ın Türkiye’ye bir lütfüdür. O’nun gibi dünyada çok az lider vardır.
Ülke halkı olarak ne zaman başımız ne zaman sıkışsa, ne zaman bir kaosla karşılaşsak hemen O’nun ilke ve inkılâplarına sığınıyoruz.
Diğer günlerde ise birileri hayal ve rant peşinde koşuyor, gününü gün etmeye çalışıyor.
Peki, O’nu ve silah arkadaşlarını acımasızca yargılayan ve iftira atan ve hakaret edenler bu ülkenin istiklali ve istikbali için neler yaptılar?
ATATÜRK 1938’ den beri konuşmadığı halde susturulmaya çalışılan tek insan.
Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyet’e saldırılar arttıkça; Atatürk’e ve Cumhuriyete halkın sevgisi bir çığ gibi büyüyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü; Hakka yürüyüşünün 79. yılında rahmet, minnet, özlem ve saygıyla anıyoruz.
Yaşamamız için Allah’a, yaşama özgürlüğümüz ve Türklüğümüz için de Atatürk’e minnettarız...
Atatürk’ün ölümünün 79. yılında muhteşem insanı anmak ve kurduğu Cumhuriyette nefes almak ne güzel bir duygu. Rahat uyu ATAM...
Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun silah arkadaşları olmak üzere bu cennet vatanın bekası için toprağa düşen tüm şehitlerimizin ve ebediyete intikal eden gazilerimizin manevi huzurlarında saygı ile eğilir, yaşayan kahraman gazilerimize de saygı, sevgi ve şükranlarımı sunar, sağlık ve mutluluklar dilerim...