“ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ”
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yıldönümü’nü kutladık! Ülkemizin bağımsızlığı için kanlarını ve canlarını seve seve veren şehitlerimizi andık!.
Şuayip YAMAN
Haber – Yorum
‘Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ törenleri ilçemizde iki aşamalı olarak gerçekleştirildi.
Atatürk Parkı’nda Çubuk Yıldırım Beyazıt Anadolu Lisesi tarafından hazırlanan ve sunuculuğunu Edebiyat Öğretmeni Ayşegül Arıöz’ ün üstlendiği ilk tören; Atatürk Büstü’ne protokol çelenklerinin sunumu ile başladı. Sırasıyla Kaymakamlık, Garnizon ve Çubuk Belediyesi’nin çelekleri konuldu.
Müracaatla sunulan çelenkler bölümünde ise Ana Muhalefet Partisi CHP, çelengini sundu.
Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Ankara Büyükşehir Belediyesine ait Mehteran Bölüğü tarafından verilen konserle Atatürk Parkı’ndaki tören sona erdi.
Atatürk Parkı’ndaki törene; protokol, çok az sayıda şehit ailesi, gazi, ilçede faaliyet gösteren 65 okulun sadece 10’undan 20’şer öğrenci ve sayıları 10’ u bile geçmeyen halktan kişiler katıldı.
Halk Milli bayramlardan soğutuldu. Şehit aileleri ve gaziler bile bayramlara gelmez oldu. Eskiden coşkuyla kutlanırdı.
Oysa “Şehitler Diyarı” olarak anılan ilçemiz, Türkiye genelinde nüfusuna göre PKK terörüne en fazla şehit (59) ve gazi (23) veren bir ilçe unvanına sahip bir ilçedir. İyi ki protokol var...
Çubuk Halk Eğitim Merkezi Toplantı Salonu’nda Çubuk Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından gerçekleştirilen ve sunuculuğunu bu Okul’un Meslek Dersleri Öğretmeni Cemil Bülbül’ün yaptığı ikinci tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından etkinliklerin yer aldığı program akışıyla devam etti.
Okulun Edebiyat Öğretmeni Resul Çelebi, günün anlam ve önemini belirten ‘zafer’ konuşmasında Atatürk’ten hiç söz etmedi.
Bu konuşmaya emekli bir öğretmen tepki gösterdi, “Böylesine bir anlamlı günde Atatürk’ten neden hiç söz edilmez. Ben de bir öğretmenim. Ne Mutlu Türküm Diyene “ diyerek Salonu terk etti.
Okul öğrencisi İbrahim Güler, “Çanakkale Destanı” kasidesini okudu.
Öğrenciler hazırlamış oldukları “Çanakkale” konulu oratoryoyu sundular.
Çanakkale savaşlarını konu alan bir hatırayı Okul öğrencilerinden Hüseyin Durmuş’tan dinledik.
Öğrenciler “Koca Seyit Onbaşı” tiyatro oyununu sahneye koydular.
‘İlçemiz Şehitleri’ ni konu alan slayt gösterisi ilgiyle izlendi.
Çanakkale Türküleri okul korosu tarafından seslendirildi.
Sunucu ( Cemil Bülbül) program sonunda yaptığı dua da:
Âmin! Desin hep birden yiğitler,
“Allah-ü Ekber” gökten şehitler,
Âmin! Âmin! Allah-ü Ekber
Allah, (başta Atatürk olmak üzere) tüm şehitlerimizden, gazilerimizden razı olsun. Rabbim onları cennetiyle şekillendirsin” dedi.
Duadaki Başta Atatürk olmak üzere metninin sonradan eklendiği anlaşıldı.
Duayla birlikte program sona erdi.
Yıldırım Beyazıt Ortaokulu’nun “Çanakkale” konulu resim sergisi ziyaretçiler tarafından gezildi.
Türk Kızılay’ı Çubuk Şubesi Başkanlığı, Çubuk Halk Eğitim Merkezi girişinde katılımcılara lokum ikram etti.
Anma Programında Atatürk’ün adı iki defa geçti.
Halk Eğitim Merkerzi’nde düzenlenen kutlama ve anma programında ATATÜRK’ün adı biri kerhen olmak üzere topu topu 2 defa söylendi.
Atatürk adının ilki, Çanakkale Oratoryosu’nun bitimine yakın bir bölümde söylendi.
İkincisi ise, kerhen olarak dua bölümünde söylendi.
Sunucu Mesleki Dersler Öğretmeni Cemil Bülbül’ün okuduğu duanın orijinali aşağıdaki şekilde idi;
“Âmin! Desin hep birden yiğitler,
“Allah-ü Ekber” gökten şehitler,
Âmin! Âmin! Allah-ü Ekber
Allah tüm şehitlerimizden, gazilerimizden razı olsun. Rabbim onları cennetiyle şekillendirsin” şeklinde idi.
Duadaki “başta Atatürk olmak üzere” metni sonradan eklenmişti.
Program boyunca en fazla Seyit Onbaşı, Mücahit ve Gazanfer isimlerinin okunması dikkatlerden kaçmadı.
Daha önceki yıllarda yapılan Çanakkale Zaferi kutlamalarında Atatürk’e, her zaman şehitlerle birlikte anılıp dua edilirken, bu yıl yapılan etkinliklerde hem de bizzat kurduğu İmam Hatip Liselerinden birinde ‘kerhen’ yâd edilmesi O’na karşı yapılan bir saygısızlık, nezaketsizlik ve nankörlük değil midir?
Çubuk Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından hazırlanan “Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü” programı, Tertip Komitesi tarafından önceden incelenmiş midir? İncelendi ise Atatürk isminin anılmamasına bilerek mi göz yumulmuştur? Çünkü programlarda öğretmen ve öğrenciler genel olarak üstleri tarafından nasıl talimat ve görev verilirse o şekilde hareket ederler ve bu formatın dışına çıkamazlar...
Başöğretmen Atatürk öğretmenler için; “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” demişti. Eyyy öğretmenler; O’nun eserlerine, nasihatlerine, vasiyetlerine ve emanetlerine O’nu unutturarak mı sahip çıkacaksınız? Burada görevini layıkıyla yapan gerçek öğretmenleri tenzih ederim...
Ayrıca programın yapıldığı platformda ne bir Türk Bayrağı ve ne de Atatürk posterinden bir eser vardı. Program adeta formalite icabı yapılmış gibiydi... Tabiri caizse ‘Çanakkale Zaferi’ne verilen değer bu kadardı...
Atatürk’e bu saygısızlığı savaştığı düşmanları bile yapmadı...
Kim ne derse desin; Çanakkale Savaşı Türk Tarihi’ne altın harflerle yazılmış, dünyanın Mustafa Kemal’i tanıdığı bir zaferdir.
Yabancılar özelikle de mazlum devletler; hep O’nun bağımsızlık mücadelesini örnek aldılar. O’ndan saygıyla söz ettiler. O’nun heykellerini diktiler.
1,5 milyar kullanıcısıyla dünyanın en büyük ağı olan Facebook’un Ceo’su Mark Zuckerburg, “Atatürk’e hakaret edilen mesajları kaldıracağız” demiş.
Savaştığı ülkeler Türkiye’nin tarihsel ve kültürel değerlerini korurken, bizdeki işbirlikçiler ise, O’nu kıskandıkları için ne yapacaklarını şaşırdılar. İftira üstüne iftira attılar, “dinsiz dediler” , “komünist” dediler. O’nun hakkında olmadık şeyler söylediler.
Atatürk Dindardı...
Atatürk, “Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz Milletlerin devamına imkân yoktur.
Yalnız şurası vardır ki; din, Allah ile kul arasındaki bir bağlılıktır. Softaların din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat edenler menfur (Nefret edilen, iğrenç, tiksindirici) kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan kimseler, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz, bu kimselerdir.”
Atatürk yine dinimizle ilgili şu mükemmel açıklamayı yapıyor:
“Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin buyruklarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz”
“Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur.”
“Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazım ise, dinimizin gerçek felsefesini tetkik, bilimsel ve fen’i telkin kudretine sahip olacak güzide ve gerçek büyük âlimler dahi yetiştirecek yüksek kurumlara malik olmalıyız” demiştir.
İmam Hatip Okulları ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu görüşten yola çıkılarak Atatürk tarafından kurulmuştur.
İlk İmam Hatip Lisesini Atatürk Kurdu
İmam Hatip Liselerinin çekirdeğini oluşturan okullardan Daru’l Hilafe 1921 yılında kuruldu. Daru’l Hilafe bugünkü İmam Hatip Liselerimizin bir nevi ilk versiyonu gibi idi.
Diğer bir deyişle, henüz "İmam Hatip" ismi geçmese de okulların müfredatı, bugün de İmam Hatip Liseleri 'n de okutulan müfredatın benzeri bir şekilde düzenlenmişti.
“Aranızdan Farabiler İbn-i Sinalar çıkacak”
İmam-Hatip Liseleri'nin çekirdeğini oluşturan okullardan Daru'l-Hilafe'yi ziyaret eden Atatürk, "Memnuniyetle görüyorum ki eğitim ve öğretim cidden dinî hakikat içerisindedir. İnşallah aranızdan Farabiler, İbn-i Sinalar çıkacak" demişti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Birinci İcra Vekilleri Heyeti'nce hazırlanan ve Başbakan Mareşal Fevzi Çakmak ile TBBM Reisi Mustafa Kemal'in imzasını taşıyan Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi'nin en önemli yanı, okulların müfredat programlarını dini ve müspet bilimlerin kaynaştığı bir şekilde düzenlemesiydi. Diğer bir deyişle, henüz "İmam Hatip" ismi geçmese de okulların müfredatı, bugün de İmam Hatip Liseleri 'nde okutulan müfredatın benzeri bir şekilde düzenlenmişti.
Diyanet İşleri Başkanlığını Atatürk Kurdu
Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin yerine kurulan, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur. Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur.
******
Atatürk Maaşıyla Cami Yaptırdı…
Mustafa Kemal Atatürk’ü doğru anlayamayanlar ya da anlamak istemeyenler, O’nu ‘din karşıtı’ gibi iftiralarla yüceliğini lekelemeye, granitten toz koparmaya çalıştılar...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘kendi cebinden verdiği paralarla cami yaptırdı.
Yıl 1931… Japon Elçisi Torijori Yamada, Türkiye’ye gelip Atatürk’ü ziyaret eder… Atatürk’e Tokyo’ya bir cami yaptırması konusunda Japon Kralı’nın ricasının olduğunu iletir… Atatürk’ün mükemmel Fransızcasının yanında az da Japonca bilmektedir.
Mustafa Kemal Harp Akademisi’nde okurken, Büyükelçi Torijori Yamada Japonca derslerine (bir süre için) girdiğinden tanışmaktadırlar.
Torijori Yamada’yı karşılayan Mustafa Kemal Atatürk, büyük elçiye şunları söyler; “Daha savaştan yeni çıktık… Ülkem çok fakir… Borç harç içindeyiz, devlet parasıyla cami yaptıramam, ancak bu camiyi ben kendi maaşımdan biriktirdiğim paramla yaptırırım” dediğinde Japon diplomat hayrete düşer…!
Mustafa Kemal Atatürk’ün burada gösterdiği üstün liyakat ve feraset, devletini yüceltme ve dinine sahip çıkma düşüncesinin doruktaki yaşanmışlığıdır…
İşte o günden itibaren Mustafa Kemal Atatürk devletten aldığı maaşıyla Yamada’ya verdiği sözü tutar Tokyo Camii’ni yaptırır… Cami, Atatürk’ün ölüm yılı olan 1938 yılında tamamlanır… Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği yılda bu caminin bitirilmiş olması da anlamlıdır. Ve Tokyo Camii ibadete açılır… Gazi Paşa’nın ruhuna de Fatihalar ve Mevlit okunur…
Dünyada coğrafi olarak en erken güneş doğan Japonya da yeni doğan bir günde ilk okunan ezan Tokyo’daki Tokyo Camii’dir.
Atatürk, yalnız Tokyo Camii “Tokyo Jamii Mosque” yaptırmakla yetinmemiş, Fransa’daki, Paris Camii de (La Mosque de Paris) Mustafa Kemal’in yardımlarıyla tamamlanmıştır…
Varlığımızı ve bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz Mustafa Kemal Atatürk’ü yanlış anlayanları bir tarafa bırakarak artık doğru anlamaya çalışmanın ne kadar önemli olduğu, geldiğimiz “felaket” ortamından anlaşılmaktadır.
Ülkenin hızla sürüklenmeye çalışıldığı uçurumun ne denli tehlikeli olduğunu iyi anlamak için mutlaka Mustafa Kemal Atatürk’ün doğru anlaşılması ve anlatılması gerekir. Ama bunu kim yapacak?
Gazi Paşa’ya olan minnet ve sevgimizle oluşan deryanın içinde sadece bir ‘damla’ varlık olarak; Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete, O’nun fikirlerine, ilke ve inkılâplarına bağlılığımızı korkusuzca haykırmalıyız… Bu sesimizi duymak isteyen duyacaktır; ‘sağır’ ve ‘kör’ olmak isteyenler olmaya devam etsinler… Kölelik asaletten bir paye ise bırakalım kölelikleriyle hainlikleriyle yaşasınlar…
Din ticaretiyle servet sahibi ‘dinci’ gerici takımının kendilerine ait çirkeflikleri örtmek için Mustafa Kemal Atatürk’e yaptıkları iftiralar (din düşmanı, kâfir, dinsiz) hiçbir zaman Atatürk’ü anlamadıklarını gösteriyor…
Birilerinin dinsizlikle suçladığı ATATÜRK İslam dinine sıkı sıkıya bağlı idi. Dinini çok iyi biliyordu.
ATATÜRK hakkında yalan söyleyip, acımasızca eleştirip, iftira atanların çoğu küçük yaşlarda altını bile tutamazken, O henüz 7 yaşında iken Kuran’ı hatim etmiş, 8 yaşında ise Hafızı Kelam olmuştu...
Yine O Atatürk 7 Şubat 1923 Çarşamba günü Zağanos Paşa Camii’ndeki minber de Hutbe okumuştu...
“7 Şubat 1923 Çarşamba günü Zağanos Paşa Camii’nde bir mevlit programı tertip edilmişti.
Atatürk camiye geldi. Atasına ulaşabilmek için muazzam kalabalık bir o yana, bir bu yana dalgalanıyordu. Uzun uğraşlardan sonra camiye girebildi. Kur’anlar ve mevlitler okundu, devletimizin dirliği, milletimizin birliği için duâlar edildi. Cemaatle birlikte öğle namazını kılan ATATÜRK, namazdan sonra minbere çıktı ve şu tarihî konuşmasını yaptı:
‘Ey Millet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selâmı, âtıfeti, hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimiz Hazretleri Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakâyık ve akâid-i kat’iyyeyi (kesin inançları) telkin etmek için me’mûr olmuştur (görevlendirilmiştir), mersûl olmuştur (gönderilmiştir)...
.....”
Bu hutbeyi okuyan insan mı dinsizdir? Yoksa O’na haksız yere iftira atıp, itham edenler mi?
Şimdiye kadar hangi devlet büyüğümüz bir caminin minberine çıkıp hutbe okumuştur?
Atatürk’ün bu ülkeye ve bu ülke insanlarına yaptıklarına karşılık, O’na karşı yapılan; bu nefret, bu kin ve iftiralar da neyin nesi? Bu insanlar hiç mi okuma yazma bilmiyor. Hiç mi araştırma bilmiyor?
Ülke gittikçe iç savaşa doğru sürükleniyor, ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkartacak bir Atatürk de henüz daha çıkmadı. Bu gidişle çıkacağı da yok. O zaman bu ülkeyi kim kurtaracak? Yoksa birilerinin mandasının altına girmeyi mi kabul edeceğiz?
Atatürk, Amerikan mandasını isteyenlere şöyle seslenmişti; “Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar. “Ya İstiklal Ya ölüm” demişti...
Bu vesile ile; 18 Mart Çanakkale Zaferi’ni kutlar, başta M. Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere vatanın bağımsızlığı için savaşıp can veren bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Allah hepsinden razı olsun... Gazilerimize de sağlık ve mutluklar dilerim...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.