14 nisan benim doğum günüm...

Av.İbrahim TAŞKESTİ

Dün 14 Nisan

 

Benim doğum günüm.

 

Cahit Sıtkı'nın

"Otuzbeş Yaş"ını geçeli sekiz yıl oluyor.

 

Şimdi, Ahmet Haşim'in dizelerini hatırlama vaktidir artık:

 

"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

 Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

 Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.."

 

Kendimi bildiğim anları, hatıralarımı hatırlamaya çalışıyorum…

Daha dün gibi gözlerimin önünden kayıp gidiyor…

Ne kadar da çabuk geçmiş zaman daha dün gibi

Hafızamı geriye doğru zorladığımda klasik bir söz vardır ya

“Nerde o eski günler” detirtecek kadar erişebildiğim

Çocukluğumu geçirdiğim bugün Aşağı Çavundur Mahallesinde yer alan

mekanlar, ölümüne top oynadığımız çayırlar,

yüzmeyi öğrendiğimiz aynı zamanda balık da tuttuğumuz

yazın dahi kesilmeyen

yabani ördeklerin kuluçkaya yatarak yavrularını çıkartabildiği

barajdan itibaren Çubuğa kadar uzanan çay,

çay güzergahının sağında solunda hayvan otlattığımız,

mantar topladığımız tepeler, yaylaklar ve yabani güvercinlerin yaşadığı kayalıklar…

 

Bu mekanlarda hiç unutamadığım anılar,

özellikle bugün dahi düşlerimde yaşadığım

bizim dere dediğimiz çay boyunda babamın ve akrabalarımın

işlettiği soyadımızın gerekçesi taşocaklarının karşısına denk gelen

ve çevre köylerinin ekinlerini una çevirdiği babam tarafından işletilen SU DEĞİRMENİ ve değirmenin  biraz yukarısındaki sebze ektiğimiz bahçemiz, çocukluğumun geçtiği yerler…,

tamamen suya dayalı oyunlar,

ağaçtan, plastikten kayıklar,

yuvalarında yakalayıp beslemek için götürdüğümüz yabani ördekler ve güvercinler…

 

Bugün bile gözlerimin önündedir.

Ve sanki, çok uzun bir zaman dilimi geçmemesine rağmen

maalesef diyorum o günler o anılar benim köyümde benim tarafımdan yaşanmamış gibi…

 

Mevla"mıza binlerce şükür yeniden bahara eriştirdi bizi

Yüce Yaratan rahmet yağmurlarıyla birlikte.

 

Evet, 14 Nisan benim doğum günüm.

 

Doğum günüme denk gelen günlerden öncesi bir gün,

her hafta sonu Çubuğa geldiğimde

bazen çocuklarımla alışkanlık haline getirdiğim

benim açımdan adeta geçmişime yolculuk  anlamı taşıyan

çay yolu gezintisi…

Önümde  hafriyat yüklü bir kamyon çay boyu gidiyor,

Çay yolu kenarları daha önceden hafriyat kamyonları tarafından dökülen atık malzeme ile dolu,

bu doluluktan daha önce yüzlerce kamyonun seferler yaptığı anlaşılıyor.

Bu kamyon da hafriyatını dökecek yer arıyor.

Yol sağına soluna dökülen malzemeler nedeniyle adeta tünele dönmüş.

Daralan yolda kamyonu da geçemiyoruz.

Derken kamyon bazen yavaşlıyor malzemeyi boşaltacak uygun bir yer ararken yükünü boşaltamıyor,

ilerde uygun bir yer bulurum düşüncesiyle

Tekrar ilerliyor derken Baraja yakın bir mahale gelindiğinde

Kendince uygun görülen bir yere rastgele yükünü boşaltıyor.

 

Hiçbir kimse yok

Yönlendirme yok

Dur diyen yok

Tek yetkili kamyon şoförü

Boş bulunan her yer hafriyat boşaltma yeri

 

14 Nisan, benim doğum günüm.

 

Kendime ilk rastladığım yerleri hatırlıyorum yine.

Dün bahçeleri, çay kenarları, çayırları… bağlı olduğu ilçenin

Güzel insanlarının ailecek hava aldığı, yürüyüş yaptığı, piknik yaptığı el değmemiş... bir köydü,

bugün Anadolu’nun merkezi,

Türkiyenin başkenti Ankara’nın Kuzeyinde bir ilçenin dibinde

hergün güzellikleri yok edilen kaderine terk edilmiş bir mahalle.

Ve bugün de  her geçen  günden daha çok seviyor, özlüyor isem de,

bir o kadar da çok üzülüyorum o yerlere...

 

Yine Haşim'e kulak vermeye ne dersiniz:

 

"Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…"