Üç maymunu oynayan şehir şempanzelerine inat, alanları dolduran bir diyalektiğin adıydı Akıncı. Görmedim, duymadım, konuşmadımın fayda vermediği Günde, kalbinin sesini dinleyendi.
Bir zemheri şafağında, Deli Petronun torunları medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavarla, ölüm bulutları yağdırdığında Kabile
Gücünün yettiğince, elinin erdiğince, dilinin döndüğünce yanı başında olandı; Heratın, Hayberin, Kandaharın
Zaman mekan perdesi kalkmış aradan, mazlumların yardımcısıdır Yüce Yaradan Su yolu olmuş Konya ile Gazne, Siirt ile Celalabad
Kınalı yiğitlerin haberi gelir, Hindukuştan Anadoluya Acıya değil sevince talip. Gelir bir anda şehadetin müjdesi. Ayrılık değil, düğün gecesi.
Şeksiz şüphesiz bir uğurlamadır, Kutlu Yolcuyu. Bilinmez mezarı. Pamir dağları kucak açar, kıyamete dek. Kar suları yıkar, pak bedenini. Hanzele bir yürektir, Hamza bir bilek
Bedeniyle değil, ruhuyla vardır Anadoluda Gezer çarşıları, arşınlar sokakları; şehadetin tadıyla Türkçe bir niyazdır, Kürtçe bir davet; geride kalanlara
Antakyalı bir önderdir, çağlardan çağlara: Ne olurdu kavmim bilseydi, Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını
Pilli radyo asılır, yörük damlarına, efe kapılarına, muhacir çarşılarına. Hayberden gelen haberle acı, umuda dönüşür; yılgınlık, heyecana. Kuvvet gelir dizlere, ruhların bayramıdır Süleymaniyede
Akın akın sokulurken düşmana, eski bir fitne yayılır vatana:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!
Bereketi azalmıştır gazanın. Şaha kalkmıştır, nefisler. Gurur sarmıştır, her yanı. Dost ateşi(!)dir bu kez, can evinden vuran. Eser kalmamıştır mertlikten, düşmanı kıskandıran
Anadolu binlerle yapmıştır vazifesini. Her köyde, her mezrada bırakır nefesini.
..
Döner Akıncı, anlatacak çok şey var:
Bir sabah, pusu atarken Moskofa; ne de acınacak halleri vardı, kimle savaştığını bilmeden Meğer, Cumhuriyetlerden toplamışlar
Duyunca cephede ezan sesini, koşarcasına geldiler yanımıza, o hızla. Kimi Uygur, kimi Kırgız, kimi Özbek, kimi Tacik Cephede kucaklaştık, kardeş olduk sonunda.
Bir başkası:
Esir aldınız beni, öldürsenize. Çar olaydı, komazdı hiçbirinizi sağ salim. Ama siz farklısınız anlaşılan. Öğretin Tevhidi. Kaldıralım, engelleri aradan.
İşte böyle bizim günlüğümüz, yazmaya ne hacet. Melekler kayda geçti, hatırası soğumadan.
Yürüdük çok geçmeden. Bir kısmımız Keşmire! Hindu, vurur da vurur. Soykırımdır yaşanan.
Kimimiz Travnike, Bihaça, Goradzeye, Saraybosnaya Evlad-ı Fatihana!
Dilini bilmediğiniz bir Kıtaya mı?
İnsan diliyle konuşmaz, konuşur yüreğiyle. Fatih, Sırptan aldı; Hırvattan korudu, Bosnayı. Fetih, davetle yapılır, çağırır zulme uğrayan. Gelin kurtarın bizi. Dedelerimizden emin bulduk, çünkü sizi!
Çağlar üstü Çağrıdır, ebed müddet bir kıyam. Kimimiz bedeniyle oradaydı. Kolundakini sıyırdı, kimimiz. Boynundakini söktü attı bazımız.
Gidemiyorum madem, bir Bosnalı un alsın, şeker alsın bununla! Akıncının kızı kızanı, çer çocuğu, evlat iyali Üsküdar, Saraybosnadır. Beykoz, Goradze.
Seherlerde açar elini, sesine ses katar bir yetimin. Bir öksüzün okşar başını, bu uğurda örnek alır Alemlerin Sultanını.
.
Lakin, güvenmemeliydi Natoya. Teslim etmemeliydi Hollandalıya. On bin şehitle bir başına, Srebrenitsa.
İnanmamalıydı emperyal basına. Çorbada tuzu olmayan, kopardı yaygarayı: Nerde Bosna paraları!
Sormalıydı onlara: Kimden yanasınız?
Beddua etmeliydi yürekten: İnşallah yanasınız!
Döndük geldik Bosnadan. Aklımız orda kaldı. Yüz binlerce yetime, artık hami Papaydı(!) Hem neslini kurutup, hem de saldı misyoneri.
Ali İzzetti önderi, sevgi dolu lideri. Göçüp gitti dünyadan, kutlu bir inat kaldı. Şehitler kervanına nerdeyse ramak kaldı.
Ne ırk, ne dil, ne renk! Zalime karşı, mazlumdan yana!
Urumçide yükselirken dumanlar, Çağlayan ayaktadır, bir Temmuz akşamında. Lafını yapanlar otururken evinde; Akıncıdır çağlayan, Çağlayan Meydanında