Kader 2

                                           Kader 2

 

Geçen haftaki yazımızda kaderin Allah"ın kainattaki düzeni olduğundan söz etmiştik. Bu haftaki yazımızda ise insana verilen irade ve eylem özgürlüğünden söz edeceğiz.

Kaza ve kader Allah"ın programıdır. Bu, O"nun ilim, kudret ve irade sıfatlarıyla alakalıdır. İrade, bir işin olmasını dileme ve  isteme demektir ki ikiye ayrılır:

1.     Tekvini irade (tabiat olaylarıyla ve Allah"ın yaratmasıyla ilgili irade) : Cenabı Hakkın külli iradesidir. O"nun (kun: ol) emrine muhatap olan  her şey olur.

       2.Teşrii irade (sosyal ve hukuki-beşeri olaylarla ilgili irade) :Bu, kulların fiilleri ile ilgili Allah"ın iradesidir. Kula cüz"i irade ve seçim gücü verilmiştir. Kul bir işin olması için iradesini kullanır, çalışır, sonucu  Allah"tan bekler. Sonucu takdir eden Allah"tır. Sonuç kulun beklediği gibi olmayabilir. Kula düşen, gerekli tedbirleri alıp çalışmak ve hayırlısının olması için Allah"a dua etmektir.

       Kader meselesinde esas tartışma konusu olan husus kulların fiillerinin yaratılması hususudur. Bu konuda üç görüş vardır:

 

1. Ehl-i Sünnete göre bütün işlerin yaratıcısı Allah"tır. Allah ezelde ne meydana gelecekse hepsini bilmiş, dilemiş ve yaratmıştır. Kulun amellerini de yaratan O"dur. Ancak kulun amelini kulun isteğine göre yaratmıştır. Allah, geniş ilmiyle kul dünyaya geldiği zaman ihtiyarını hangi yöne sarf edeceğini bilmiş ve o bilgiyle kulun amelini takdir etmiştir. Bu takdir de kulun iradesine göre olduğundan kul mesuldur.

Allah merhameti icabı takdiri kuldan gizlemiştir. Ona akıl vermiş ve iyiyi, kötüyü bildirecek peygamberler göndermiştir. “Kul ezelde kendisine ne takdir edildiğini bilmez. Emrolunduğunu yapmak istediği zaman Cenabı Hakkın kendisini o amele muvaffak kılacağını bilmesi, kulun mesuliyeti için kafidir.”

“Allah"ın izni olmadan hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah"a inanırsa Allah onun kalbine hidayet eder.” Ayeti kerimesi kaderi açıklamıştır. İbn-i Mesud ve başkaları der ki: “Bu ayet o kimsenin halini beyan ediyor ki, kendisine musibet erişir de onun Allah katından olduğunu bilir, razı ve teslim olur.” Peygamber (sav) den gelen sahih hadiste de “Sana fayda verene haris ol (çalış), Allah"tan yardım iste, aciz olma. Eğer sana bir şey isabet ederse şöyle yapsaydım, şöyle olurdu deme, lakin: Allah"ın kaderidir, Allah dilediğini yapar.” de.

2. Mutezile"ye göre insan kendi işlerini yapmakta tamamen serbesttir. Allah o işleri ezelde takdir etmemiştir. Allah insana akıl ve irade vermiş, helal ve haramı da bildirerek onu kendi seçiminde serbest bırakmıştır. “Kul kendi fiilinin yaratıcısıdır. Bundan dolayı sorumludur.” Allah"ın kötüyü yaratması caiz değildir.

3. Üçüncü görüş, cebriyenin görüşüdür. Buna göre kul, bütün amellerinde mecburdur. Kulun hiçbir rolü yoktur. O, rüzgara kapılmış bir yaprak gibidir. Nereye savrulursa oraya gider.

Cenabı Hak, hikmeti icabı bir taraftan aklı kullanmayı emrediyor, diğer taraftan kadere imanı. Aklını kullanmakla iyiye doğru yönelen insan, yaptığı iyi işleri de nefsine mal etmeyip kadere hamlederek gurura düşmez, başına gelen felaketlerden de üzülmez.

Ancak kaza ve kader insanı mesuliyetten kurtaramaz.  Bir insanın yaptığı iş (mesela kötü bir iş), ezelde o şekilde takdir edildiği için, o insanın sorumlu olmayacağına, dolayısıyla ceza görmeyeceğine bir hüccet (gerekçe) olamaz. Çünkü Allah insana akıl yani cüzi irade vermiştir. Bu iradeyi iyiye kullanmasını istemiş, iyiye kullandığı takdirde iyiye, kötüye kullandığı takdirde kötüye gideceğini bildirmiş ve bunu  ezelde bu şekilde takdir etmiştir.

İnsanın mecbur (istemediği halde bazı işleri yapmak  zorunda) olduğunu ima eden, gösteren ayetler olduğu gibi, insanın mesul (sorumlu) olduğunu, muhtar(özgür) olduğunu söyleyen ayetler de vardır. Bunlar arasında bir tenakuz (çelişkli) da yoktur. Bunlardan anladığımıza göre insan mecbur-muhtar bir varlıktır. Mecburdur, çünkü külli iradenin içerisindedir. Muhtardır, çünkü külli irade dairesinin içinde çok cüzi bir sahada kendi iradesiyle hareket eder, yapar. Ama fiilinin sebeplerini yani malzemesini yine külli irade dairesinden alır. Bu bakımdan her ne kadar görünüşte fiili yapan o ise de yaratan Allah"tır. Onun için kul fiilinin yaratıcısı değildir. Faraza mühendisler geniş bir arazide bir bina yapsalar, onu yaratmamışlar, fakat evvelce mevcut olan taş, toprak, çimento, demir vs. ye yeni bir şekil vermişlerdir. İşte kul da yaptığı işleri yaratmaz, çünkü bunun sebeplerini külli irade dairesinden alır. Kendisi o malzemeye yeni bir şekil verdiği için kendi fiili olur. Cüzi irade akıldır. Allah iradeyi cüziye sahiplerine emretmiş, onları mesul tutmuştur. Mesela deli mükellef değildir. Hayvanlar ve cemadat da mükellef değildir.

      Kader konusunda  söylenecek son söz şu olmalıdır. Allah, yaptıklarından sorumlu olmayan, kendisine hesap sorulamayan fa"aalün lima yürid (dilediğini yapma gücüne sahip), külli ilim ve irade sahibi yaratıcıdır. İnsan ise cüz"i akıl, ilim ve irade gücüyle Allah"ın ezeli düzenine tabi, yaptıklarından sorumlu bir varlıktır.  İnsan için bu dünya hayatında, prensip olarak, iyi bir iş yapmak isteyip o istikamette çalıştıktan sonra onun sonucunu almaya engel bir durum söz konusu olmadığı gibi, kötü bir iş yapmak isteyip teşebbüs ettikten sonra onu elde etmesine engel bir durum da söz konusu değildir. (Bkz. Süleyman Ateş, Sülemi ve tasavvufi tefsiri, İstanbul 1969, 155 vd.)

 

Bu yazı toplam 675 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar