ASHÂB-I KEHF

ŞEVKET TANDOĞAN

          Mağara arkadaşları anlamında yedi kişilik Ashâb-ı Kehf, Şam yakınlarında bir şehirde yaşayan ve Hz.İsa’nın dini üzere Allah’ın birliğine inanmış rabıtalı mümin gençlerdir. Her biri asilzâde bu yiğitlerin isimleri: Yemlîha, Mislîna, Mekselina, Mernûş, Debernûş, Şazenûş ve Kefeştetayyuş olup, kendilerini sığındıkları mağaraya kadar takip edip, ayrılmadan kapıda bekleyen sadık köpekleri de Kıtmir adını taşır.

          Kur’an-ı Kerim’de bu çok ibretlik olayı anlatan ve aynı ismi taşıyan Kehf süresinde 9-26. Ayetler tafsilatlı şekilde bu cesur gençlerin kıssasını bildirir. Kendilerindeki bu kuvvetli iman ve dik duruşun sebebi olarak, 14.ayette KALPLERİNİN RABITALI OLMASI ifade edilmektedir.

          Yaşadıkları ülkenin Rum Kralı Dakyânus, ilahlık iddiasında bulunuyor, halkını kendisine taptırıyordu. İnsanları putperestliğe zorlayan Hükümdar zâlim bir diktatördü. Allah c.c. bu bir avuç gence hidayet vermiş, Allah’a inanmışlar, ihlaslı ve rabıtalı Müslüman olmuşlardı.

          Kral Dakyanus, gençleri huzuruna çağırıp, batıl dinini kabule zorlamış, aksi takdirde idam edeceğini söylemiş ve düşünüp son kararlarını vermeleri için kendilerine kısa bir süre tanımıştı. Onlar da küfre zorlanacakları kaygısıyla şehri terk ederek bir mağaraya sığındılar.

          Şehre üç saatlik mesafede, rivayete göre Tarsus veya Afşin civarında bir dağın eteğindeki mağaraya bir çobanın yardımıyla ulaşıp saklanmışlar, Köpekleri Kıtmîr de ayrılmayıp mağaraya girmişti. zâlim hükümdar, durumu öğrenip saklandıkları mağarada ölmeleri için, mağaranın kapısını kapattırmıştı.

          Kur’an beyanına göre, Rableri gençlerin kulaklarını tıkamış tam 309 sene uyutmuş, aradan asırlar geçtikten sonra uyandırmış, onlar ise bir gün veya yarım gün uyuduklarını sanmışlardı. Bu arada çobanın birisi mağaranın önüne koyun ağılı yapmış ve kapısını da açmıştı. Gençler bir arkadaşlarını dikkatlice şehre gidip ihtiyaç alması için gümüş para ile gönderdiler.

          Üç asır sonra ülkede yönetim değişmiş ve Allah’a inanan, Tendüvis isminde sâlih bir zat hükümdar olmuştu. Halk da mü’min idi. Halkın bir kısmı ise âhirete inanmıyor, öldükten dirilip hesap verileceğini kabul etmiyorlardı. Hükümdar Tendüvis uyarıcı bir mucize göstermesi için sürekli Allah’a yalvarıyor, dua ve niyaz ediyordu.

          Gümüş para ile şehre erzak almaya inen Yemliha isimli genç, her şeyin çok değişmiş olduğunu görüp şaşırmıştı. Alışveriş için uzattığı gümüş akçe de esnafın dikkatini çekmiş, onun eski bir hazine bulduğunu sanan kişiler, hemen bu genci Hükümdara bildirmişler, genç sorgulanmıştı.

          Genç mümin Yemliha'nın dünkü olaymış gibi anlattıkları üç asır önce cereyan eden tarihî hadiseleri dinleyen hükümdar, hayretler içinde ne yapacağını şaşırmışken, huzurda bulunan bazı kişiler, babalarından dinledikleri bir hatırayı naklettiler, şöyle dediler: "Babalarımızdan dedelerimizden dinlemiştik, Zâlim Dakyanus'un şerrinden korunmak için bazı gençler kaçıp dağda mağaraya sığınmışlar. Bunlar o gençler olabilir"

          Hükümdar Tendüvis, hiç zaman kaybetmeden, Yemliha ile birlikte bir heyetle ashâb-ı Kehfin bulundukları dağa gitti. Gençlerle bizzat görüştü. Yattıkları yeri gördü ve gençler yerlerine döndüler, hemen öldüler. Aynı yere defnedildiler. Üzerlerine bir mescit yapıldı.

          Öldükten sonra dirilmenin mümkün ve hak olduğunun bariz bir delili ortaya çıkınca, Hükümdar Allah'a şükretti, gafil insanlar da bundan ders alarak sapık düşüncelerinden vazgeçtiler. Ayrıca baskıya direnip haktan ayrılmayanların güzel bir örneği, kıyamete kadar herkese ibret olmuştur.