SAİD NURSİ HAZRETLERİ

 

İman, her işin temelidir. Bütün çaba ve gayretlerimizin bu noktada toplanması, çocuklarımızın ve gençlerimizin imanlı insanlar olarak yetişmelerinin sağlanması şarttır. Yüce Allah; “Ey iman edenler. Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından evlad-ı iyâlinizi (eşlerinizi ve çocuklarınızı) koruyun” buyurmaktadır. Bizzat Allah (c.c) tarafından verilmiş bulunan bu görev sebebiyle birçok âlim, mürşit ve şeyh efendiler iman kurtarma davasına yönelmişler ve hayatlarını bu uğurda harcamışlardır.

Hak’ka hizmet etmek ve gençlik yetiştirme iddiasında bulunanlar, örnek insanlardan Eba Eyyup El Ensari (r.a) veya Peygamberimizin övgüsüne mazhar 21 yaşında İstanbul’u feth eden Sultan Fatih’in ruh ve aşkına erdirme yolunda iseler doğru yoldadırlar. Yoksa kendileri dahi kurtaramazlar. Saf suresi 10.–11. ayetleri bu hususları açıklamaktadır.(inceleyiniz)

İMANI KURTARMAK

Bu âlimlerden biri de “ilim adamı ve mücahit” ,  “Bediüzzaman” lakaplı Said Nursi hazretleridir. Hazırladığı bütün eserleri, iman esasları üzerine yazılmıştır. Tabiattaki olayları, canlıları konu olarak ele alan ve “her eserin bir müellifi vardır. Ve her eser kendi müellifine işaret eder” diyerek, yaratılmış varlıkların bir yaratıcısı olduğunu vurgulamış, gençlere imanı telkin ederek Allah’a yönlendirmeye çalışmıştır. İman ayetlerinin zahiri manalarının yanı sıra batini (iç) manalarını da ele alarak bunları madde madde açıklamaktadır.

Bu değerli insana zamanın yetkilileri, “Hoşgörü ve diyalog çağrısı” yapmışlardır. Her kes ile her zaman her yerde görüşebilen, bir sarhoşa veya kumarbaza bile şefkat kollarını açabilen bu zat,  bu çağrı ile imana müdahale edilebileceğini bildiği için gitmemiştir.

ÂLİM, TAVİZ VEREMEZ

Hayatı boyunca sayısız işkence ve eziyetlere uğramış, hapsedilmiş, sürgün edilmiş hatta zehirlenerek öldürülmek istenmiştir. Ancak kendisi bunların hiç birine aldırmamış, davasından vazgeçmemiş, kimsenin elini ve eteğini öpmemiştir.

Bu zat; “Gençliğin imanı yanıyor, gençlik yanıyor. Ben evladımı kurtarmaya koşuyorum. Bu arada biri bana çelme takmış. Ne gam.”  Ümmet şuurunun yerleşmesi ve Müslümanların birleriyle kucaklaşması için; “Benim meşrebim hak diyebilirsin. Ancak hak sadece bendedir diyemezsin” kuralını koymuştur.

Risale-i Nur talebesi, kendi dışlarındaki cemaatlerde bulunan kimseleri, hak’ka bağlı insanlar olarak görmeli ve onları kardeşi olarak kabul etmelidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim bu kardeşliğimiziilan etmektedir.

         Beiuzzaman Said Nursi hazretleri âlim olduğu halde mezhep imamı değildi. O, Şafi hazretlerinin mezhebine uymaktaydı. Birçok talebesi olduğu halde tarikat şeyhi de değildi. Tasavvufta Nakşibendî hazretlerinin zikir ve dualarını yapardı.

Bediuzzaman hazretlerinin hiçbir eserinde bulunmamasına rağmen günümüzde, “Risale-i Nur’ların dışında başka kitap okunmasın” diyenler vardır. Başka kitaplar okunmayınca, gençler iman noktasında kalmakta, muamelat (karşılıklı ilişkiler), ibadât (ibadetler), fıkıh (hukuk) ve siyaset (insanların yönetimi) gibi önemli konularda bilgi edinememektedirler. Dünyevi problemlerine çözüm arayan gençler, risalelerde buna ait bir çözüm bulamayınca, çözümleri doğru-yanlış ya kendileri üretmekte veya Batı kaynaklı mevcut hukuki, ilmi, sosyal ve siyasi çözümleri benimsemeyerek uygulamaktadırlar.

          SİYASET, YÖNETME SANATIDIR

Risale-i Nur adındaki kitapların okunduğu evlere dershane adı verilmekte ve buralarda zaman zaman bir araya gelenler, bu kitapları okuyarak eserlerden yararlanmaktadırlar. Risale-i Nur talebeleri okudukları eserleri, bu eserlerin müellifi (yazarı) Said Nursi Hz.lerinin hayatı ile karşılaştırmalı, Said Nursi hz.lerinin yılmaz, yorulmaz bir cihad ruhuna sahip olduğunu görmelidirler. Nazari bilgiler, hayat pratikleri ile böylece birleşmelidir.

Said Nursi hazretlerinin bir sözü çoğu zaman tekrar edilir. Bu söz; “Euzubilla himişşeytane ves siyase” dir. “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” demektir.

Bu söz, 1945’li yıllardan önce tek parti iktidarının hüküm sürdüğü bir zamanda söylenmiştir. O dönemde bu ve benzeri âlimlerin, gördüğü baskılar had safhadaydı. İsteseler de siyaset yapamayacakları bir ortam mevcuttu. Daha önemlisi birçok eserin yazılarak kaleme alınması ve gelecek nesillere aktarılması gerekiyordu. Said Nursi hazretleri bu ifadesi ile güzel bir siyaset yaparak eserlerini tamamlamaya imkân bulmuştur.

EHVENİ ŞER VE HAYIR

Tek parti iktidarının keyfi yönetiminden, 1946’da DP (Demokrat Parti) kurulup çok partili ortama geçilince, aynı zat bu sefer etrafındakilere, DP’ye destek olmalarını tavsiye etmiş ve “Dikkat edin. Bu, ehveni şer’dir. (Hak değil, şerrin biraz daha iyisi)” demiştir.

Bu camia bu tavsiyeye l970’li yıllara kadar devam etmiş, şer olduğundan şüphe bulunmayan kuruluşların karşısında, hep ehveni şer olanlar tercih edilmiştir. Bu tarihten sonra, “Hakk’a ve Hayra talip bir parti ortaya çıkınca, desteklerin ona yönelmesi”  tabii olanıydı. Ancak bunun böyle olmadığı, milletin siyasi nabzını tutanlarca tespit edilmiş, “hayatını inancına adayarak, taviz vermemiş” bir şahsın, bir kısım talebelerinin tavizkâr tutumları, gençlerin kafes içerisine sokulmak istenmesi şeklinde yorumlanmıştır.

Bu camia kendi içinde de birçok guruba ayrılmış, canla başla imanın kurtarılması çalışmalarını yürütenler, Risaleleri birçok yabancı dile çevirerek diğer ülkelerin ve bütün insanlığın istifadesine etmelerini sunanlar bulunduğu gibi işi siyasete dökenler de çıkmıştır.

 

Bu yazı toplam 2698 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar