Antisemitizm ve iğneli fıçılar
Antisemitizm, Almanların "Yahudi düşmanlığı" anlamında icat ettikleri bir deyim. Bize göre yanlış. Antisemitizmin tam Türkçe karşılığı "Sami düşmanlığı" demek. Almanların, kendi toplumlarında tanıdıkları tek Samî halk Yahudiler olduğu için bu tabiri icat etmeleri doğal. Ama Araplar da, Süryaniler gibi Doğu Hıristiyanları da Sami ırkından geliyor. Bizim Peygamberimiz gibi Hz. İsa da Sami. Samî, Hz. Nuh'un oğullarından Sam'a nispet edilen ırk demek. Yüzyıllardır "kavm-i necib" olduğuna inanılan Arapları, farkında olmadan antisemitizmin içine yerleştirmek ne kadar doğru? Beni ikaz eden meslektaşım İşaya Üşür'ün vurguladığı gibi, doğrusu Batı'da Judeophobia olarak kullanılan "Yahudi düşmanlığı". Gazze katliamı üzerine Türk halkının duygularını ifade eden deyim ise anti-Siyonizm olmalı. Peki "Yahudi düşmanlığı" neden bu kadar yaygın? İslâm toplumlarına yerleşen ve büyüyen Yahudi düşmanlığının bile kaynağı büyük ölçüde Hıristiyanlık. Hıristiyanlık, Yahudi düşmanı bir din. Sebebi, Hz. İsa'nın Yahudilerin bir komplosu sonucu Roma valisi tarafından çarmıha gerildiğine inanılması. Hikâye biraz karışık. Çünkü Hz. İsa da, aslında Hz. Musa'nın dinini tebliğ eden bir Yahudi. Yahudi düşmanlığının asıl sebebi, yüzyıllar boyunca kapalı toplumların düşman ihtiyacına konu olmaları. Ortaçağdan itibaren her Pesah bayramında, Yahudilerin Hıristiyan çocuklarını kaçırıp, iğneli fıçılara attıkları ve kanlarını hamursuza doğradıkları iddiasının, kanlı olaylara sebep olması, çok tekrarlanan bir örnek. Osmanlı Devleti'nin başını ağrıtan en yaygın şikâyet de bu iğneli fıçı hikâyeleridir. Osmanlı idaresi bir yandan Yahudileri Hıristiyan saldırılarından korumak için tedbir alırken, diğer taraftan kadılara iğneli fıçı davalarına bakmamaları için sık sık fermanlar göndermiştir. 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki bütün eşitsizlikleri ortadan kaldırırken, gayrimüslimler arasındaki hiyerarşiyi de iptal etmişti. Gayrimüslimler kendi aralarında eşit değildi. Gayrimüslimlerin en altında da Yahudiler yer alıyordu. Ahmet Cevdet Paşa, Islahat Fermanı karşısında Rumların "Devlet bizi Yahudilerle bir etti. Biz İslâm'ın tefevvukuna (üstün olmasına) razı idik." diye itiraz ettiklerini nakleder. Getto tabiri Avrupa'da, özenle şehrin dışında tutulan Yahudi mahalleleri için kullanılırdı. Kilise her akşam Yahudiler için, şehirden çıkma vaktini bildiren bir çan çalardı. Yahudilerin bu kadar fazla düşmanlık çekmelerinin arkasında eğitimli, nitelikli ve örgütlü bir azınlık olmaları yatar. Yahudilerin tamamı yüzyıllardır şehirli bir toplum. Dünya üzerinde bulundukları her toplumda Yahudilerin genel eğitim düzeyi, diğer toplumların birkaç kat üstündedir. Kapalı devre çalışılan ve maharet gerektiren zanaatlarda ve ticarette ilerlemeleri dışa kapalı cemaat hayatlarının sonucudur. Başbakan'ımızın, büyük sarsıntılar yaratan Davos fırtınasından sonra başlayan "antisemitizm" tartışmalarına, bu tarihsel tecrübelerin ışığında bakmak gerekir. İslâmiyet, Yahudi düşmanı bir din değil. İslâm dünyasındaki Yahudi düşmanlığı, İsrail devletinin kurulması ve Filistin sorunundan sonra başlamıştır. Türkiye'ye de oradan ithal edilmiştir. Başbakan'ımızın Washington Post'a verdiği "Yahudi düşmanlığı yapan karşısında beni bulur" sözü, Osmanlı padişahlarının dünkü tavrı ile karşılaştırıldığında bu topraklarda yaşanan tarihî tecrübeye uygundur. Başbakan'ımızın Davos'ta yıldızlaşan tavrı, Arap dünyası için bir umut ışığı. Birbirlerinin ayağını kaydırmak için fırsat kollayan, diğerinin ayağının altına koyacağı sabunu da İsrail'den alan bir Ortadoğu manzarası var önümüzde. Türkiye'nin vakur bir otorite olarak öne çıkması barışı inşa etme gücünden geliyor. Bu güç tıpkı Osmanlı gibi adil bir güç olmalı. Yahudilerin de adil otoritesine ihtiyaç duyacakları bir güç olarak kalmalı. Unutmamalıyız: Bizim Sami ırkıyla problemimiz bugüne kadar hiç olmadı.