ŞEVKET TANDOĞAN
KABİR AHVÂLİ
Dînî bayramlar dolayısıyla gündeme gelen kabir ziyaretini ve bu konudaki dînî hükümle ilgili düşüncelerimi yazmayı çoktandır istiyordum. Gündemin yoğunluğu yüzünden Kurban bahsi, Bayram, Hac vesaire derken nasip bugünmüş; bu önemli konuyu, ehli-sünnet çerçevesinde masaya yatırarak ana başlıklar halinde izaha çalışacağım.
a)-Kabir âlemi nedir? b)-Kabirde süal varmı? c)-Telkin nedir? d)-Kabirde azap veya nîmet? e)-Kabir ziyaretinin âdâbı gibi ana konularla ilgili pek çok Ayetler, Hadisler ve Kibar-ı kelâm mevcut. Ayrıca tefsir ve hadis kitaplarından başka, akâid ve fıkıh kitaplarında da bu mevzuda geniş izahat bulunmaktadır. Bütün bu sahih İslâmî kaynakların ışığında konuyu özetlemeye gayret edeceğim:
a)- Kabir âlemi, insanın dünya ile âhiret aralığındaki meskeni, kıyamete kadar durağıdır. Yâni âhiretin birinci durağı kabirdir. Mevtânın kazılmış belirli bir kabri olmasa, denize atılmış, yanmış, vahşi hayvanlara yem olmuş bile olsa, hiçbir şekilde çürümeyen atom çekirdeğinin bulunduğu yer onun kabridir ve günü gelince oradan tekrar diriltilecektir.
b)- Kabir süali haktır. Ölü kabre konulduktan sonra, Münker ve Nekir adlı, heybetli iki melek gelir; Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? Kıblen neresidir? diye sorarlar. Mü’minler: “Rabbim Allah, Dinim İslâm, Peygamberim Muhammed Mustafa, Kıblem Kâbe’dir.” diye cevap verirler. Kâfirler ve fâsıklar ise cevap veremezler.
Azrâil Aleyhi-s Selam’ın emrindeki görevli meleklerce, ruhun bedenden çekilip ayrılmasıyla gerçekleşen ölüm hâli, teneffüs ve hareketin sona ermesi demektir. Mevtâ, tıpkı rüyada olduğu gibi duyar, görür ve hisseder. Bu sebeple mevtâyı üzecek feryadlar, aşırı sıcak ya da soğuk suyla yıkamak doğru olmadığı gibi, kabri başında telkinde bulunmak gerekir.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ashâbına “Kabir suallerine vereceğiniz cevapları öğreniniz. Zira onlar size sorulacak.” Buyururlardı. Ashab-ı Kiram da bunları öğrenir ve çocuklarına öğretirlerdi.
c)- Telkin nedir? Mevtâ konuşulanları duyduğuna göre, kabre konulunca sual melekleri gelmeden önce, hemen dua etmek ve telkinde bulunmak sünnettir ve çok faydalıdır. Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) oğlu İbrâhim’i defnettiğinde kabri başında oturup şöyle buyurdular: “Ey oğlum, kalb mahzûn olur, gözden yaş akar. Bizler Rabbin gazabını celbeden söz etmeyiz. Ancak “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn” deriz. Ey evlâdım, sana sorulduğunda; Rabbim Allâh’dır, dînim İslâm, Resûlullah da babamdır de.” Buyurdular.
d)-Kabirde azap veya nimet vardır. Kabirde mü’minlere cennet nimetleri, kâfirlere ve âsîlere de cehennem azabı tattırılacaktır. Bu durum sadece ruh’a değil, cesedle birlikte olacaktır. Ehli-sünnet ve cemaat müçtehitleri, uzun müzakere ve münakaşalardan sonra bunun HAK olduğuna karar vermişlerdir. Zaten bu hususta Hadis-i Şerifler vardır: “Kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçe, veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Meâlindeki hadisle, “İdrar sıçramasından sakının, zira kabir azâbının çoğu ondandır.” Hadisleri açıkça bunu bildirdiği gibi, delâlet yoluyla kabir ahvâlini bildiren ayetler de vardır.
Yanımızda yatıp uyuyan kişinin rü’yasında korkunç işkenceler ve sıkıntılar çektiğini, kan,ter içinde kaldığını bilemeyiz. Onun sâkin mışıl mışıl uyuduğunu sanır, çektiği azabı fark edemeyiz. Aynen bunu gibi, Hz.Allah âsî ve mücrimlere kabir azâbı tattırır, mü’minlere de cennetten bir kapı açarak kabrini genişletir, nimetlerini tattırır.
e)-Kabirleri ziyaret sünnettir. Hz.Peygamberimiz: “Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü onlar size ahireti hatırlatır.” Buyurmaktadır. Nitekim insan kabirlere bakıp ibret almalı, derin derin düşünüp tefekküre dalarak, bir gün kendisinin de aynı akıbete düçar olacağını anlamalıdır.
Büyük zatların, yakınlarımızın ve diğer mü’minlerin kabirlerini ziyaret ederken edeple selâm vererek yaklaşmalı, üzerlerine asla basmamalı, ayakta ve yanında durup Fâtiha, İhlâs ve Yasin sûrelerini okuyup ruhlarına hediye etmelidir.
Büyük zatların, üztazların kabr-i şerifi ziyaret edilirken; onun mânevî mertebesinden istifadeyle şefaatini dilemek ve onun vesilesiyle, Hz.Allah’tan günahlarının affını ve çözülemeyen bir mes’elesinin hallini istemek mümkündür.
Şeyhulislâm İbn-i Kemâl, “İşlerinizde sıkıntıya düştüğünüz zaman, kabir ehlinden yardım isteyin.” Hadisinin tefsirinde şöyle buyurur: “…O kişiyle, türbe arasında bir alâka kurularak, iki nefsin birbiriyle rûhânî buluşması hâsılolur. Böylece ziyaret eden büyük bir menfaat temin eder. Yaptığı duâlar kabûle lâyık olup, başka nice esrâra sebep olur.”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.