ŞEVKET TANDOĞAN
BAŞBAKAN’IN GÖZ YAŞLARI
Bundan önceki yazımda, Osmanlı kültürü ve Anadolu Medeniyetinden bahsetmiştim. Geçtiğimiz Cuma günü hakkın rahmetine kavuşan, Tenzile ana’nın cenaze merasiminde, Sayın Başbakan’ın kameralara yansıyan gözyaşlarını görünce; İŞTE ANADOLU KADINI, İŞTE OSMANLI YİĞİDİ demekten kendimi alamadım.
Dirayetli, metanetli ve soğukkanlı bir kişi olan Sayın Başbakan’ın Annesiyle çekilmiş eski resimleri, tabutu hep omuzlaması, cenaze arabasına binmesi, en önemlisi öksüz çocuk gibi, gözyaşları içinde derin bir hüzünle ağlaması, kanaatimce üzerinde durulması gereken ibretlik bir husustur.
Sağlam ve güçlü nesillerin yetişmesi: Köklü aile yapısı ve anne-baba sevgisiyle mümkündür. Zaten temel din bilgisi, aile sevgisi, vatan ve millet sevgisi ana kucağında verilir. ANA KUCAĞI TERBİYE OCAĞIDIR.
İnsanın dünyaya gelmesine vesile olan, âciz olduğu vakit ona en büyük destek olan, onu terbiye eden, yiyecek, içecek ve her türlü ihtiyacını karşılayan, büyümesine, gelişmesine ve hayatının idamesine sebep olan en büyük veli-nîmet anne ve babasıdır. İşte bu velî-nimetin vefatı, idrak ve iz’an sahiplerini elbette derinden üzer.
ÖZETLERSEK; Cenabı-Hak bizleri yaratmak için onları vesile kılmıştır. Yani, sebebi-vücudumuz: Anne-babamızdır. Üzerimizdeki haklarını ödememiz hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu sebeple diyoruz ki, ANA GİBİ YAR OLMAZ, VATAN GİBİ DİYAR OLMAZ.
Dünyaya gelen her çocuk, İslâm fıtratı üzere doğar. Fakat insanlar, genellikle anne babasının dîni üzerindedir. İslâm’ı ancak Müslüman anne babadan dünyaya gelerek, onların telkini ile öğrenir. Gayri-müslim anne babadan doğan bir kişinin İslâm’ı bulması, ancak uzun zaman inceleme ya da bir başkasının öğretmesi ile mümkün olabilir.
Bu bağlamda, hayatımızı ve dînimizi kendilerine medyun olduğumuz anne ve babalarımıza nasıl davranmamız gerektiğini, bizleri yoktan var eden Yüce Rabbimizin kelâmından öğrenelim. İsrâ süresi 23 ve 24. ayetlerde, meâlen buyuruyor ki, “ Rabbın ancak kendisine ibadet etmenizi ve anne-babaya ihsanı (iyiliği) hükmetti. Eğer onlardan birisi ya da ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “öf” bile deme, ve onları azarlama, onlara güzel sözler sarfet, onlara merhamet kanatlarını indir. Ve ayrıca onlar için, “Rabbım! Onlar beni küçükken nasıl korumuşlarsa, sen de onlara merhamet et.” Diye dua et.”
Görülüyor ki, anne babaya karşı sorumluluklarımız çok büyüktür. Onlara sevgi ve şefkatle yaklaşmak, hürmet etmek, hizmet ve itaat etmek, gönüllerini kazanıp, hayır dualarını almak ve bizim de onlara dua etmek başlıca vazifelerimizdendir.
Muhterem zevcesi Hazreti Esma (r.a.) mümin olmayan annesiyle ilgilenmek istemediğini Peygamberimize söyleyince, “Hayır Esma! Annene hizmet etmek zorundasın” “CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR” buyurmuştur.
Anne-babaya âsi olmak, dinimizcebüyük günahlardandır. Bu gibi kimseler mübarek kandil gecelerindeki umumi afv’dan da istifade edemezler.
Bu konuyu bir örnekle açıklamak isterim; Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.) annesine son derecede itaatkâr bir kimseydi. Müslüman olduğu zaman, annesi:
-Ey Sa’d, sen ne yaptın? Eğer bu yeni dini bırakmazsan, yemin olsun ki; ben yemem-içmem, nihayet ölürüm. Sen de benim yüzümden “anne katili” diye kötü bir isimle anılırsın, demişti.
Hazret-i Sa’d:
-Yapma anne, ben bu dini hiçbir şey için terk etmem, deyince, o da iki gün iki gece yememiş, kuvvetten düşmüştü. Bunu gören Sa’d (r.a.) ın son sözleri şunlar olmuştu:
-Anneciğim! Bilesin ki, vallahi yüz canım olsa da birer birer çıksa, ben bu dini hiçbir şey için terk edemem. Artık ister ye, istersen yeme…
Bu trajik olay üzerine; Lokman süresi 14.ve 15. ayetler nazil oldu. Meâlen: “Biz insana anne-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Çünkü annesi onu, zayıflık üstüne zayıflıkla (nice sıkıntılarla)taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. Bana, sonra da anne-babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Dönüş ancak banadır. Bununla beraber eğer her ikisi de bilmediğin bir şeyi (körü körüne) bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Fakat, onlarla dünyada iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna tâbi ol. Nihayet dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yapmış olduklarınızı haber veririm.”
Velhasıl, Hanefî fukahâsı ittifakla; Anne-baba gayr-i Müslim de olsa, günaha ve isyana iştirak etmeksizin, onlarla iyi geçinmek, eziyet etmemek, yeme-içme, giyim-kuşam vs. ihtiyaçlarını karşılamak gerektiğini bildirmişlerdir.
ANADOLU KÜLTÜRÜ ŞUDUR; İnsanın eğitim seviyesi, makamı, sosyal konumu ne olursa olsun, kâmil bir insan olabilmesi (adam gibi adam olmak) için, büyüklerine saygı, küçüklerine sevgi ve şefkat göstermelidir.
Bu yazımızda büyüklerimize karşı sorumluluklarımızı anlatmaya çalıştık. Tabi ki, büyüklerin de vazife ve sorumlulukları vardır. Bunların en önemlisi: Çocuklarını helal lokmayla besleyip, iyi bir terbiye ve eğitim vermeleridir. Aksi halde acısını hem kendileri, hem de toplum çekecektir.
Bu vesile ile merhume Tenzile anaya Allah’tan rahmet, sayın Başbakan’a ve tüm yakınlarına sabır ve baş sağlığı dilerim.
HÜDAYA EMANET OLUN.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.