Daha önceki yerel seçimlerde aday olmak için her yolu deneyenler, bugün “keşke” diyor, “keşke o gün aday olmasaydım”.
Bugün aday olmak için her yolu deneyenler, kendileri değilse, yakınlarını, adamlarını bir yerlerden aday göstermeye çalışanlar da, yarın aynı şekilde pişman olabilirler..
Aşk ve öfke içinde aklı zail eder. Hep söylüyorum: İhtirasla istediğiniz her şey sizin imtihanınız olur. Sahip olduğunuz her şey, canlarınız, sevdiğiniz ne varsa o sizin için fitne olabilir.
Fitne nedir bilir misiniz, o madeni cürufundan ayırmak için taşın eritilmesi sırasındaki kor ateşle imtihandır.
Mal, para, kadın, koltuk, şan-şeref-şöhret bağımlılığı da, uyuşturucu bağımlılığı gibidir. Gözlerini bir şeye diktiler mi, o kor ateşin ışığı gözlerini kör eder de, başka bir şey görmezler. Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmez olurlar. Kalpleri taşlaşır. Şairin (Osman Sarı’nın) dediği gibi, “Taş taş değil, bağrındır taş senin, / Söyle, nereni nasıl yaksın bu ateş senin”..
İşte o gözlerini kamaştıran ateştir kendilerini yakacak ateş belki de. Akıbetleri fena olacak birilerinin. Fenafillah olmayanlar, fenafil para, kadın, koltuk olacaklar.
Birtakım eski politikacıların, listelerde yer alacakları söyleniyor. Söyleyeyim; onların çoğunun halk nezdinde bir itibarı yok. O açıdan evdeki hesap çarşıya uymayacak gibi. Eski defterler ve yakın aile çevresinin defterleri ortaya döküldüğünde o kişilerin fazla bir itibarları kalmayabilir.. “Müteahhit başkan olmayacak” deniyor, göreceğiz. Aday müteahhitse, başkan seçilince işini bırakacak. Çevresinin de belediye ile iş ilişkisi bulunmayacakmış. Öyle olur inşallah.. Etik kurallar da belirleniyor. Erdoğan, “Kimse ‘bu benim yakınım, buyum, şuyum’ diye bize aday teklifi ile gelmesin. FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine bulaşmamış olması, milletimizin değerleri ile çatışmaması, birikimi ve projeleri ile hizmet etmeye uygunluk arz etmesi şartıyla AK Parti’nin kapıları herkese açık”, “Akraba aday olmayacak” diyor, bakalım.. Ama öte yandan belediyedeki adama “niye yakınını atıyorsun” diyorsun, “Reis de yapıyor” diyor. “Niye ihaleyi birtakım kişi ve kuruluşlara yönlendiriyorsun” diyorsun “Reis de öyle yapıyor” diyor. O zaman buna da bir çare düşünmek gerek. Bunlar Reisin itibarına zarar veriyorlar. Hem de muhalefetten daha fazla!
Elbette ehliyet ve liyakat olduktan sonra niye olmasın. Ama öte yandan siyaset adamı, bir şey yaparken, yaptığı iş ve söylediği sözün toplum tarafından nasıl anlaşıldığına da dikkat etmek zorundadır.
Siyaset de, bürokrasi de “muteber”(!) biri geldi mi, iş tamam. Yukarıdan bir talimat geldi mi de 40 dereden su getiriyorlar, ya da yaparmış gibi yapıyorlar, bazan da yapmak zorunda kalıyorlar. istemedikleri biri oldu mu, “Ankara’dan talimat getir” diyorlar.. Erdoğan’ın son uyarıları önemli. Bu uyarıların hangi ölçüde listeye yansıyacağını göreceğiz..
Bizim geleneğimizde, bir aday belirlenirken, önce “def-i mazarrat” kuralı işletilir. Hangisinin aday olabileceği değil, asla aday olmaması gerekenler elenir. Sonra, olabilecekler arasından o işe en uygun olanlar seçilir. Seçilecek olan kişi mücerret anlamda “en iyi kişi” değildir. “Küfüv” yani denklik öne çıkar. Tek ölçü “En alim”, kişi değil, yöneteceği toplumla imtizaç edip edemeyeceğine bakmak gerek. Bu konunun ehliyet ve liyakatından ayrı olarak bu konunun değerlendirilmesi gerekir. Bundan sonra siyaset matematiği devreye girer, eşitler arasındaki fark, ya da tolerans farkı bu matematiğe göre belirlenir.
“Bu benim akrabam, bu benim yakınımdır, bu bizim vakıftan, dernekten, sendikadandır”, bunları not edip geçelim. Tek başına bu kriterler yeterli değil. Reis öyle diyor: “AK Parti kapısından içeri gurur, kibir, fitne, fesat, hizipçilik, bencillik, haram, yalan kesinlikle girilemeyecek bir partidir”. Bu cümleyi şöyle kurmak gerek: “…girmemesi gereken bir partidir”. Ama gerçek her zaman öyle olmayabiliyor. “Müslümanım diyen yalan söylemez” değil, “söylememeli”. Söyleyen dışlanmalı. Söylüyor ve itibar görüyorsa, o toplumun gerçek mahiyeti sorgulanmalı. Müslüman cinayet işlememeli, bu ayrı bir konu, “İşlemez” demek ayrı bir şey!
DÜRÜST OLMAK KADAR DÜRÜST KALABİLMEK DE ÖNEMLİ. DÜRÜST OLUP HİÇBİR ŞEY YAPMAMAK DA MARİFET DEĞİL, BİLGİLİ, DÜRÜST VE CESUR OLMAK GEREK.
İyi bir yönetici olmak için başka özellikler de gerekli. Birileri böyle olmadığı halde, bu özelliklere sahipmiş görüntüsü vermeye çalışabilir. Etrafındaki yalancı şahidler insanları kandırmaya çalışabilirler. Dikkatli olmak gerek.
Eğer kötü adaylarla çıkılır ve seçim kaybedilirse, birileri daha önce kazandıklarını da, itibarlarını da kaybedebilir.
Önümüzdeki birkaç gün adayların belirlenmesi için çok çok önemli. Para, kadın ilişkileri açısından zafiyeti ya da sabıkası olanları yanınızdan uzaklaştırın. Onların yakınınızda gözükmesi bile risk. Kibirli insanlardan uzak durun. Korkak, muhteris, yalaka tiplerden, kriptolardan, hesabını başka yerlere verenlerden, başkalarının adamı olanlardan, menfaat çetelerinden uzak durulur inşallah.
Allah bizden ne istiyorsa onu yapalım. Yoksa kimse haşa Allah’ın yetmeyen gücüne güç eklemek için kendine mecbur olunduğunu sanmasın. Allah’ın rızasını esas alalım. Onun için de ehliyet ve liyakat sahibi kişileri seçelim. Bunun için istişare ve şûra yapalım. Cahil’ler, zalim’ler, mütrefin’ler, müstekbir’ler, kafir’ler, fasık’lar, münafık’lar, muhteris ve muhtekir’lerden uzak duralım. Allah bunlara yardım etmez, bunlara yardım edenlere de yardım etmez, bunların yaptıklarından bunları göreve getirenlerden de hesap sorar. Ateş, gün gelir bunlara yardım edenlere de dokunur.
Unutmayınız, milletimiz bizim kara kaşımız, endamımız, hoş sohbetimiz için değil; yaptığımız, yapacağımız hizmetler için bu görevlere getiriyor. Bu görevi unutup, kerameti kendinden veya kendinde görmeye başlayanlar eninde sonunda bu milletin tokadını yemeye mahkûmdur. Bu “içimizdeki beyinsizler” sadece partilerine değil, ülkeye de zarar veriyorlar. Aslında bindikleri gemiyi batıran tipler bunlar. Siyaset ve bürokraside atama yaparken, oy kullanırken buna dikkat edelim. Aday olacaklar da bu toplumsal hassasiyetin farkında olsunlar. Selâm ve dua ile.