Akredite Bir Ölüm!

Tarık Sezai Karatepe

 

“Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli?”

“Cüzzamlı halinle mi?”

“Cüzzamlı mı?”

“Hep derdin, ‘Okuyacaklarsa, kapı ardına kadar açık. Ardına bakmadan çık. Kaçmalı cüzzamlılardan.’ Kınadığın geldi başına. Söyle şimdi: Şu gençlikte neler geldi garip başına!”

“Seninle de konuşulmaz ki! Verirsin ağzımın payımı.

Dikilsem biraz daha karşında, ‘Bu hanıma haddini bildirin!’lerden, özgürlük vadederek şehre getirdiğimiz körpelere ‘Secde yerine bale!’ sosyal(!) tercihine dek sorgulayacaksın.

Kula kullukmuş benimkisi(!) Okumuşlardan biri, görülmemiş bir destekle zorlasa Başkent’in tozlu yolunu, çıkmışım karşısına:

‘Güveniyorsan halkına, sağlamsa şuurun, parıltılıysa zekan, bana ne bundan!

Eksik olmazdı sırtınızdan sopa, karnınızdan sıpa. Size vermemiştik okuma hakkını. Masamızı temizleyecek, bebeğimizi sevecektiniz.

Sen de nerden çıktın?

Özgürlük bir yere kadar. Savunmuyorsan değerlerimi(!) çağırırım imdada.

Bir kalıp sabun, kazık gibi bir peşkırla halkı avutan, hem de uyutan madenci babası(!) atılır kürsüye, lejyonerler misali kanatlanır o biçim.

Yetersiz mi kaldı? Çağırırım imdada, ‘ateşin dostları’nı. Kırmızı yakalı kalem kırar, kalemşör fitne arar, silahşör çevirir namlusunu halka!

İkna odalarında alır soluğu, anfizede. Örnek hayatlar sunarız onlara, Brüksel fatihi(!) Keriman Halis’ten,  Karaköy mutasarrıfı(!) Matild’e…”

……………………

“Bursa’da, Vahiy uğruna, okul önünde bacağından olan kızın vebali benimmiş. Denileni yapsaymış, ayak diremeseymiş ‘Vahiy Vahiy!’ diye.

Baksana ne diyor, daha on beş yaşında!

‘Hakk’a isyan hususunda, yokmuş insana itaat! Bunlar ‘içimizdeki emir sahipleri’ değilmiş. Bin başı olsa binini de verirmiş, Hakk uğruna!’

……………………

Ayna ayna güzel ayna, artık ekran haram bana!

“Niye ki!”

“Niyesi var mı?

Viyana / Ottova / Kamberra mezunlarının töreni vardı. Diplomalarını fırlatırken havaya, eminim kemikleri sızlamıştır, bizim Kastamonulunun.

Bir de demezler mi, ‘Bize ülkemizi dar edenler, biz geliyoruz işte! Kampüslerden kovanlar! Peşimize Kangal salanlar! Merak etmeyin, ilk yardım bizden.

‘Sen insan değilsin, olamazsın hayvan!’ diyerek, üzerime atılan sen! İşte kartım. Uğrarsan hak ihlaline, çağır imdada. Halkım ben, biz halkız!

Geldik işte, lakin gitmeyeceğiz. Uyduk, ‘Yeryüzü geniş değil miydi?’ Kutlu Söz’üne.’

İşte ayna, bu yüzden ki leş gibi yatar televizyon. Bakmam yüzüne.

“Paranoyaksın sen, konuşursun benimle!”

“Senden başka kimim var!”

“Olmaz tabi! Ağaca dayandın çürüdü. İnsana dayandın, öldü. Bak bana. Şu cansız halimle, itaat ediyorum Rabb’ime. Sen de tapar oldun, iflah olmaz nefsine!”

………………………

“Yanlışım ne!”

“Ayır şunu: Hayat gayen, tartışmak mı, fıtrattan geleni doyasıya yaşamak mı? Değişmez Olan’ı yitiriyor, düşüyorsun bir faninin peşine!

Irkını ilahlaştırma, insanı putlaştırma! Sığınma, O’ndan başkasına! İki kürek toprak attılar mı çekilir kız kızan. O vakit kalırsın Rabb’inle, Esirgeyen, Bağışlayan!

İnsan fani, gaye baki. Anlasana! Yanlış, insanı bağlar. Ulumakla kurt, zarar vermez ay’a. Güneş ise, sıvanmaz balçıkla.

Küçüktün, çaresizdin. Büyüdün, gayesizdin. İşte son saatlerindesin. Döndün küçüklüğüne. Baksana acizliğine. Bürüneceksin sessizliğe.

Hadi diyelim, inkar ettiklerin yok! Kaybetmezsin bir şey. Ya varsa, yitirirsin her şey.

Şimdi diyeceksin ki: ‘İnanırsam son anda, korktu derler bu anda.”

“Ayna ayna, canım ayna! Okudun kalbimden geçenleri!”

“Artık vazifem tamam! Aynayım ayna olmasına, lakin bu dünyada değil artık, bana bakan gözlerin! Sağına dön! Leheb’in karısı! Bir de soluna! Lut’un karısı!

“Kurtuluş yok mu! Bir yola mı girdim, dönüşü olmayan? “

“Bir uzun ömür sürdün. Sığmadın meydanlara. Binlerce yola girdin. Geldin yolun sonuna!