ŞEVKET TANDOĞAN
HİCRETİN ESRÂRI
Bundan önceki HİCRET başlıklı yazımda; Mekke döneminde yaşanan sıkıntıları ve hazırlık safhalarını SEVR mağarasına kadar belirtmiştim. Bu yazımda ise, HİCRETİN SIRLARINI arza çalışacağım.
Sözlükte “Bir beldeden başka bir beldeye göç ederek yerleşmek” mânâsına gelen HİCRET; dünyevî ve maddî farklı sebeplerle göç etmenin çok ötesinde, Hak yolun mensuplarının Allah için yaptıkları göçe verilen isimdir. HİCRET: Zulüm, baskı ve çile ile bilenen ve yücelen mazlumların; maldan, yârdan ve serden vazgeçerek, Mevlâ’ya yöneliş ve inkişaflarıdır. Haddi-zâtında HİCRET geri dönüşün başlangıcıdır.
Allah’ın Resûlü ve aziz eshabının doğup büyüdükleri yurtlarını, yuvalarını, mallarını, mülklerini, ailelerini sırf Allah(c.c.) için geride bırakarak, Din’i-mübîn uğrunda gösterdikleri fedâkârlıkla Medine’ye hicretleri,aynı zamanda Mekke’nin fethinin başlangıcıdır.
Bu hicret esnasında servetiyle, saygın kişiliğiyle, aile fertleriyle birlikte yardım ve fedakârlığıyla sadık bir dost ve zor zamanda yol arkadaşı olan Hz.Ebu-Bekir’inYAR’I-GAR’I-NEBİ OLMASI. Onu ümmetin BİR NUMARASI yapmıştır.
Nitekim hicretle ilgili Tevbe süresi 40. Ayette, Sevr mağarasında yaşananlar ve konuşulanlar anlatılırken, bahsedilen iki kişiden birisi olan Hz.Ebu-Bekir’e, dal’bil-iktiza yoluyla HİLÂFET VE VERASET’İ-TAMME MAKAMI verildiği anlaşılmış, böylece Silsile-i Sâdâtın ilk halkası tescil edilmiştir.
Hz.Ömer (r.a.) bunu anladığı ve bildiği için, bir gün yanında Hz.Ebu-Bekir (r.a.) in adı geçince şunları söylemiştir: “ Ömrümdeki bütün amellerimin, Ebu-Bekir’in Resûlüllah ile mağarada geçirdiği bir gece gibi olmasını çok isterdim.”
Hz.Peygamberimiz, hicret yolculuğunu anlatırken “Allah benim göğsüme(kalbime hikmet ve füyûzat olarak) ne dökmüşse, ben de hepsini Ebu-Bekr’in göğsüne (kalbine) döktüm.” buyurarak,ALTIN ZİNCİRİN İLK HALKASINI ilan ediyordu. Böylece tebliğ ve irşad safhalarının en kritik dönemi hicret hadisesinin, SEVR mağarasındaki üç gün üç gecelik zaman dilimine işaret ediyordu.
Mekke’nin her tarafını arayıp tarayan müşrikler, Rasûlüllah’ı ve Hz.Ebu-Bekir’i bulamayınca, onları ölü veya canlı getirene yüz deve verileceğini ilan ettiler. Her kabileden ikişer silahlı genç, yanlarına ünlü iz sürücü Alkame’yi de alarak peşlerine düştüler. İz sürerek SEVR mağarasının yakınına kadar geldiler. İçeriden müşriklerin sesleri duyuluyordu. Alkame; “Vallahi aradığınız kişiler bu mağaradan öteye geçmemiştir. Bu civardadır.” diyordu.
Müşrikler sağı solu aradılar. Mağaranın girişinde yuvalanan yabanî güvercinleri ve örümcek ağlarını gören Ümeyye ibn’i-Halef içeri bakmadı. Arkadaşlarına “Bu yuvalar ve örümcek ağları Muhammed doğmadan çok önce örülmüştür” dedi. Geri döndüler.
Hz.Peygamberimiz ve sadık yol arkadaşı Hz.Ebu-Bekir, Perşembe gecesi geldikleri mağarada Cuma, cumartesi ve pazar; üç gün üç gece kaldılar. Bu süre içinde Hz. Ebu-Bekir’in oğlu Abdullah (r.a) hava kararınca mağaraya gelir, Mekke’de olup bitenleri naklederdi. Hz.Ebu-Bekir’in kızı Esma (r.a.) da geceleri gizlice yiyecek, içecek getirirdi. Hz.Abdullah ve Hz.Esma (r.a.) bu hizmetlerinden ötürü büyük himmet ve teveccühe mazhar olmuşlardır.
Gözü dönmüş müşriklerin amansız takipleri de sürüyordu. İyi iz takip eden, iri yapılı Sürâka isimli, atlı birisi arkalarından yetişti. Ancak atının iki ön ayağı dizlerine kadar yere battı. Kendisi de düşüp yuvarlandı. Süraka durumu anlayıp, EMAN dileyerek geri döndü.
Ayrıca yakalamak gayesiyle peşlerine düşen, Büreyde ibn-i Suhayb, yanındaki 70 atlı ile beraber, Amim mevkiinde yetiştiler. Onlara Peygamberimizin kısa bir konuşması tesir etti. Hepsi de şehadet getirip, sadık dost oldular. Hatta Büreyde sarığını bayrak gibi mızrağının ucuna bağlayarak, kafilenin önünde Medine’ye kadar yürüdü. Çok dua ve müjde aldı.
Allah’ın Rasûlü ve yanındakiler uzun yolculuk sonunda,Medine yakınında, bağ ve bahçeleriyle ünlü Kuba beldesine geldiklerinde, burada 2 hafta kalarak mescit inşa ettiler. Diğer hicret edenlerle buluşarak, birlikte Medine’ye giriş yaptılar.
Peygamberimiz (s.a.v.) önde, Hz.Ebu-Bekir arkasında, diğer sahabeler yan taraflarında büyük bir konvoy halinde Şirin Medine’ye girerken, halk sevinçten uçuyor, şehir çığlıklarla çalkalanıyordu.
Şair ve ediplerin “Ay doğdu üzerimize, ne mutlu bize,” diyerek başlayan dizeleri tüm Medine’lilerin dillerinde sokakları çınlatıyordu. Kendisini ağırlamak için hazırlanan eşrafın tüm davetlerine mukabil, devesi Hâlid ibn-i Zeyd’in evinin yanında çöktü ve orada yerleşti.
622 yılı Muharrem ayı idi. İşte bu tarih Hz.Ömer’in hilafeti zamanında, 17 yıl sonra, Müslümanlarca hicri tarihin başlangıcı kabul edilmiş, kameri takvim uygulaması başlamıştır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.