İKİPINAR’DAKİ TAŞ OCAĞI’NA KÖYLÜLERDEN BÜYÜK TEPKİ...
İkipınar ve çevresindeki köyler taş ocağı istemiyor.
Şuayip YAMAN
İkipınar Mahallesi Kocaçaltepe Mevkii’nde yapılması planlanan “Kalker Ocağı Kapasite artırımı, Kırma-Eleme, hazır Beton ve Asfalt Plent tesisi “ projesi için “ÇED Olumlu Kararı “ verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle Ankara Valiliği ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı İkipınar Mahallesi Muhtarı Recep TARHAN, Kutuören Mahallesi Muhtarı Ali BALİN ve Melikşah Mahallesi Muhtarı Mahmut ÖZDEMİR’in Avukatı Kemal AYBEK tarafından dava açıldı.
Bakanlık tarafından “ÇED Olumlu Raporu” verilmesi hemen yanı başında taş ocağının faaliyete geçmesi çevre köy sakinlerinin tepkisini çekti.
Taş ocağının yaşamlarını olumsuz olarak etkilediğini ifade eden çevredeki mahalle sakinleri; “Meralar ve yeşil alanlar zamanla çorak topraklara dönecek. Mahallede bir zamanlar var olan tarım ve hayvancılık zaten bitmek üzere. Kıt-kanaat geçiniyoruz. Üstüne üstlük bir de taş ocağının açılması geçimimize vurulan bir darbe olacaktır. Doğa hepimizin, toz istemiyoruz.”
İkipınar Mahallesi başta olmak üzere çevre mahalle sakinleri de karara tepki göstererek birlikte hareket edip, hukuki yollara başvurdular. Projeye karşı açılan dava için oluşturulan bilirkişi heyeti bölgede keşif yaptı.
İkipınar ve çevresindeki köylerin muhtarları ve sakinleri; tarihi ve kültürel bir alan olan Kocaçaltepe ve Çalıntepe’nin “Özel Çevre Alanı” ilan edilmesini istiyor.
Taş ocağı yapılmak istenen alan;
- 1402 Ankara Savaşı’nın yapıldığı tarihi ve kültürel bir alan.
- Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ne yakın.
- Uluslar arası Esenboğa Havaalanı’na yakın.
- Burada büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar otluyor. Bir koyun günde 60 dönüm araziyi geçer. Bir koyun “9 dağ gezer, bir dağ gezdim” dermiş.
- Çevredeki köyler tarımsal alanlarla kaplı. Köylüler tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlıyor. Bir zamanlar dünyaca ünlü kunduru buğdayının (makarnalık buğday) ekildiği alan.
- Çevre meskûn mahal. Atılan dinamitlerin çıkardığı gürültüden çevre sakinleri sabahlara kadar uyuyamıyor. Çocuklar korkudan dışarı çıkıp oynayamıyor.
- Ağır tonajlı araçlar hem İkipınar -Melikşah (3 Km.) ve hem de İkipınar-Kızılca (3 Km.) arasındaki yolları ve diğer yolları kullanıyor ve yolların bozulmasına neden oluyor. Bu da trafiği olumsuz etkiliyor.
- Üstelik buralar Metropol mahalleler olduğu için ranta kurban edilemez.
Taş Ocağı yakında ikamet eden çevre sakinleri ÇED Raporuna itiraz ederek, durumu yargıya taşımak için bir avukat tutmuşlar.
.
Çevre sakinleri; “Taş Ocağı’nın bulunduğu arazide tarım ve hayvancılık yapıyoruz. Bu yüzden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ÇED raporunun bozulmasını istiyoruz.
Mahkemenin “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gereklidir” kararı vermesini istiyoruz. İlçemizde fabrika yok. Hayvancılık ve tarımda biterse biz, çocuklarımız ve torunlarımız ne ile geçineceğiz.” Diyerek şikâyet ve isteklerini dile getiriyorlar...
En büyük geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan İlçede gittikçe hızlanan bir ölçüde doğal varlıklar (su-toprak-orman ve çevre gibi yer altı ve yerüstü zenginlikler) aşırı ölçüde zorlanarak tüketiliyor.
Bu da hem ilçenin ve hem de ülkenin geleceği için çok tehlikeli.
İkipınar ve çevresindeki mahalleler taş ocağı istemiyor.
Ağır tonajlı araçlar hem İkipınar –Melikşah (3 Km.) ve İkipınar Kızılca (3 Km.) arasındaki yolları kullanıyor, yollar bozuluyor.
Bu taş ocağını Ali Rıza Onat’ın oğlu taşeron firma (Darbazlar)’a kiralık olarak vermiş.
İkipınar Mahallesi sakinlerinin ifadesine göre Taş ocağı çalışmaya başladığında;
- Evler sallanıyor,
- Çocuklar sokağa çıkamıyor.
- Gebe hayvanlar yavrularını bırakıyor (düşük yapıyor).
- Yüklü tırlar istedikleri yolları kullanabiliyor.
Taş ocağı çevresinde başta İkipınar olmak üzere çevre köylerden Melikşah, Kutuören Gümüşyayla (Miğre) ve Tuğla mahallelerinin hayvanları otluyor. Zaman zaman da taş ocağı önünde geçiyorlar.
Burası 1402 Ankara Savaşı’nın yapıldığı alan olan (Çalıntep’nin uzantısı.. Ve tarihi ve kültürel bir vasfı var.
Bilirkişilere dava konusu olay anlatıldıktan sonra hazır bulunan tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları Ankara 14. İdare Mahkemesi Başkanlığı hakimi tarafından dinlendi.
Hazır bulunan taraflar dava dosyasında mevcut dilekçelerindeki iddialarını tekrar ettiler.
Şöyle ki:
Davalı kurumun avukatı, “Proje ve ÇED raporu usulüne ve yasalara uygun. Atmasyon yok. İlgili tüm kuruluşların görüşlerini aldık.
8-10 yıl için ÇED raporu gerekli değil.
Bilimsel açıklamalar yapılacak. Diğer 10 kurumdan görüş aldık.
ÇED raporları da olumlu olduğu için yaptığımız işler yasal. Araziyi gördük, inceledik.
ÇED raporu bizim lehimize. Yani olumlu. Bilimsel bir görüş. Çalışmalarımızın kimseye zararı olmayacak. Çalışmalarımız esnasında burada hayvancılık faaliyeti de devam edecek. Çocuklarda oynayacak.
Büyükşehir’in olduğu yerde ilçe belediyesinin görüşünü dikkate almıyoruz. Kabul etmiyoruz.
Dolaysıyla; üniversitelerin, STK’ların görüşlerini de dikkate almıyoruz. Ama Bakanlık uygun görürse olabilir.
Bu doğrultuda; üniversitelerin, STK’ların görüşlerini de dikkate almıyoruz.
Davacı (mahallelerin) Avukatı Kemal AYBEK, “ÇED Raporu kendi içinde bile çelişkili ifadelerle doludur.
Meskûn mahal tehlike içindedir.
Mahal 56,06 hektarlı k alanda başlatılan projenin içinde birinci derecede “Arkeolojik Sit Alanı bulunmaktadır.
ÇED raporunun bu günkü teknoloji ile aynı alan içinde yaşamını sürdüren insan ve canlı toplulukları ile birlikte olarak uygulanma imkânı yoktur.
ÇED olumlu kararı verilen işlemler hukuka ve mer’i mevzuata aykırı olarak yapılmış işlemlerdir.
ÇED süreci içinde alınan bazı kurum görüşleri olumsuz olmasına rağmen sanki olumlu görüş bildirilmiş gibi işlem yapılmıştır.
Yapılan kurumlar arası yazışmalardan Kurum eğilimlerine rağmen BİLİME, FENNE ve de DOĞAYA aykırı olarak ÇED olumlu raporu verilmiştir.
Bir kısım önemli ve konunu görevlisi olan kuruluşlardan ise hiç görüş sorulmamıştır.
ÇED Yönetmeliğine göre; üniversiteler, Enstitüler, Araştırma ve Uzman Kuruluşları, Meslek Odaları, sendikalar, Birlikler, Sivil Toplum Örgütlerinden alınması gereken görüşler alınmamıştır.
Tam ocak sahasının merkezine 3-4 km. yakınındaki Kampus binaları kurulmaya başlanan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden hiç görüş alınmamıştır.
Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu da bu yerde 1. derecede Arkeolojik Sit Alanı bulunduğundan bahisle olumsuz görüş bildirmesine rağmen “Sit Alanı” kısmı adeta makasla oyularak kesilmek suretiyle ve bu şekli ile de herhangi bir görüş alınmaksızın Rapor onaylanmıştır.
ASKİ Genel Müdürlüğü’nün de açık açık bir olumlu örüşü olmadığı gibi Ankara Büyükşehir Belediyesi “Büyükşehir ve Belediye sınırları içine giren hiçbir yerde Kalker Ocağı Kapasite Artırımı, Kırma Eleme, Hazır Beton ve Asfalt Plent Tesisi faaliyeti olamaz.” Şeklinde Meclis Kararı almıştır. Açık açık olumsuz görüş bildiren Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi yazısına rağmen Rapor onaylanmıştır.
Gerek yangın tedbirleri konusunda Ankara Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü ve gerekse İkinci Sınıf Gayrisıhhî müesseselerden yakıcı, parlayıcı ve tehlikeli maddelerle çalışılan ve bu işler için oksijen LPG dolum ve depolarının yeterliliği ilgili de bir olumlu Rapor yoktur.
Özel Çevre Koruma Kurumu, Meteorloji Genel Müdürlüğü, MTA Jeofizik Etütler Dairesi, enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Orman Su İşleri Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü; İl Gıda ve Hayvancılık Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, İller Bankası Genel Müdürlüğü Jandarma Komutanlığı gibi kuruluşlara ya hiç sorulmamış veya raporda bu kuruluşların açık bir oluru bulunmamaktadır.
Hava Kirlenmesi katkı değerlerinde gerek yıllık, aylık ve günlük partiküler madde emisyonu ve gerekse yıllık, aylık ve günlük çöken toz sınırları tamamen varsayımsal senaryolara dayandırılmıştır.
Bu raporun konusuna giren uzmanlık alanlarından, jeofizik Mühendisi, Orman Mühendisi, Biyolog, Botanikçi v.s. elemanlar yoktur.
Taşın galeriden elde edilmesinde yapılan gerek patlatma sırasında ve gerekse kırma ve eleme sırasında ortaya çıkan toz, çevrede canlı yaşamını yok etmektedir. Üretim aşamasında bol su kullanarak dahi oluşan tozu elemine etmek mümkün değildir. Kaldı ki bu yöre su fakiridir.
Özellikle patlatma sonrası yaralı hale gelmiş toprağın rüzgar erozyonu ile etrafa savrulmasını elemine etmek, denetim altına almak mümkün değildir.
Patlamanın büyüklüğüne göre oluşan yer sarsıntısından, kaynak sularını besleyen kanallar yatak değiştirdiği için pınarlar kurumakta ve yok olmaktadır.
Bilimsel olarak patlatma çalışmalarının yer altı suyu statik ve dinamik seviyelerini değiştirebileceği bilinen bir konudur. Toprak yaralandığı için erozyona açık hale gelmekte yağmur suyu rüzgar erozyonu ile toprak taşınarak ayrı bir kirlilik oluşturmaktadır. Toprak kaybedilmekte kaynak suları kirlenmektedir.
Patlamanın civarda oluşturduğu can ve mal güvenliği etkisini bir yana bırakalım üretilen mıcırın ve atık malzemenin taşınması dahi önemli bir trafik sorununu gündeme getirmektedir.
Taş Ocağının 50 küsur çevre zararı var. Trajik hava kirliliğinin insanlarla birlikte faaliyet şansı yok. Rapor bu bakımdan da eksik bir rapordur.
Nakliye sırasında trafik yollarında ve çevresinde oluşan kirlilik de ayrı bir handikaptır.
Gerek flora ve gerekse fauna ve habitat alanlarının korunması için önlemler ve yasal dayanakları bu projede hiç araştırılmamış konulardır.
Ülkemizin sahip olduğu bu değerlerin zenginliğinin korunması için 1950’li yıllarda başlayan koruma çalışmaları hem kendi toplumumuza hem de dünya toplumlarına olan sorumluluğumuzun bir gereği olarak bu günlere kadar etkin bir biçimde sürdürülmüştür.
Çevre kanun ve düzenlemeleri, AB uyum yasaları ve Milletler arası anlaşmalar ile yükümlendiğimiz çevre düzenlemeleri tamamen yok kabul edilirse bu proje onay görebilir.
Ancak çevre konuları bireyin en temel hakları gibi sahiplenilmiş ve toplum tarafından da duyarlı biçimde uygulanması izlenen düzenlemelerdir. Bu düzenlemelerin hepsi çevreye verilen rahatsızlıkların değerlendirilmesini ve alınacak önlemleri içermektedir.
Bu düzenlemelerde tereddüt halinde olayı Çevre lehine yorumlamak, hukukumuzda giderek yerleşen ve perçinleşen bir prensip olmaktadır.
Yukarıda belirttiğim gibi çevresel etkileri tartışılmayacak kadar çok ve önemli konularda hiçbir tereddüde düşmeden “Çevresel Etkilerinin Değerlendirilmesi” olumsuz kararı verilemesi gerekir.
Bu ülkenin madenlere de ihtiyacı vardır. Ancak bu günkü koşullarda bu projeyi bu haliyle saymak demektir. Belki 50 sene sonra teknoloji gelişir. O zaman bölgede taş ocağı faaliyeti yapılabilir.
Bu çerçeve de burada insanların ve canlıların yaşaması mümkün değil.”
Çevredeki Esenboğa, Kızılca, İkipınar, Dumlupınar, Gümüşyayla (Miğre), Tuğla mahallelerinin sakinleri;
- Köy pınarları kesildi.
- Kamyonlar Esenboğa Mahallesi’nden çok hızlı geçiyor. Yollar bozuluyor.
YBÜ Teknik İşler Dairesi yetkilisi; “Üniversitemiz 7 bin öğrenci, 1000 akademisyen ile eğitim ve öğretim veriyor. İleride 25 bin öğrenci ve 5 bin akademisyen kapasitesi ile burada görev yapacak.”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilisi; “Biz yasalar çerçevesinde izin veriyoruz. Olabilecekleri tartışmak mümkün değil.
Bu belge faaliyete başlama belgesi değildir. Son aşama değildir.”
Çubuk Belediyesi Temsilcisi Yusuf MERCAN, “Çubuk Belediyesi bu projeye karşıdır. Projede bu yerin yakınında resmi mercilerden izin alınarak yapılmış her biri 150 büyük baş hayvan barındıran iki ayrı hayvan ahırı, 300 baş tutarındaki bu hayvanların içme suyu ve imara açılarak meskun mahalle (arsaya) dönüşebilecek yerlerdir.
Mevcut aktüel duruma dahi ayıkırı düşen değerlerle yapılmış bu rapor, davaya konu yerlerde hiçbir imar gelişmesi yapılmayacakmış, hiç kimse kendi arsasına konut yapmadan yıllarca bu taş ocağı faaliyetinin sonlanmasını bekleyecekmiş gibi bir mantık üzerine kurulmuş bir rapordur.
Bu tesis faaliyete geçtikten sonra bu yerlerdeki vatandaşların “Mülkiyet Hakları” sanki dondurulmuş olacaktır. Oysa her an yerleşim yeri yeni planlarla genişleyecek ve başlangıçtaki tecviz edilir sınır değerleri mutlaka hızlı bir biçimde değişecektir.
(Tecviz etmek: uygun bulmak, izin vermek)
Dolaysıyla projenin henüz başında iken sağladığını iddia edilen (sağlamış olsa bile) veriler (değerler) izafidir.”
Ziraat Odası Başkanı ve Kızılca Köyü Muhtarı Orhan Gülle, “Burada insanlar yaşıyor. Burada çocuklar oynuyor. Hayvanlarımızı otluyor. Burada kesinlikle taş ocağı istemiyoruz. Yollarımız dar, Taş ocağına izin verilirse yollarda Yaz aylarında çok büyük sıkıntılar bizi bekler.
Taş Ocağı sahipleri zaman zaman ,” Biz bu mahalle sakinlerine kesinlikle zarar vermeyeceğiz” şeklinde açıklamalar yapmalarına, Köy merkezinden geçen (İkipınar – Kızılca Yolunu kullanmayacağız Alternatif olarak kadastro yolu olan İkipınar – Kızılca ve Karşıyaka -Karaköy arasından geçecek kadastro yolunun tadilatını yapıp burayı kullanacağız” demelerine rağmen bir yıla yakındır hala müspet bir sonuç alınamamıştır. Hala trafik yolunu kullanmaya devam ediyorlar.(Bu konudan İlçe Belediye başkanımız ve İlçe Kaymakamımız da haberi var.)
İkipınar
Mahallesi Muhtarı Recep TARHAN, “Taş ocaklarının dinamitle yaptığı patlamalardan evlerimizde çatlaklar oluştu. Taş ocağından çıkan tozlar bütün köyü kapladı. Sular kirlenmeye başladı. Ektiğimiz her şey toz. Tüberküloz hastalığı kapıda. Bu yüzden köyümüzde taş ocağı istemiyoruz.”
Taş ocaklarındaki patlamaların evlerinde deprem etkisi oluşturduğunu belirten Köy sakinlerinden Şakir AKGEYİK şöyle konuştu, “85 yaşından sonra bir gün göreceğiz, evimizde rahatça uyuyacağız derken; yollardan takır takır geçen yüksek tonajlı araçların sesinden ve arada bir meydana gelen taş ocağı patlamalarından dolayı uyuyamıyoruz. Köyümüzde taş ocağı istemiyoruz.
Bilirkişilere 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 271. maddesinde belirtilen şekilde;
“Bilirkişilik görevimi sadakat ve özenle, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsız ve objektif b,r biçimde yerine getireceğime, namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ederim.”
Şeklinde usulüne uygun olarak yemin ettirildi.
Uyuşmazlık konusu mahal ve çevresi hep birlikte gezilip görülerek bilirkişilerin evrak üzerinde ve mahalde inceleme yapmaları sağlandı.
Kesin sonuç içeren ‘Bilirkişi Raporu’ nun mahallinde yapılan incelemeyi izleyen (30) gün içinde Mahkemeye sunulması istenildi.
14.02.2018 tarihinde gerçekleştirilen keşif çalışması sonuçlanmış, hazırlanan “Bilirkişi
Raporu” 13.03.2013 tarihinde Mahkemeye göndermiştir.
Bilirkişi Raporu’nda;
- Söz konusu ÇED Raporu ile ilgili Yönetmelik kapsamında gerekli formata uygun olarak hazırlanmıştır.
- Ancak yukarıda detaylı olarak açıklanan gerekçeler doğrultusunda projeyle ilgili olarak ÇED Raporu kapsamında çeşitli hesaplamaların gerçeği yansıtmadığı ((İşletme aşamasında oluşabilecek hava kalitesi parametreleri, görünür rezerv hesaplamaları vb.) bilimsel temellerden yoksun olduğu, kendi içinde çelişkiler ve yanlışlar barındırdığı, bu itibarla ÇED Raporu’nun hazırlanmasında gerekli dikkat ve özenin gösterilmediği anlaşılmaktadır
- Sonuç olarak bilirkişi heyetimiz söz konusu proje için verilen “ÇED Olumlu “ kararının uygun olmadığı kanaatine varmıştır.” Denilmektedir.
SONUÇ:
Taş ocaklarında yapılan çalışmaların başlıca zararı patlatmalardır. Patlatmalar doğal dengeyi, suyollarını, bölgenin endemik bitki örtüsünü, tarımı ve çatlak-mağara sistemini bozuyor.
Değişen suyolları sebebiyle çevrede yaşayanlar, yaşamını ekip biçme ile kazanan çiftçiler ve toprakları zarar görüyor. Bu gibi olumsuz etkilerinden dolayı taş ocaklarının; yerleşim yerlerinden, ormanlık alanlardan, su üretim alanlarından ve milli tarihi servet olan sit alanlarından uzakta ve ağaçlandırılamayacak kayalık alanlarda yapılması gerekiyor.
Taş ocağından çıkarılan ticari değere sahip materyaller alınınca geriye kullanılmayan taş, kiş ve toz kalıyor. Bu gibi parçaları suyolları denizlere taşıyor ve kaldırılmayan atıklar nedeniyle su canlıları da yüksek miktarda zarar görüyor. Kil ve toz parçaları balıkların ve yavrularının solungaçlarına girerek ölmelerine neden oluyor.
Taş ocaklarının bir büyük sorunu da toz. Tozu engellemek için her ne kadar filtrelerden bahsedilse bile; bu filtreler ya çok az kullanılıyor, ya da hiç kullanılmıyor.
Açığa çıkan toz; bitkilerin yapraklarına kâbus gibi çöktüğünde onları adeta kavurmakta, yeterli fotosentezin yapmasına da engel olduğu gibi, çevre halkının sağlığını da olumsuz etkiliyor. Bitkiler çiçeklenme döneminde döllenemiyor, solunum yapamıyor ve meyve sayısında düşüş gözleniyor.
Patlamaların şiddeti çevre yerleşkelerde deprem etkisi yaratıp evlerin duvarlarını tahrip edebilecek ölçüde. Bu kadar şiddetli patlamalar orada çalışanlarca nasıl hissediliyor sizce? Bu etki sağırlığa sebep olabilecek noktada. Yani işçi sağlığı sadece gürültüden dolayı bile tehlike altında. Hayatını taş ve maden ocaklarında kaybeden işçiler ve onların iş güvenliksiz iş yaşamlarını başka bir yazıda anlatacağım.
Taş ocakları gerek çıkardığı toz, gerek gürültü, gerekse ekosisteme verdiği zarar itibarıyla oldukça zarar arz eden bir konu. Acaba ne kadar para kazanmak bu doğal yok oluşa deva olabiliyor; bunu da sermaye sahibi para sever doğa sevmezlere bir danışmak icap ediyor.
Ocaktan çıkarılan malzeme ile yaşanan çevrenin tahribatı ve ocakta çalışanların yaşadığı sağlık sorunları, hatta can güvenlik(siz)liklerini yan yana koyduğumuzda ortaya çıkan manzara; her geçen gün artan taş ocağı karşıtı eylemlerinin sebebini de açıklıyor.
Yukarıdaki nedenler de göz önüne alındığında İkipınar Mahallesi ve çevresindeki mahallelerde veya ilçemizin diğer yerleşim yerlerinde; Taş Ocağı açılıp-açılmayacağının bu yörelerde yaşayanlara sorulması en gerçekçi bir davranış olacaktır. Böylece köylüler kendi kaderlerini kendileri belirleyeceklerdir. Yoksa metazori yapılacak bir işlem telafisi olmayacak sonuçlar doğuracaktır.
Taş Ocağı açılmak istenen bu yer, tarihi 1402 Ankara Savaşı’nın yapıldığı yerlerdir.
Geçtiğimiz yıllarda da ilçemizde taş ocağı açma faaliyetleri olmuştur. Örneğin;
Kutuören-Melikşah-İkipınar mahallelerinin ortak yeri olarak bilinen “ÇALINTEPE” Mevkii’nde taş ocağı kurulması için Müteahhit A.R.O. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden taş ocağı açma ruhsatı almıştı. Taş Ocağı, Kızılca, İkipınar, Kutuören, Melikşah, Yazır, Dumlupınar, Miğre ve Miğre’ye bağlı Taşkesen mahallelerini olumsuz şekilde etkilemişti..
Bölge, Ankara Savaşı’nın yapıldığı mekândı. Savaş’la ilgili kalıntılar hala mevcuttur. Bu yönüyle de tarihi ve turistik bir bölgedir. (2010)
Ayrıca Kuruçay Mahallesi ile Mahmutoğlan Mahallesi arasında bulunan Aktepe’de “3500 yıllık Hitit Kale” harabeleri var. Burada ki tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkılması için Kuruçay ve Mahmutoğlan köylerinde referandum yapılmalı ve taş ocağına izin verilmemeli... (2013)
Cücük Mahallesi’nde “Dondurma Tepe (Çalın tepe) ile Kalaba Köyü arasında kalan 240 dönümlük hazine arazisini Erişsan Kum Ticaret ve Sanayi A.Ş kurucusu, ANAP eski (1991) Ankara Milletvekili ve işadamı Hamdi Eriş kiralamış, Ondan da Kocalar Şirketi’ne kiralamış onlarda taş ocağı açmışlardı...(2014)
Şimdi ilçemize birileri gelecek, iş yapıp para kazanacağız diye yarattıkları kirlilik, toz, konkasör gürültüleri, patlatılan dinamitler, ağır tonajlı kamyon trafiğiyle ortamı bozacaklar. Bölgemizin bütün güzelliklerini yok edecekler. Biz de seyredeceğiz. Öyle mi?
Bu ocak faaliyete geçtiğinde çevrede telafisi mümkün olmayan zararlar açacaktır. Özellikle de alt yapı, yol, tarım ve hayvancılık ve özellikle de sağlık yönünden..
Ayrıca bu yörelerde genel olarak amaç taş ocağı işletmek mi, yoksa tarihi eser aramak mıdır?
Çünkü ilçemiz tarihi ve kültürel eserler yönünden çok zengindir...
Güçlü ülkeler çalınan tarihine ve eserlerine sahip çıkan ülkelerdir...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.