En güçlü silah kitabım
Bundan 10 – 15 sene kadar önce Amerika, uzaya bir uzay gemisi gönderdi. Gemi bazı arızalarla dünyaya geri dönmeye başladı. Ancak geminin nereye düşeceği kestirilemiyordu. Rast gele bir yere veya bir yerleşim merkezinin üzerine düşebilirdi. Televizyonlar, gazeteler bu haberle yatıp, bu haberle kalkıyorlardı. Bu uydurma gündemin peşinde bütün bir insanlığı koştururken, bu haberin arkasında masum ve mazlum insanlığa (genellikle Müslüman ülkelere) ne zulüm ve katliamlar yaptıklarını biz bilmiyoruz.
Nereye gitsem, kiminle konuşsam bu haber karşıma çıkıyor ve insanlar arasında müzakere ediliyordu. O esnada Konya’da bulunuyordum ve öğle namazımı cemaatle kılmak için Sahib-i Ata camisine gitmiştim.
Namaz bitikten sonra cami önüne toplanan 10-15 kişilik bir cemaat gurubu da bu meşhur ABD’nin Uzay gemisi konusunu görüşmekteydiler. Biraz kendilerini dinledim. Vay, şöyle düşecek, vay böyle düşecek… Vay şuraya düşecek, vay buraya düşecek… Dayanamadım ve ben de söze katıldım. Orada ki cemaate dönerek;
“Arkadaşlar, bu uzay gemisi diyelim ki Konya’ya, Sahib-i Ata camisinin bahçesine ve sizin üzerinize düştü. Bu uzay gemisi düşse kaç kişiyi öldürür?” dedim.
Hepsi birden yüzüme baktılar. Ben devamla, “10 kişiyi öldürür mü? 20 kişiyi… 40 kişiyi…” Hepsi nefessiz beni dinliyorlardı. Ben devam ettim. “Diyelim ki o kadar insanımızı öldürdü. Bu insanlarımız namazdan yeni çıkmışlar, henüz abdestliler ve kendilerine ölüm vaki olunca, Allah-u alem bu kardeşlerimizin hepsi şehit olmuşlardır, değil mi?” dedim.
“Allah aşkına… Bırakın bu olayı konuşmayı, varsın o kadar insanımız ölsün. Görmüyor musunuz ABD, bütün insanlara olduğu kadar, az önce camide Allah’ü ekber (Allah en büyüktür, Allahtan başka büyük yoktur) diyen sizlere bile, kendinden bahsettiriyor ve bu haberlerle kendinin büyük olduğu imajı altında sizi eziyor” dedim.
YAŞAM TARZINIZ MEDYADAN
Yaşadığınız ortam, “Ben Müslüman’ım…” diyen insanların çok olduğu (% 99) bir ortamdır. Dini, hayat tarzını İslam’a uygun olarak yaşayanlar vardır, çevrenizde… Minarelerinden beş vakit ezan okunur camilerinde ve “Allahu ekber…” nidaları arşa yükselir, her bir minareden. İçkinin, zinanın, kumarın, hırsızlığın, hortumculuğun, dolandırıcılığın, rüşvetin, yalan söylemenin, yetim hakkı yemenin, adam öldürmenin haram olduğuna inanılır ve kesinlikle bu fiiller yapılamaz Müslüman toplumda…
Bu Müslüman ülkeye ve bu ülkenin Müslüman halkının önüne önce gazeteler sonra radyo ve daha sonra televizyon diye bir kutu koydular. Bunlar haberlerinde, yazılarında, köşe yazılarında, ekranlarında, dizilerinde başladılar dinine aykırı ne varsa yazmaya, çizmeye ve göstermeye… Artık öyle bir duruma geldik ki gazetelerin, televizyonların yazdıkları ve gösterdikleri bizim yaşam tarzımızı oluşturdu.
Gün geçtikçe ülkede içilen yıllık içki tüketimi artmaya başladı. Kumar alenen oynanmaya bir milyonlarca insandan toplanan paralar birkaç insanın eline verilir oldu.
Zina o kadar aleni yapılmaktadır ki, adına flört dinelerek otobüslerde, metrolarda birbirlerine sarmaş dolmaş olmuş kız ve oğlanları görmediğimiz zaman olmuyor.
Medya bir zina veya tecavüz haberini verirken sanki siz de yapın der gibi okuyucuyu veya seyirciyi tahrik ederek veriyor. Üstüne üstlük, hükümet de zinanın suçunu kanunlardan kaldırmış ve zina artık suç değildir diye ilan etmiş…
Eş cinsellere dernek kurma yetkisi verildikten sonra erkek erkekle evlenir hale gelmiş, ülkemizde. 2014 yılı ekim ayında İstanbul’da iki erkeğin evlendiğinin haberlerini medyadan öğrendik. Lut kavminin haline dönüyoruz, biz de…
Her gün haberlerde soyulan bir sarraf dükkânını veya bir süper marketi görmekte, hırsızın soygununu kameralardan canlı olarak izlemekteyiz.
Hortumlama, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” denilerek, devlet malını hortumlayan, hortumlayana… Serbest piyasada ise dolandırıcılık yaygın ve hâkim bir meslek dalı haline gelmiş…
Rüşvet alıp vermek artık olağan hale gelmiş. Rüşvet almaya akıllılık, almayana akılsız adam gözüyle bakılmaya başlanmış.
Allah’ın verdiği canı Allah alırdı, bir zamanlar… Suçsuz bir adamı öldürmek bütün insanlığı öldürmeye eş tutulurdu? Şimdi bir adamı öldürmek, bir tavuğu kesmekten daha kolay hale geldi. “Kafasına sıkmak…” tabiri bütün gençlerimizin dilinde… Sıkıyor da nitekim. Adam öldürmenin istatistikî rakamlarına bakarsanız bunu açıkça görürüsünüz.
Ananın adı koca karı, babanın adı moruk olmuş, etraflarında pervane olduğumuz evlatlarımız yanında…
Ne devlet kurumları, ne diyanet camiası, hocalar, vaizler, imamlar… Ne Milli Eğitim Bakanlığı, ne Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı, bizi biz yapacak değerleri ortaya koymuyorlar. Bir de bu yaraya tuz biber olsun diye olacak, Avrupalı olabilmek için Avrupa Birliği Bakanlığı kurmuşlar… Bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki…
Medya gelmiş, bağrımıza çöreklenmiş, ille de sizin ahlakınızı bozacağım, sizin bütün değerlerinizi ayaklarımın altına alıp çiğneyeceğim ve bir de size kendimi alkışlattıracağım, demektedir, adeta...